TÜRKÇE

"Düşünme ile dil, görme ile dil arasında sıkı bir ilişki vardır.
Yaratıcı bir görme, yaratıcı düşünme, dilde de yaratıcı olur." T.M.

ana sayfa + d.B. Ana Sayfa + BAĞLANTILAR + H62  


Türk Dili ve Osmanlı Mirasının Doğası

Doğan Kuban

 

Attila İlhan'ın arasıra yayınlanan eski televizyon konuşmalarından birinde, dil devrimine değinen ve Yenileşme-Türkçeleşme akımını eleştiren bir konuşmasını dinledim. 'Fransız hâlâ 15. yüzyılda yazılanı okuyor, bizimkiler okuyamıyor' diyordu. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl yaptığını anlayamıyorum. Bu gözlem doğru değil. Bugün bir öğrenci Yunus Emre'yi anlar. Baki ve Tevfik Fikret'i anlayamaz.

Yunus Emre'den:
Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın ağlar mısın

 

Atilla İlhan'ın gözlemi yaygın bir klişedir. Henüz ders kitaplarının dillerinin sadeleşmediği dönemde Afet İnan'ın Yurt Bilgisi kitabını ya da Atatürk'ün özgün 'Nutuk' dilini anlamakta zorluk çekerdik. Fakat Pir Sultan Abdal 16. Yüzyılda:
Şu karşıki yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası serimde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni
diyordu. Tevfik Fikret ise
Doymayan bir han-ı yağma alçalan bir ihtişam;
Bir muşa'şa leyl-i şehrayin ki pür jeng ü zalam;
Cehl ü haclet, kahr ü süfliyyet.. nihayet in'hidam
İşte mazi...Bir de istikbali seyret, şad-kam
diye yazar. Türkün konuştuğu ve yazdığı Türkçe hep vardı. Okuma yazmanın kırsal çevrede hemen hemen yok olduğu bir çağda, resmi tarihçilerden ve resmi yazışmalardan başka düz yazı olmayan bir dönemin değerlendirilmesinde, ve bilim dilinin Arapça olduğunu da unutarak, Osmanlıcaya ağıt yakmak bir abartmadır. Türkçe'nin Kutadgu Bilik'i ürettiği dönemde (1071) İngilizce henüz oluşmamıştı. Fransız Edebiyatının 11. Yüzyıla önemli bir yapıtı yoktur. Bugünün İngilizleri Chaucer ve Shakespeare'yi özel sözlükle okurlar.
 

Türk aydınları Türk Tarihinin uzun bir göçer dönemi olduğunu, göçerin Avrasya'da değişik kültürlerle karışıp simbiyotik bir kültürel geçmişi olduğunu nedense unutuyorlar. Avrupa'da ya da Çin'de, bizim tarihimize model olacak bir süreç yoktur. Osmanlıca heterojen bir etnik grubun dilidir. Anası Sırp, Rum, Rus, Çerkez olan Sultan ve devlet erkanının Türkçe için duyarlı olmadıkları açıktır. Türkçeyi devlet dili ilan eden Karamanoğlu Mehmet Şemsettin Bey gibi bir Osmanlı sultanı çıkmadı. Anadolu'da Türkmen Alevileri kuyulara dolduran Hırvat devşirmesi Kuyucu Murat Paşanın, Pir Sultan Abdal'ın diline saygı duyması da olanaksızdı.
 

OSMANLININ FELAKETİ: DİLSİZLİK
Osmanlı kültürünün en büyük felaketi dilsizliğidir. Osmanlıca, saray çevresinin ve idarenin dilidir. Halkın konuşup yazdığı şarkı söylediği dil değildir. Osmanlı yazılı kültürü bir iktidar kültürüdür. Bu sınıfsal dil, toplumun cahil kalma nedenlerinden biridir. Osmanlının milliyet karşıtlığı, bir anlamda, Osmanlıcada sergilenir.
 

Biz Kutadgu Bilik kadar, Yunus Emre kadar, Türkçe yazan ve düşünenler kadar Türk olabiliriz. Türkiye'ye Ortaçağdan buyana Turcia, Turcomania dedirten, Osmanlı İmparatorluğuna Emporium Turcorum dedirten Çinlilerin, Rusların, Bizanslıların yazılı belgelerinde varlıkları adlarıyla saptanmış ve bugün Asya ve Avrupa'ya dağılmış yarısı Türkiye'de olan en az 150 milyon insan var. Türkiye'nin adı, bu ülkede Türkçe konuşanlar egemen oldukları için verilmiştir. Osmanlı toplumuna katılan Slavlar, Lazlar, Çerkezler, Rumlar, Ermeniler Osmanlıca değil, Türkçe konuşuyorlardı.
 

TARİH EN AZ TÜRKÇEDE YAŞIYOR
Osmanlıcaya ilişkin bu yargılar üzerine bugünkü Türkçe ortaya çıkmıştır. Bu beş yüz yıllık Osmanlı kültürünün yadsınması anlamına gelmiyor. Bize özgü duyarlığın içinde Osmanlı geçmişi, Osmanlıca, Arapça ve Farsça da vardır. Babamız, dedemiz Osmanlıdır. Geçmişten gelen her şey zenginliğimizdir. Ulusal tarihimiz Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı üzerine oturur. Fakat bu tarihi kimliğin daha eski katmanlarının da tanımladığı bir uzun soluklu kimlik de, en az dilimizde yaşamaktadır.
 

Dil'in birleştirici gücünün yerine geçecek bir sosyal olgu yoktur. Protestanlığın en büyük gücü Luther'in İncili Almancaya çevirmesinden kaynaklanmıştır. İngiliz halkını yaratan İngilizce, Fransa'yı yaratan Fransızcadır. Avrupa'yı birleştiren de kilisenin zorladığı Latince olmuştur. Amerika tek bir dilin birleştirdiği ülkedir. Hindistan'ın politik bütünlüğü ise İngilizce sayesinde gerçekleşme olanağı bulmuştur. Dünya politik bir egemenlik aracı olan İngilizceyi ortak bir anlaşma dili olarak kullanıyor. İngilizce ile diğer Avrupa dilleri arasındaki sürtüşmeyi de 1970'lerden beri izliyoruz.
 

Divan Edebiyatı, toplumdan beslenmeyen bir edebiyatın, söz oyunundan başka bir şey geliştirmediğini göstermiştir. Kuran'ı bile anlamayan Müslüman Türk halkının halk şiiri ve masal dışında, ne edebiyatı, felsefesi, ne romanı, ne tiyatrosu ne de doğru dürüst tarihi, yani dünya uluslarıyla karşılaştırılacak bir kimlik kaynağı gelişmemiştir. İlk büyük birleştirici Osmanlı tarihini Hammer'in yazmış olması doğru değerlendirilirse, bazı gerçekler daha iyi anlaşılabilir.
 

Osmanlı edebi mirası, okumamış Türk'ün yabancısı olan bir mirastır. Osmanlı'nın en kötü mirası, okumamış bir halktır ve Türkçeye bile çevrilmemiş bir Kuran'dır.
 

İranlılar ve Arapların en büyük gücü dillerinden geliyor. Bütün geri kalmışlıklarına karşın milliyet hisleri dilleri etrafında gelişmiştir. Osmanlı-Türk kavgası dinciyi Osmanlıca yanlısı yapmış, Türk'ün entelektüel gelişmesini engellemiştir. Bugün dinini kendi dilinde okumayan kaç millet var? Neden Arap Kuran'ı anlasın da Türk anlamasın? Tanrı tek bir dini gönderdiği zaman insanları ayırmak için mi, birleştirmek için mi gönderdi?
 

Türkiye'nin ilk geriliği, dinini kendi dilinde öğrenmemesidir. Bu giderek ulemanın egemen kalmak için kullandığı bir cehalet aracı olmuştur.
 

Osmanlı tarihi, tarihçilerimizin yapıtlarıyla gösterdikleri gibi, kendi içinde olağanüstü tutarlı bir sistemdir. Her şeyini kendi içinde yaratmıştır. Fakat bizim tarihimizi doğru yazmamız için Osmanlı kabuğundan daha derinlere inmemiz gerekiyor.



Doğan KUBAN
Cumhuriyet Bilim Teknoloji;
9 Ocak 2009, sayı:1138

_________________________

Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi Yayın Yönetmeni Orhan BURSALI'ya,
"ders BELGELİĞİ kapsama alanı"na verdiği yazı desteği için teşekkür
ederiz.