TÜRKÇE

"Düşünme ile dil, görme ile dil arasında sıkı bir ilişki vardır.
Yaratıcı bir görme, yaratıcı düşünme, dilde de yaratıcı olur." T.M.

ana sayfa + d.B. Ana Sayfa + BAĞLANTILAR + H62  

 

 
TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE BİLİM DİLİ ve TERİM SORUNU*

Nadiye Sarıtosun
İTÜ Türk Dili Okutmanı

[*] Bu yazı 26-28 Mayıs 1994 tarihinde İÜ İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen VIII. Dilbilim Kurultayı'nda sunulan bildiri metnidir.

Dil Kültür ve Uygarlık

Aile, eğitim, bilim, iletişim, devlet, din, dil... bir toplumun sosyal kurumlarıdır. Her toplumda var olan benzer ya da çok farklı özellikler gösteren bu sosyal kurumların tümü, toplumsal kültürü ve kimliği oluşturur. Tüm bu sosyal kurumlar içinde dilin önemli bir yeri, görevi ve ayrıcalığı vardır. Çünkü dil, bunlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi sağlayan bir sosyal kurum ve tüm toplumun yaşamını, geleneğini ve bilimini nesilden nesile taşıyan bir araçtır. Ancak dil aracılığı ile bütün bilgiler, deneyler aktarılabilir; ayrıca mühendislik, mimarlık, ekonomi, tıp, uzay... tüm bilim dallarında bilimsel düşüncenin taşıyıcısı ve eğitimin aracı da dildir. Aslında hepsinin kökenindeki asıl olgu dildir; zaten tüm bilimler ve teknikbilim de insan zihninin düşünürlülüğünden kaynaklanmıştır. İnsanı öbür yaratıklardan ayıran aklıdır; ancak akıl, sözcüklerle dile dönüşmediği sürece tam bir işleklik kazanamaz, üretemez; üretse bile düşünceleri öbür insanlara ulaşamaz. Denilebilir ki insanları düşündüren, bu aşamaya getiren kullandığı dildir. Bu noktada, "insanoğlu düşündüğü için mi konuşmuş; yoksa konuştuğu için mi düşünmüştür?" sorusu akla gelebilir. Ancak yanıt ne olursa olsun, sonuçta; dil, düşünce, eğitim, bilim, teknikbilim, kültür ve uygarlık; birbirini izleyen, birbirini yaratan ve geliştiren zincirin birer halkaları, piramitin birer "taşı gigibidir. İnsanlık tarihinde kimi ulusların anadilleri ve düşünceleri ile yarattıkları yüksek kapsamlı kültürler "uygarlık" diye anılıyor: Doğu uygarlığı, Batı uygarlığı, çağdaş uygarlık gibi.

 

DİL >>> DÜŞÜNCE KÜLTÜR >>> TOPLUM UYGARLIK
eğitim
sanat teknikbilim
bilim

 

 

Uygarlık Evrensel, Kültür Ulusaldır

Çizgede(şema); görüldüğü gibi uygarlık, bir toplumun anadili ve düşüncesinin etkileşimi ve kültürünün katkısı ile ürettiklerinin bir sonucudur ve bazı dillerin dolayısıyla kültürlerin yarattığı uygarlıklar tüm dünyanın malı olabilir. Bir başka deyişle; bir ulusun, kendi gereksinimi için, anadiliyle ürettiği ve kültürünün bir parçası olan bilim ve teknikbilim, öbür uluslarca da kullanılır. Çünkü bilimin etkinliği ulusal değil evrenseldir. Bilim yoluyla üretilen bilgiler, ulusal sınırları aşarak tüm dünyaya yayılabilir. İşte bu nedenle, "Bilim dili evrenseldir" diye düşünülebilir. Buradan yola çıkılarak, "Bilimsel sözcükler ve terimler uluslararasıdır, hangi dilde üretildiyse aynen alınıp kullanılmalıdır, bunlar Türkçeleştirilemez" kanısı ne yazık ki toplumumuzda çok yaygındır. Ama durum gerçekte hiç de öyle değildir; çünkü alınması gereken bilimin sonuçlarıdır, kavramlardır; yabancı dillerdeki sesler, sözcükler ve kurallar değil. Fakat uygarlaşma aşamasında, kendi kültürel değerlerinin ve yaratıcı kaynaklarının bilincinde olmayan bazı uluslar yabancı kültürlerle, teknikbilimle karşılaştıklarında, bunlardan aldıklarını kendi kültürleri, dilleri ve düşünce sistemleri içinde özümsemek gereğini duymazlar. Yani dışarıdan aldıkları kavramları, anadillerinin kavramları dizgesi içinde yeniden yaratmaz, olduğu gibi kullanırlar; böylece bilim dilleri oluşamaz. Giderek yabancı seslerden oluşan sözcükler, kurallar, kavramlar, diller ve kültürler o topluma yerleşir. Ama uygarlığı yakalamak ya da çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak için, bir toplumun kimliğinden vazgeçmesi gerekmez. Yeryüzünde bu şekilde başarı kazanmış ulus yoktur. Aksine başarı kazanmış ulusların tümü, kendi kimliğini ve ulusal değerlerini tanıyıp, uygarlık yolunda gelişmenin gerektirdiği değişiklikleri anadillerine dayanarak gerçekleştirmişlerdir. Çünkü uygarlık evrensel, kültür ulusaldır; kavramlar evrensel, sözcükler ulusaldır. "Computer, hormon, plasman, integral, folklor, ithalat, antifriz" sözcüklerinin; "bilgisayar, içsalgı, yatırım, tümlev, halkbilimi, dışalım, donmaönler" sözcüklerinden daha bilimsel olduğunu kim kanıtlayabilir? Bilimsel alanlarda kullanılan sözcük ve terimlerden oluşan bilim dili, ayrı bir dil olmayıp o toplumdaki ulusal dilin bir bölümüdür ve böyle algılanmalıdır.

Hangisi Daha Bilimsel?

plasman :yatırım
izolatör :yalıtkan
jeneratör :üreteç
integral :tümlev
emprime :baskı
hidrosfer :suküre
mukavemet :direnme
network :ağ
critere :ölçüt
konjenital :doğuştan
donneur :verici
hormon :içsalgı
output :çıktı,çıkış
input :girdi,giriş
metro :altulaşım
oşinografi :denizbilimi
transportation network :ulaşım ağı

COMPUTER

Yugoslavca :racuner Japonca :denshi keisanki
Arapça :hasip İsrail dili :mahsev
Fransızca :ordinateur İspanyolca :ordenador
İtalyanca :calcolatore Türkçe :bilgisayar

TELEFON

Almanca :fernsprecher(uzak konuşan)
Çince :dien hua ci(elektrik konuşmak cihaz)

TELEVİZYON

Almanca :fernseher(uzak gören)
Çince :dien sı ci(elektrik görmek cihaz)


Bilim Dilinde İletişim Katmanları ve Eğitim Dili

Bilim Dilinde İletişim Katmanları

 Bilim adamı  bilim dili >>> terimler >>>  amaç: bilgi iletişimi
 Bilim adamı
 Bilim adamı  bilim dili >>> terimler / temel kavramlar >>>  amaç: uygulama, kullanım
Uygulayıcı uzman
 Bilim adamı  bilim dili >>> terimler, tanımlar / yineleme, açıklama >>>  amaç: bilgilendirme,
bilgi aktarma
 Öğrenci
   
 Bilim adamı  bilim dili >>>  amaç: bilginin yaygınlaştırılması,
toplumca özüm
lenmesi
 Halk

Bilim dili; en genel anlamda bilimi oluşturan veri ve bilgileri, sözlü ve yazılı olarak başkalarına aktarmak için kullanılan, bilim dalları ile ilgili özel kavramları taşıyan sözcük ve terimlerden oluşan dildir. Teknik alanda ilerlemiş olan ülkelerin dilinde terimler, genelde öbür sözcüklerden çoktur. Bilim ve sanat dalı ile ilgili özel kavramları karşılayan bu sözcükler, dilbilgisi ve sözdizimi açısından öbür sözcüklerden farklı değildir; fakat anlam açısından karmaşık bir tanımı bütünüyle taşırlar. Anlamları kesin olup kişiden kişiye değişmez; böylece bilim ve sanat dalında iletişimi kesin olarak sağlarlar. Öyle ki çağdaş uygarlığın ve teknikbilimin günümüzde pek karmaşık olan mekanik ya da bilimsel ortamında terimler, "toplu bütünleşik elektronik çevirimler" gibi başlı başına bir dizge ya da bir tümce görevini üstlenebilirler. Bu yüzden terimlerin açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Aksi halde bilimle uğraşanlar arasında iletişim sağlıklı olmaz. Görüldüğü gibi bilim dili, bilim adamından bilim adamına; bilim adamından uygulayıcı uzmana bilgi iletişimini sağlar. Ama çağdaş anlamda bilimsel çalışma, sadece yeni buluşlarla ilgilenme çalışmalarını değil, bilimin halk kitlelerine iletilmesi ve toplumsal yaşamla bütünleştirilmesi için yapılan eğitim ve öğretim çalışmalarını da kapsar. Bu durumda doğal olarak bilim adamından öğrenciye ve bilim adamından halka bilgi iletişimi de söz konusudur. Bilim dilindeki bu iletişim katmanlarının çizgede görülen ilk ikisinde, eş düzeyde ve benzer bilgi birikimine sahip kişiler arasında iletişim söz konusu olduğundan sorun yoktur. Ama son ikisinde; yani bilim adamından öğrenciye ve halka bilgi iletimi ve aktarımı söz konusu olduğunda bilim dili büyük önem kazanır.

Bilim dili ulusal dilin bir parçası olarak, görülmeyip yabancı dillere dayandırılmışsa, bilim adamı ile öğrencisi ve halk arasında iletişim kurmak çok zorlaşacaktır. Bu arada eğitimde, özellikle üniversite eğitiminde belli bir düzeyin korunması, en son gelişmelerin ve bilimsel çalışmaların gecikmesiz olarak izlenebilmesi de önkoşuldur. İşte bir ülkede eğitimin yabancı dillere dayalı olmasının nedenleri de bu noktada ortaya çıkar. Çünkü bir ülkede çağdaş araştırmaların verilerini ve bulgugularını kesintisiz olarak yayımlayabilmek ve eğitimde uygulayabilmek için, o ulusun anadilinin bütünlüğünü ve tutarlılığını bozmadan bir bilim dili oluşturmuş olması gerekir. Hatta bilim dilinin, günümüzdeki bilim ve teknikbilim hızına paralel olarak her bilim dalında titiz ve sürekli bir çalışma şeklinde hızla yürütülmesi şarttır. Gelişmekte olan pek çok ülke, bu çok emek ve özveri isteyen bilim dilini oluşturma çalışmasının üzerinde durmadıkları ya da üstesinden gelemedikleri için dil, düşünce, eğitim, bilim ve teknikbilim arasındaki o birbirini sürekli besleyen ve geliştiren etkileşimi göz ardı ederek, sorunu yükseköğretimi yabancı bir dilde yaparak çözme yoluna giderler. Hatta uygarlığı bir an önce yakalama, o düşünce sistemine ulaşma ve zaman yitirmeme çabası ile ilkokuldan başlayarak bir yabancı dilde eğitim vermek de bu yanılgının bir sonucudur. Bu arada dillerini bilimsel gelişme hızına uyduramayan, yani bilim dilini oluşturamayan kimi ülkeler de, bazen düzeyi düşürmeyi göze alarak ve yabancı dillere tümüyle sırt çevirerek ulusal dillerini yükseköğretim dili olarak sürdürmeyi yeğlerler. Her ikisi de kısır bir döngü yaratacak olan bu uygulamaların kökeninde, ulusal dilin bilim ve eğitim dili olarak geliştirilmemiş olması yatar. İşte bir ülke için, anadilinin bilim ve eğitim dili olarak işlenip geliştirilmemiş olması, bu denli önemli bir ulusal sorun yaratır.

Bir kavramı mantık örgüsü içinde hiçbir noktada boşluk duymadan kavrayabilmek, üretkenliği yaratır. Çünkü kullanılan dilin mantığı, kullananın mantığından çok ufak bir noktada bile ayrılsa, o kavramda, kavram alanında ve onunla ilgili çağrışım alanında boşluk olur; dolayısıyla düşüncede kopukluk yaşanır ya da düşünce hiç oluşamaz. Zaten yabancı seslerden oluşan sözcükler, anadilimizdeki sözcükler gibi daha önceden beynimizdeki bilgisayara şifrelenmediği için, o kavramı tanısak bile, zihnimizdeki bilgisayarda bir dosya açılamaz. Doğa parçası aynıdır; ama şifre bir Türk için "deniz", İngiliz için "sea", Arap ve İranlı için "bahr" ve "derya"dır. Tıpkı "taş, stone, hacer ve seng" gibi. Bu durum toplumdaki her birey için söz konusudur.

"Fizibilite raporu" derseniz, bunun ne anlama geldiğini çoğu birey anlamaz; ama "olabilirlik ya da uygulanabilirlik yazısı" derseniz, bunun ne demeye geldiğini bu toplumda yaşayan ve bu dili kullanan her birey anlayacaktır. Zaten bilim ve teknikbilimle uğraşan, bunların eğitimini veren ve bu alanda ilerlemek isteyen hiçbir ulusa anadili engel oluşturmaz. Özellikle dil düşünce arasındaki o bitmez tükenmez ilişkiden dolayı, anlama, yaratma, zihindeki belirginliği ve açık seçikliği sağlama ancak anadili ile gerçekleşir. Anadili ile eğitim gören öğrencilerin yaratıcılık yeteneği gelişeceğinden her kuşak kendinden öncekini rahatlıkla ve doğallıkla aşar. Böylece teknik bilgi birikimi gelişir. Başka kültürlerin gereksinimi ve ürünü olan teknikbilimin sonuçlarını halk yığınlarına indirgemek ve iletmek kolaylaşır. Kısaca teknikbilimin halka ulaşan sonuçları, başkalarından görülüp ödünç alınan nesneler gibi eğreti durmaz.

Teknikbilimin erdemi, doğanın gizlerini çözümleyip doğayı insanın denetimine sokmasından ve bilimsel düşünceyi olanaklı kılmasından kaynaklanır. Yani tüm çabalar toplum için, halk içindir; bilimin kullanıcısı halktır. Bir ülkede bilimin bir grubun tekelinde olması doğaldır; ama bilim, yabancı bir dilin tekelinde olamaz. Yabancı bir dille ulaşılan bilimden halk nasıl yararlanır? Yabancı bir dilde yapılan eğitimden öğrenci nasıl yararlanır? Eğitim veren, bilim ve teknik bilim üreten, asıl kaynak olan üniversiteler de fildişinden kuleler değil; bu toplumun bilim ve eğitim yuvalarıdır ve bulundukları toplumun kurumlarıdır.

Üniversite eğitiminde, bilim ve teknikbilim üretmede yabancı dil, bir amaç değil; bir araç olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde bu durum tersine algılanmakta, sınavlardan geçen en seçkin öğrenciler bazen ilkokuldan başlayarak yabancı bir dilde eğitilmekte ve üniversitelerimizde de bu uygulama yaygınlaşarak sürmektedir.

Üniversite eğitimi sürecinde her bireye bir, hatta birden çok yabancı dil öğretilmelidir. Ama anadilinde eğitilen, birden çok dili de bilimsel iletişimde kullanabilecek düzeyde bilen bireyler yetiştirmek, amaç olmalıdır, üniversite eğitimi gören öğrencilerin yabancı dillerdeki bilimsel gelişmeleri izleyebilmeleri, yabancı ülkelerle bilimsel iletişim kurabilmeleri için üniversite eğitiminin tümünü yabancı bir dilde yapmaları gerekmez. Ama ülkemizde, özellikle üniversitelerde yabancı bir dille eğitilip yabancı bir kültürle yoğrularak halkından kopuk bir "okumuşlar sınıfı" yaratmakta sakınca görülmemektedir. Bilim ve teknik konularını kültür bütününden ayrı düşünmek bilime ters düşer. Bu konularda eğitimi bir başka dile, özellikle İngilizce'ye kaydırırken, Türkçenin gelecekte devlet dili olarak tehlikeye düşebileceğini, Türk toplumunu öbürlerinden ayıran kültürel özelliklerini, giderek siyasal bağımsızlığını da korumada tehlikelerle karşılaşabileceğini hesaba katmak gerekir.

Çok sayıda dili öğrenmek olanaklı; hatta günümüzde yükseköğrenim gören bir birey için İngilizcenin yanı sıra Fransızca. Almanca, İtalyanca, Japonca, Çince... de çok gerekli. Çünkü o kültürlerle iletişim kurmak, onların ürettiği bilim ve teknikbilimi anlamak ve düşünce sınırlarını genişletmek için bu şart; ama düşünce kurmak için de anadili şart. Çünkü bireyi düşünceden düşünceye götüren, üretken yapan, içinden konuşturan, içinden düşündüren öbür diller değil, önce anadilidir. Japonları da bugünkü duruma getiren kuşkusuz Japoncadır. Demek ki anadili ile bilim ve teknikbilim üretebiliyor.

 

Türklerde Bilim ve Eğitim Dili Anlayışı

Türkler tarihleri boyunca çeşitli kültürlerle karşılaşmışlar, zaman zaman kendi kültürlerini ve kültürlerinin en önemli parçası olan dillerini dışlayacak kadar öbür kültürlerden etkilenmişler- dir. Selçuklu Döneminden başlayarak Osmanlılarda son şekline ulaşan Osmanlıca gibi yapay bir dilin oluşmasının nedeni, sadece o dönemde yöneldiğimiz kültürlere duyulan hayranlıktan kaynaklanmaz. Nedenlerden biri de gelişen bir toplumun gereksinim duyduğu kavramları, dilini işletmeden Arapça ve Farsçadan, olduğu gibi alması; zamanla bu dillerin kurallarını da benimsemesidir. Medresede yabancı dille eğitim gören Osmanlı aydını ile halk arasında, yüzyıllar sürecinde bir uçurumun doğması da doğaldır. Benzer bir durumu yaşamamak için ülkemizdeki bilim dilinin ciddi bir şekilde gözden geçirilmesinde yarar vardır. Çünkü günümüzde, Türkiye Türkçesinde bazı bilim dallarının dilindeki yabancı sözcük oranı; Osmanlıcayı bile çoktan aşmış, geride bırakmış durumdadır. Üstelik Türkiye Türkçesinden Osmanlıca niteliği taşıyan bir dilin oluşması için yüzyılların geçmesi gerekmez; iletişim çağı kuşkusuz bu süreyi azaltacaktır. Aşağıda tıp biliminin dilinden alınan örnekler 13. yüzyıldan günümüze bilim dilinin durumunu gözler önüne serecektir.

"Müsevvid-i be ahkâr-ı ibad ishak bin Murad Aslehallahü şânehû diledi ki bu illerde bulunur ve dahi Türk dilinde adı bilinür edviye-i müfredeyi cem'idüp bu beyaz içinde sevâda getüre. Mizacından, hâssasiyetinden ve menfaatından ve ıshâlzararından dilince şerheyleye. Tâ ki kalan dillerde bir nice kişilere âsanrak ola."
(İshak bin Murad, Havâs-Edviye, 1389)

"Bilgil ve agâh ol kim zaif ve harab olup zahmete müptelâ oldığı a'za-yı reislere zaaf hasıl olmak ve elem irişmeklikten olur. Ve kaçan kim a'za-yı reisleri kavi kılarlar. Edviye ve birle ilâç birle perhiz birle; cevahir, cemî-i eskamdan ve emrazdan emin ola, tâ ecele değin. Ve lîkîn ecele mâni yok. Anunçün kim lâ mania li atâihi va lâ râdde li kazâhidir."
(Nâsırü'd-din Tûsi'den çevrilmiş, Ban-name-i Şahı adlı eserden, 15. y.y.)

"Zatü'l cenb dûl cenb ma'nâsınadır veca'ü'l-cenb dahi dirler. Lisan-ı Türkîde yan ağrısı dinmekle ma'ruftur ve mezkûrdur. Ve zeban-ı Farazîde derd-pehlû tesmiyesiyle meşhurdur. Ve Yunaniyen ıstılahlarından Plorotis ve Plorotikos dahi tesmiye iderler. Bu bir verem-i hardır ki nevâhî-ı sadrun bâtınında olan adalâtın veya gışâ-ı müstebtanü'l-ad la'ında, yahud sadrun dahilinde olan hicabda veya âlât-ı nefes ve âlât-ı ıgıdayyenün mabeyninde olan hicab-ı hacizden hadis olur.
Ve eğer ol verem-i hâr, sadrun haricinde olan adâlatda ve yahud gışâ-ı muhallelü'l-arla'da hadis olur, Zâtü'l-cenb-i kzib ve zatü'l-cenb-i gayr-ı hâlis ve zâtü'l-cenb-i mugalid tesmiye olunur."
(Vesim Abbas, Düsturu'l-Vesim fi'l-Tıbbî'l Cedidi ve'l Kadim, 1784)

"Ezcümle kudemânın tahsis ettikleri anâsar-ı erbaadan birisi hevâdır ki iki adet eczâm-ı basîtayı müştemildir. Şöyle ki yüz cüz'ü hevânın seksen cüz'ü azot ta'bir ettikleri hevâ'yı lâyahatta yirmi cüz'ü dahi oksijen dedikleri hevâyı müvellüdülhumûza ile mahluttur."
(Hekimbaşı Hayrullah Efendi, Malakat-ı Tıbbîye, 19. yüzyıl)

Yukarıda verilen yapıtlar, dil açısından dönemlerinin en sade örnekleridir. Bu yönleri ile Agah Sırrı Levend'in "Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri" adlı yapıtında yer almaktadırlar.

"Atiepileptik ilaçların yayılmasının bloke edilmesinde rol oynayan nöronal etkileri arasında eksitasyon eşiğini yükseltmeleri, refrakter periodunu uzatmaları, prenssinaptik ve postsinaptik inhibisyon potansiyolize etmeleri sayılabilir. Ayrıca nörofizyolojide sponton repertitif deşarjlarına eşlik eden bir durum olarak bilinen posttetanik ve potansiyalizasyon olayını inhibe ederler; bu olay üzerine inhibitor etkileri ile deşarj yayılmasını önlemeleri arasında irtibat bulunabilir. "
(..........., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Cilt 1, Garanti Basımevi, Ankara, 1968)

"Kontinü nocturmal enürezise dispoze populasyonun antesedanın da marital partnerlerin herediter conduct patolojilerini intravenöz push edilen droglar endükler."

"Fenomenin morbiditesi itemler korrelasyonu eksresyonundandır. Maladjusment out-patientin minimal terminasyonudur."

"Tirimestrede travay kontredikedir. Kooperasyon inpatientin kariyeristik kohezyonudur. Organik risk faktörünü retrospektif spilit eder."

"Otorün rejeksiyonu izolasyondur. Somattizasyon superimpoze sub gruplarda selfestem'in multidisipliner korrelasyonudur."
(Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1-4 1990 günleri arasında yapılan XXVI. Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresinde, Türk bilim adamları tarafından sunulan bazı bildirilerden alınan tümceler.)

 

Üniversite Eğitiminde Anadili Kullanılmalıdır

Yabancı dillerde eğitim yapmak, bilim ve teknikbilimle uğraşmak Türk tarihinin her evresinde görülen bir durumdur. Geçmişte yaşanan bu durumun Türk toplumuna ne kazandırdığı ortadadır. Ama günümüzde bu kez Batı kültürü ve Batı dillerinin etkisiyle yeniden hortlayan bu zihniyetin, topluma ne getirip toplumdan neler götürebileceğini iyi düşünmek gerekir. Dilin politikalar ve partiler üstü bir sosyal kurum olduğu gerçeği önemsenmediği için; Cumhuriyet döneminde uyandırılan anadili bilinci 1960'larda izlenen politikalar sonucu yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır. Özellikle 1980'den sonra ülkemizde, dili geliştirme ve zenginleştirme yönünde çalışmalar yapıldığı söylenemez. Son yirmi yıldır Batı dillerinin terim ve sözcükleri dilimize akın akın girmekte, bilim dili yoluyla gelen bu sözcükler ve onların kuralları büyük bir hızla konuşma diline de inmekte ve yerleşmektedir. Ancak Hindistan, Pakistan ve bazı Afrika ülkelerinde görülen yabancı dile dayalı eğitim, giderek tüm okullarda, ünivesitelerde ve eğitimde yaygınlaşmaktadır. Bu sakat ve onur kırıcı durumu benimsemek için mantıksal ve yasal hiçbir gerekçe yoktur. Yani Türkiye'de, Türk okullarında ve Türk üniversitelerinde Türk öğretmenlerin ve Türk bilim adamlarının Türk öğrencilerle tüm derslerini İngilizce yapması ya da Türkiye'de Türk kuruluşlarının Türk gazetelerine İngilizce iş ilanı vererek Türk mühendis aramaları gülünç ve onur kırıcı bir durum değil de nedir?

Ülkemizde, bilim ve eğitim çevrelerinde çok yaygın olan, "Türkçe bilim dili olamaz, bilim ve teknikbilim üretmek için yeterli bir dil değildir" yargısı, yerini "Bilim ve teknikbilim dili olarak anadilini geliştirip zenginleştirmek, Türkçeyi bu yolda işlemek gerekir" yargısına bırakmalıdır. Çağdaşlaşma eğitim ve öğretimden geçiyorsa, bu işin üstesinden gelmenin tek yolu bireyleri anadilinde eğitmektir.

 

Türkçe Yetkin Bir Dildir

Türkçenin bilim dili olarak tüm bilim dallarında yerini almasında, dil açısından bir sorun yoktur. Türkçe bugün temel sözlükleri yapılmış, biçimbilgisi yeterince incelenmiş, sözcük yapım ekleri iyice işlerlik kazanmış, işlenirse, söz dağarcığı büyük uygarlıkların dilleri ile karşılaştırılabilecek yetkin bir dildir. Özellikle sözcük yapım eklerinin sayısı hiçbir dilde görülemeyecek kadar çoktur ve türetmeye son derece elverişli bir dildir. Finli bilim adamı G. Ramated bu konuda şöyle diyor: "Terim bulmakta güçlüğe rastlamıyoruz. Bizim Fin Dilinde sözcük kökleri ve ekleri çoktur; fakat Türk Dilindeki kadar bol dedeğildir. Türk Dilinde bilimsel terimler yapmak daha kolay olurdu. Çünkü Türk Dilinde söz hazinesi çok zengin olduğu gibi ekler aracılığı ile yeni söz yapmak bu dilin ruh ve yapısına uygundur." Türkçede 36 çekim, 103 yapım eki vardır. Burada Sayın Aydın Köksal'ın şu saptamasına değinmek de yerinde olur: "Türkçe kök ve ek biçimlerinin bilgisayar belleğine yüklendiği bir çalışmada toplam 253 ek tanımladığı, bunların 786 değişik başka biçimlerinin olduğunu saptamış bulunuyoruz." Gerçekten de Türkçede yapım ekleri çok farklı anlam ve işlevde sözcük türetebilir: Fizikçi, kimyacı, politikacı (iş, meslek); makasçı, dümenci (alete bağlı olarak çalışma kavramı); şarapçı, akşamcı, uykucu (huy, alışkanlık); yolcu, aracı.... Zeytinlik, benzinlik; hediyelik, tohumluk; gecelik, sabahlık, gelinlik; tonluk, litrelik.... Gunümuzde dilin yapısı ile ilgili akla gegelebilecek tek sorun, sıfat ve eylemlerde olumsuzluk bildiren "önek" lerin olmayışıdır: anormal, antifiriz, otoriter, otorite, ladini... gibi. Bu bir engel alarak görülse de istenirse ve çaba harcanırsa, olumsuzluk bildiren önek almış kavramlar da kolaylıkla karşılanabilir: dindışı, donmaönler, sözdinletir, yetke.... gibi. Şu anda gündemde olan yazım kargaşası ve sorunu dil konusunda yaşanan yetke boşluğundan kaynaklanmaktadır. Atatürk'ün kurduğu TDK tarafından 1980'e gelene kadar yapılan dil çalışmaları sonucu 100'e yakın terim sözlüğü yayımlanmış, aşağı yukarı 100.000'e yakın terim açıklamalı olarak karşılanmıştır. Üretilen pek çok terim günümüzde bilim dallarında kullanılmaktadır. Zooloji, Botanik, Sinema, Masatopu, Matematik, Fizik, Kimya.... Terimleri Sözlükleri bunlardan bazılarıdır. Demek ki bu işi başarmak olasıdır.

Hiçbir dil, zengin bir dil olarak doğmamıştır; tüm diller ancak zamanla işlenip geliştirilerek bilim ve sanat dili haline getirilebilirler. Toplumların gereksinimi ve teknikbilimdeki gelişmeler de bunu zorunlu kılar. Bilim diline sahip olabilme gereğini duyan her ulus, yeni sözcükler üretme işini başarma yeteneğini kazanmalıdır. Çünkü sürekli olarak yeni kavramlara, terimlere gereksinim duyulur. Bu konuda bilimle uğraşanlara da büyük sorumluluk düşer. Çünkü bilim adamı düşünen, düşüncenin yollarını bilen ve toplumun kültür yapısını temsil eden aydın kişidir. Bunun için bulunduğu toplumda çok özel bir konumu vardır. Aydın kişilerde de anadili bilincinin olması çok doğaldır. Bilimsel yapıtların toplumun düşünce yapısını ve kültürünü geliştirdiği göz önüne alınacak olursa, bilimsel yapıtlardaki bilgilerin, doğru bir dille ve olabildiğince Türkçe ile aktarılmasının da önemi ortaya çıkar. Bilgilerin öneminin yanısıra dilin kullanım, ve dil kurallarına göre yazılmaları da önem taşır. Bilim adamlarından bir edebiyatçı gibi güzel yazmaları beklenemez; ama doğru, anlaşılır ve olabildiğince Türkçe yazmaları, dillerine gereken önemi göstermeleri ve bilim dilinin gelişmesine katkıda bulunmaları beklenmelidir. İşte bu bilinci taşıyan, Türkçeyi bilim ve eğitim dili olarak kullanmanın gereğine inanan ve bu yolda yoğun çalışmalar yapan bilim adamları hemen hemen hiçbir bilim dalında eksik değildir. Kullandığı kavramları Türk düşünce sistemi içerisinde yeniden yaratan "dil işçisi" bilim adamlarının sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur. İTÜ, tarihinin her evresinde ve her bilim dalında bu sorumluluğunun bilincinde olan bilim adamları, dilimize yabancı dillerden giren sayısız terimi Türkçeleştirmiş; bilim diline yerleşmesinde katkıda bulunmuşlardır. Bu anlayışla 1992-93 öğretim yılında İTÜ Rektörlüğünce "İTÜ Terim Hazırlama Çalışmalarını Yürütme Komisyonu" kurulmuştur. Üyesi bulunduğum ve çalışmalarını yürütme çabasında olduğum bu komisyonun amacı: iTÜ'de Türkçesi üretilmiş ve kullanılmakta olan teknikbilim terimlerini saptamak; iTÜ'de terim birliği sağlamak; dilimize hergün girmekte olan çok sayıda terime karşılık üretmek için, çalışma yapacak olan bilim adamları ile bilgisayar destekli iletişim kurmak; her bilim dalı için "İTÜ Teknikbilim Terimleri Sözlüğü" hazırlamak; çalışmaları sürekli ve sistemli bir hale getirmek ve belli bir aşamsdan sonra ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişime geçmektir. Bu amaçlara ulaşabilmek için tarafımdan, cep kitapçığı boyutunda olan terim yapma yollarını ve yapım eklerini içeren "Terim Hazırlama Kılavuzu" yazılmış; Kitapçığın Bilgi işlem Merkezince (BİM) bilgisayar programı yapılmış; İTÜ Rektörlüğünce çoğaltılan kitap ve terim fişleri, Fakülte Terim Komisyonu Başkanları (FTKB) tarafından bilim adamlarına ulaştırılmıştır. Fakültelerde üretilen terimler, FTKB'de toplanmakta; sonra BİM'e iletilmektedir. Amacımız; BİM'de toplanan ve dile uygunluğu açısından incelenen terimleri fasiküller halinde yayımlayıp önce üniversite içerisinde beğeniye ve kullanıma sunmaktır.

Türkçeleştirme çalışmasında, Türkçeleştirilecek terimler saptanırken şöyle bir yol izlenilmesi uygun görülmüştür: Dilimize artık yerleşmiş, özellikle halk diline kadar inmiş olan terimlere karşılık önermeden önce, dilimize her gün girmekte olan çok sayıda terime hemen karşılık aranması düşünülmektedir. Yabancı bir terim, bilim dilinde kullanılmadan önce karşılık üretilirse, önerilen sözcüğün tutma olasılığının yüksek olacağı bilinmektedir. Özellikle lisansüstü ve lisans düzeyinde sıkça kullanılan ve Türkçenin sözdizimine hiç uymayan terimlere (spline, aeroelasticity, communucation...) hemen karşılık aranmalı; bunlara öncelik tanınmalıdır. Bu bir anlamda, Türkçeleştirme çalışmasında sondan başa; yeni gelenden dile yerleşmiş olanlara doğru, bir yol izlemek şeklinde olacaktır.

Bu yaklaşımla yabancı kökenli terimler şöyle öbeklendirilmiştir: Çok yeni ve az bilinen (cache memory, resident memory); yeni ancak bilinen (harddisk); kemikleşmiş, dile yerleşmiş (sistem, enerji, mukavemet). Fakültelerde terim çalışmaları şimdilik ağır aksak yürüse de teknik bir üniversitede bu bilincin bulunması ve Edebiyat Fakültesi olmayan İTÜ'de böyle bir çalışmanın başlatılmış olması Türkçe açısından sevindiricidir.

Sovyetler Birliği'nde yaşanan şaşırtıcı değişme, Türkiye Türkçesinin dışında da bilim ve teknikbilim dili olan çeşitli Türk lehçelerinin varlığını gözler önüne sermiştir. Bu ortamda, Türkiye'de bilim ve teknikbilim ile uğraşan Türk bilim adamlarına, tüm kurumlara ve Türk Dili ile ilgili her bireye tarihsel bir görev düşmektedir. Tüm bu Cumhuriyetler arasında bilimsel iletişim kurmak için kullanılacak dil, herhalde İngilizce ya da başka bir yabancı dil olmamalıdır. Üstelik bu Cumhuriyetlerden ülkemize eğitim için gelen öğrenciler vardır ve bu öğrenciler Türkiye'de başka bir dile dayalı eğitim görmemelidir. Salt bu nedenle diyebiliriz ki, Türkçe eğitimin her aşamasında ve bilim dili alarak istenen, özlenen yerini ve konumunu yapılacak dil çalışmaları ile mutlaka sağlamalıdır.

 

Sonuç

Günümüzde Türkiye Türkçesinin konu ile ilgili sorunları şöyle özetlenebilir:

1-Çağın Ruhu: Her çağın, her kuşağın "şık" diye nitelendirdiği beğendiği ve uyguladığı birtakım olgular vardır. Çağın, zamanın ruhu ya da toplumsal şıklık diye nitelendirebilecek, bir zamanlar Selçuklularla Osmanlıları peşinden sürükleyen bu olgu; zaman zaman toplumun tüm sosyal kurumlarını ve değer yargılarını etkileyebilir. Dil bağlamında düşünülürse, herhangi bir yabancı sesi ya da sözcüğü güzel, kibar bulma duygusu bir toplumda oluşmaya başladığı an, anadilini kaba bulma olgusu kaçınılmaz olur. Ayrıca günümüzde çeşitli siyasal ve toplumsal çalkantılar ve biraz da bilinçli olarak uygulanan kültür sömürüsü sonucu dil çalışmaları örselenmiş ve engellenmiştir. Bireyleri ne bilim dilindeki ne de günlük konuşma dilindeki yozlaşma, artık rahatsız etmektedir. Öyle ki uyuşturucuya alışan bağımlılar gibi, insanlarımızın dilinde yabancı dillerin, özellikle İngilizcenin etkisi günden güne çoğalmakta ve dildeki yozlaşma her geçen gün dozunu giderek arttırmaktadır. Durum böyle iken, bu gerçekler her ne kadar tüm boyutları ile ortaya konulsa da toplum dil konusunda bilinçlenmedikçe; Dil Devriminde yaşanan coşku yeniden yaşanmadıkça; halkın ruhunda ışımayan, halkın bilinçle peşinden gitmediği bir dava olumlu sonuç vermeyecektir.

2-Eğitimin İngilizceleşmesi:Çağımızda özellikle İngilizcenin tüm diller üzerindeki etkisi yadsınamaz. Ama özellikle gelişmiş ülkeler, bu etkiyi olabildiğince sınırlı tutmak için sürekli dil çalışmaları yaparken ülkemizde son on yıldır bu konuda ciddi çalışmalar yapıldığı pek söylenemez. Herhangi bir çalışmanın ciddi ve kalıcı sonuçlarını görmek bir yana bir de eğitimin her aşaması giderek İngilizceye kaydırılmaktadır. Ama burada düşündürücü olan bir konu, İngilizce ile aynı dil ailesinden olan Batılı ulusların dillerini İngilizcenin etkisinden korumak için yaptıkları dil çalışmalarıdır. Eğer böyle bir konuda uluslarının geleceği açısından bir yarar, bir umar söz konusu olmasa, özellikle Almanlar ve Fransızlar böyle bir çaba içine girip, bu derece ciddi önlemler alıp bu konuda yasalar düzenlerler mi?

3-Dil Konusundaki Yetke Boşluğu: Ülkemizde şu anda sayıları 10'u aşan ve birbirinden çok büyük farklılıklar gösteren "yazım kılavuzu" vardır. Oysa ki yazım kılavuzu, bir dilin anayasası demektir. Bu örnek bile dil konusunda yaşanan kargaşayı ve yetke boşluğunu göstermeye yeterlidir. Ne yazık ki dil konusunda sağlam, köklü ve kalıcı çalışmaları başlatacak ve yürütecek bir kurumun varlığından söz etmek şu an için olanaksızdır.

4-Türkçenin Akademik Ortamda Hor Görülmesi: Günümüzde akademik ortamda yabancı dilde yapılan yayınlar, Türkçe yayınlara yeğlenmekte ve önem kazanmaktadır. Öyle ki bu anlayışla beş on milyon bireyin konuştuğu yabancı bir dilde yapılan bir yayın salt yabancı dilde olduğu için, yüz milyondan fazla kişinin konuştuğu Türkçe ile yapılan bir yayına yeğlenebilmektedir. Böyle bir düşünceyi anlayabilmek zordur.

5-Tüm bunların yanısıra özellikle bilim çevrelerinde yaşanan Türkçeye güvensizlik; kültürel değerlerin farkında olmama; toplumun anadili bilincini giderek yitirmesi sorunların belli başlı olanlarıdır.

Ulusun geleceği açısından büyük bir önem taşıyan ve ivedilikle ele alınması gereken bu sorunlar, öncelikle toplumda anadili bilinci uyandırmak; özleştirme çalışmalarına hemen başlamak; bu çalışmalara katılacak olan kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümü sağlamak; özleştirmede bilinçli olmak; aşırı ulusçu duygularla davranmamak eğitimi anadilinde yapmak; akademik ortamda Türkçe yayına özendirmek; dilimize bilim adamı, sanatçı, politikacı yoluyla giren, basın yayın organlarıyla topluma yerleşen sözcük ve kuralları denetleyecek ve Türkçeleştirecek, sürekli ve kalıcı çalışmaları başlatıp sürdürebilecek yetkin bir kurumun varlığını sağlamakla çözümlenebilir.

Sözlerimi günümüzden yirmi altı yüzyıl önce yaşamış Çin düşünürü Konfiçyus'un tümceleri ile bitirmek istiyorum. Konfiçyus'e, "bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" diye sorduklarında şu yanıtı vermiştir: "Hiç kuşkusuz işe, önce dili gözden geçirmekle başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, bir toplum için hiçbir şey dil kadar önemli değildir. "Gerçekten de bir toplum siyasal, ekonomik çeşitli sorunlarını zaman içinde şöyle ya da böyle çözümleyebilir, bir çıkış yolu bulabilir; teknikbilimdeki gelişmesini tamamlayıp çağı yakalayabilir. Ama eğitim ve dil gibi çok önemli sosyal kurumlarında bir bozulma ya da bir yozlaşma söz konusu olursa, bu, ne yazık ki güç sezilir ve geri dönüşü bazen olanaksızdır. Tıpkı insan bedenini sinsi sinsi saran kanser hücrelerinin ölümcül bir hastalık alarak ortaya çıkması gibi. Unutmamak gerekir ki, uluslararası onurumuz ve şu andaki tarihsel konumumuz bir yerde kişiliğimize ve dilimize verdiğimiz öneme de bağlıdır; çünkü dil, kimliğimizdir ve kültürümüzün aynasıdır.

 

KAYNAKÇA:

  1. Akarsu, Bedia. Atatürk Devrimleri ve Yorumları: TDK Yayınları, 1978
  2. Aksan, Doğan. Her Yönüyle Dil, Ankara TDK Yayınları, 1979
  3. Aksan, Doğan. Türkçenin Gücü, Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1978
  4. Çağdaş Türk Dili Dergisi, Anadili Öğretimi Yabancı Dille Öğretim, özel Sayısı, Ankara: Dil Derneği Yayınları, 1990
  5. Demircan, Ömer. Türkiye Türkçesinde Kök-Ek Birleşmeleri, Ankara: TDK Yayınları, 1977
  6. Dilbilim ve Dilbilgisi Konuşmaları, Ankara: TDK Yayınları, 1980
  7. Ergun, Rüştü. Türk Dili Atatürk ve Biz, İstanbul: Fatih Yayınları, 1983
  8. Kaplan, Mehmet. Kültür ve Dil, İstanbul: Dergah Yayınları, 1983
  9. Karan, Doğan. 'Şaka', Çağdaş Türk Dili Dergisi, Sayı: 49 (Mart 1992)
  10. Korkmaz, Zeynep. Atatürk ve Türk Dili Belgeleri, Ankara: AKDTYK Yayınları, 1992
  11. Köksal, Aydın. Dil ile Ekin, Ankara: TDK Yayınları, l980
  12. Köksal, Aydın. "Bilim Dili Türkçe" Bilim Dili Türkçe Yazın Dili Türkçe, Ankara: Dil Derneği Yayınları, 1989
  13. Ödemir, Emin. Terim Hazırlama Kılavuzu, İstanbul: İTÜ, 1992
  14. Sankur, Bülent. "Bilim Dili Olarak Türkçe ve Terimler" Bilim Dili Türkçe Yazın Dili Türkçe, Ankara: Dil Derneği Yayınları, 1989
  15. Sarıtosun, Nadiye. Terim Hazırlama Kılavuzu, İstanbul: İTÜ, 1992
  16. Zülfikar, Hamza. Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, Ankara: AKDTYK Yayınları, 1991

    >>> http://bilim.ficicilar.name.tr/sayfa/bilim_dili_ve_terim_sorunu.html