Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesine dair
kanun üzerine
“Türkiye Büyük Millet
Meclisi 5 Aralık 1934’te Türk kadınına milletvekili seçme
ve seçilme hakkını vermiştir. Bu karar hakkında Atatürk
kendi el yazısı ile şöyle demektedir:
Bu karar Türk kadınına
sosyal ve siyasî hayatta bütün milletlerin üstünde yer
vermiştir. Çarşaf içinde; peçe altında ve kafes
arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım
gelecektir. Türk kadını evdeki medenî mevkiini salâhiyetle
işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler
göstermiştir. Siyasî hayatta belediye seçimlerinde
tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve
seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş
bulunuyor. Medenî memleketlerin bir çoğunda, kadından
esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu
salâhiyet ve liyakatle kullanacaktır.”
(Perihan Naci Eldeniz,
T.T.K. Belleten, C. XX, Sayı : 80, 1956, s. 741)
Türk
Kadını
A T A T Ü R K D İ Y O R K İ !
Türk Kadını ve Hakları
"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından
fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere
götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez.
Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını
kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken,
kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış
demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o
yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan
ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu
kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz
ve kutsal bilelim."
30 Mart 1923 Vakit
Gazetesi...
"Bazı
yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal
veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü, gözünü gizler
ve yanında geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya
yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder?
Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip
şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok
gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır."
1925 İnebolu
gezisinde örtünen kadınlarla ilgili...
"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı
dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak birsey yoktur..."
18 Nisan 1935 İstanbul'da
toplanan "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi"...
Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin, olayların
tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler
göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan
sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en
ehemmiyetlisi kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi. Şunu
söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın umumî vazifelerde
üzerlerine düşen hisselerden başka kendileri için en
ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletli bir vazifeleri de
iyi anne olmaktır. Bugünün anaları için gerekli
özellikler taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını
bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pek çok
yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu
sebeple kadınlarımız hattâ erkeklerden daha çok aydın,
daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmağa
mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak
istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 151-52)
Bizce: Türkiye Cumhuriyet anlamınca kadın, bütün Türk
tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her
şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir.
(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt: XX,
Sayı: 80, 1956, S. 740)
Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri
kalmasının talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey,
erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi
kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu ilim ve bilgiyi
kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu ilim ve bilgiyi aramak
ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak
mecburiyetindedir. İslâm ve Türk tarihi tetkik edilirse
görülür ki, bugün kendimizi bir türlü kayıtlarla bağlı
zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında
kadınlar ilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda
erkeklerden asla geri kalmamışlardır. Belki daha ileri
gitmişlerdir.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 86)
Türkiye Cumhuriyetinin esas düşüncesi, kadınları değil,
erkekleri dahi, savaş meydanına götürmemektir. Fakat
Türk Milleti'nin yüksek varlığına, herhangi taraftan
olursa olsun, ilişildiği zaman, işte o vakit Türk
kadınları Türk erkeklerinin bulunduğu yerde hazır ve
gözleyici ve faal olacaklardır. Bu, insanlığın yüksek
huzuru, sükûnu ve dünya insanlığı için lâzım bir ödev
olduğundandır ki, Türk kadını bunu yapacaktır ve
yapagelmektedir ve yapar.
(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt: XX, Sayı:
80, 1956, S. 742)
Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi
kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik kusurdan
doğmaktadır. İnsanlar dünyaya alnında yazılı olduğu
kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek faaliyet
demektir. Bu sebeple bir toplumun bir organı faaliyette
bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç
olmuştur. Bir toplumun hayat çalışması ve muvaffak
olması için çalışmanın ve muvaffak olabilmenin bağlı
olduğu bütün sebep ve şartları benimsemesi gerekir.
Bundan ötürü bizim toplumumuz için ilim ve teknik
gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek, hem de
kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır. Malûmdur ki, her
safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü
vardır. Bu umumî iş bölümü arasında kadınlar kendilerine
ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda sosyal
topluluğun refahı, saadeti için gerekli gündelik
çalışmaya dahil olacaklardır.
Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen
yerin, ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin
ehemmiyeti lâyıkiyle anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir
millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereçlerinden
biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini
temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik
bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün
tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar
sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin
yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 85-86)
Yardım Sevenler Derneği 1974
Kongresi,
Mustafa Kemal Atatürk'ün huzurunda
Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük vak'alarla ispat etti
ki, yenilik sever ve inkılâpçı bir millettir. Son
senelerden önce de milletimiz yenileşme yolları üzerinde
yürümeğe, sosyal inkılâba teşebbüs etmemiş değildir.
Fakat hakikî neticeler görülemedi. Bunun sebebini
araştırdınız mı? Bence sebep işe esasından, temelinden
başlanmamış olmasıdır. Bu hususta açık söyleyeceğim: Bir
toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins
insandan meydana gelir. Kaabil midir ki bir kütlenin bir
parçasını ilerletelim, diğerine müsamaha edelim de
kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün
müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle
bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe
yok yükselme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından
beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik
alanında birlikte yol alınmak gerektir. Böyle olursa
inkılâp muvaffak olur.
1925 (Atatürk'ün B.N., S. 95)
|