Ders
Belgeliği gezginler kolu 5. Gezisini 8 Mart Cumartesi
günü Edirnekapı – Ayvan saray arasında gerçekleştirdi.
10:30’ da başlayan gezi 14:35’de sona erdi.
Olumsuz hava şartlarına rağmen 54 öğrencinin katılımıyla
gezginler yolları arşınlamaya başladı.
İlk
durağımız, Mimar Sinan’ın zarif eserlerinden
biri olan Edirnekapı Mihriman Sultan Camii
idi. Fatma Kılıç (Tarih
kolu) bu anıt
hakkında bilgiler sundu. 10:55’de Ayeis Yereois’e
(Hayaletli kilise) doğru yürüdük. Bu kilisenin
kapalı oluşu ve sesimizi duyuramayışımız nedeni
ile hemen yanı başımızda bulunan parkta 11:00’da
Hasan Çevik (Gezginler
kolu) bilgiler
sundu.
Mihriman Sultan camii
Kısa
ve eğlenceli bir yürüyüşten sonra 11:05’de Kariye
Müzesi önünde idik. Müze; şimdiye kadar çok
fazla görülmedik bir ziyaretçiyi ağırlamaktaydı.
Bu ziyaretçiler arasına gezginlerde eklendi. Hasan
Çeviğin (Gezginler
kolu) verdiği
bilgilerle birlikte 12:15’de oradan ayrılıp Tekfur
Sarayına doğru yolumuzu aldık. Esra Çelikkanat
(Tarih kolu)
bu saray kalıntısı hakkında bilgiler sunup,
sorularımızı yanıtladı.
12:35’de
5. durağımız olan Anemas zindanlarına doğru yöneldik.
Yolumuz üzerinde bulunan, 1935’de terk edilip şu
anda otopark olarak kullanılan Makedonya’nın
Kastirya şehrinden İstanbul'a gelen Yahudilerin yapmış
olduğu Kastirya Sinagogu önünde Hasan Çevik
(Gezginler kolu)
kısa bilgi verdi.
12:50’de
Anemas Zindanlarına varıp, hemen yanı başında
bulunan Anemas cafe de çay ve yemek molası verdik.
Şimdiye kadar pek çok önemli devlet adamlarının
hapsedildiği ve bir çok film sahnelerinde gördüğümüz
karanlık ve ürkütücü yere inmeden önce dışarıda
Tomris Demet Baloğlu (Gezginler
kolu) bizleri
bilgilendirdi.
Son
durağımız ise 14:10’da Türk Ortadox cemaatinin Meryem
Ana Ayazması idi. Bir turist gurubunun içerde
olması nedeni ile bahçesinde kısa bir bekleyiş gerçekleştirdik.
Gurubun çıkmasıyla içeri girdik. İsteyen arkadaşlarımız
mum yakıp, kutsal sudan içtiler. Hasan Çeviğin ve
oranın bekçiliğini yapan Arap asıllı Türk
vatandaşı olan Hanna’nında verdiği bilgilerle
gezimiz 14:35’de sona erdi.
Gülnur
BEŞER (gezginler kolu çalışma grubu)
KARİYE MÜZESİ
Yapının
Yeri : İstanbul
Edirnekapı
Yapının
İlk İnşa Tarihi : 6.
Yy.
Yapının
İlk Mimari Plan Şekli :
Kiberion (Ciborium)
Yapının
Son Onarıcısı :
Theodoros METOKHİTES
Yapının
Son Onarım Tarihi : 14.
Yy.
Yapının
İsminin Etimolojik Kökeni : Türkçeleşmiş
haliyle Kariye olan sözcük, Grekçe “Khora” sözcüğünden
gelir ve anlamı; “kent dışı”, “uzak yerleşim
alanı”, “kır” gibi anlamlar taşır. Nitekim
manastırın Türkçe adı olan Kariye sözcüğüde,
Arapça kökenli “Karye” sözcüğünden türetilmiş
olup “köy”, “kent dışı” anlamlarına
gelmektedir. Ayrıca yine Khora sözcüğünün Grekçede
“karın” anlamına geldiği ve Meryemin
“rahmini” simgelediği dolayısıyla ismin buradan
geldiği söylenmektedir.
Metokhitesin
Yaptığı Eklemeler : Kilisenin
ana kubbesi, kuzey tarafa bitişik iki katlı ek yapı,
iç ve dış narteksler, parekklesion(şapel); ayrıca
naosun mermer kaplama levhaları ve mozaikleri,
nartekslerin mozaik dekorasyonu ve ek şapelin (parekklesion)
freskoları.
Yapının
Camiye Çevrilme Tarihi : 1511,
Sultan II. Beyazıd devri.
Yapıyı
Camiye Çeviren : Vezir
Hadım Ali Paşa.
Yapının
Müzeye Çevrilme Tarihi : 1948.
Yapının
Bağlı Olduğu Kurum :Ayasofya
Müzesi Müdürlüğü.
Bu günkü yapı Kariye manastırının elde kalan
kilise binasıdır.
ANEMAS ZİNDANI
VE KULESİ
Anemas Zindanı denen mahzenler, İstanbul’un kara
tarafı surlarının bitişiğinde Edirnekapı yakınında
bulunur. Mahzenler, İvaz Efendi Camii’nin bulunduğu
burçtan başlayarak Haliç’e doğru inerler.
Zindana adını veren Anemas, Arap asıllıdır. Babası
Abdülaziz el-Kuturbi esir olarak Byzantiona getirilmiş
ve burada Hıristiyanlığı kabul ederek yerleşmiştir.
Oğulları da Bizans ordusunun gözde kumandanları olmuştur.
Abdülaziz’in bir oğlu olan Anemas 972’de
Donistolon (silistre) savaşında ölmüştür.
Bizans
ordusunda yüksek rütbeli olan bir asker olan Mihael
Anemas ise bilinmeyen bir sebepten İmparator 1.Aleksios
Komnenas’u devirmek isteyen bir komploya bulaşmış,
yakalanmış ve ağır hareketlerle halkın arasında
dolaştırıldıktan sonra gözlerine mil çekme cezasına
mahkum edilmiştir. Aleksios’un kızı Anna Kamnena,
nedense Anemasa özel bir ilgi duymuş ve son anda, onun
kör edilmesini engelleyerek, bir kuleye hapsedilmesini
sağlamıştır.
Babasının
hayatını yazan anna, o vakte kadar alelade bir kule
olan bu yerin bir ancak Anemas’ın buraya kapatılması
ile hapishaneye dönüştüğünü de işaret eder.
Yüksek
mevkilerde bulunanlara mahsus bir çeşit devlet
hapishanesi olan Anemas Zindanı ve Kulesi, Latin işgali
1261’de bittikten sonra da bu işlemi sürdürmüştür.
İmparator 5. Ioannes Palaiologos’un oğlu Andronikos
da 1. Murat’ın oğlu Sara Bey ile 1374’de babalarına
karşı bir ayaklanma düzenlediklerinde yakalanmışlar
ve Andranikos, Anemas Zindanına kapatılmıştır.
Fakat 1376’da buradan kaçarak, babası ve kardeşi
Maunel’i aynı yere hapsettirmiştir.
Blakhernai
Sarayı’na ait oldukları anlaşılan mahzenler ve
kuleler genişçe bir kompleks oluşturur. Üstünde 16.
Yy sonlarında inşa edilen İvaz Efendi Camii’nin
bulunduğu terasın önünde bulunan bitişik kulelerden
birine Anemas, diğerine İsaakray Angelas Kulesi
denilir.
Son
yıllarda, Anemas Zindanı denilen tonozlu hücreler,
tarihi filmler için plato olmuştur. Fatih Belediyesi
de burayı temizleyerek turistik bir yer haline getirmiştir.
İstanbul arkeolojisine Anemas Zindanları olarak geçen
bu önemli kalıntıları her şeyden önce eksiksiz ve
doğru plan ve bağlantıların temizlenmesi, hangi dönemlere
ait olduklarının meydana çıkarılması gereklidir.
TEKFUR
SARAYI
Roma
dönemi sonlarına doğru İstanbul’un yeniden inşasında
imparatorluk için “Büyük Saray” denilen bir saray
vardı ki burası Tekfur Sarayıdır. Tekfur kelimesi
Ermenice “kral” anlamına gelen “tegavor”
kelimesinden gelir. Sultan Ahmet Meydanı ile deniz arasında
saraylardan irili ufaklı kiliseden oluşan büyük bir
komplekstir.
11. yy’ a doğru İstanbul’un kuzeybatı köşesinde
bir bölge vardır ki buraya “blakhernai”
deniliyordu. Yavaş yavaş imparatorluk buraya yayılmaya
başlayınca Marmara kıyısındaki saray ihmal
ediliyor. İçindeki bazı parçalar sökülüp başka
yerlere götürülüp kullanılmış. Blakhernai’deki
saray kompleksi Edirnekapı’dan Ayvansaray’a kadar
iniyor. Pavyon ek bina, şapel ve kiliseden oluşan büyük
bir komplekstir ve bu kompleksin en üst kısmında
Tekfur Sarayı yer alır. Tekfur Sarayının kimin tarafından
yaptırıldığı ve hangi tarihe ait olduğu kesin
olarak bilinmiyor.
Burayı
genellikle “Porphyrogennetos Sarayı” denilir.
Bizans tarihinde bir imparator vardır ki bu
Porphyrogennetos lakaplı 7. Konstantinos’tur. 10. Yy
‘da yaşamıştır. İmparatorlar içinde en kültürlü
olanıdır. Ancak bu binanın bu imparatora ait olduğu
kesin değildir. “Porphyrogennetos” mor odada doğmuş
veliaht prens için kullanılırdı. Sarayın bir odası
yeni doğum yapmış imparatoriçeler için ayrılmıştı.
Ve bu porfir içinde doğan prensler babası
imparatorken doğdukları için bir nevi asalet göstergesi
olarak kabul edilirdi. Porfir imrarator rengi olarak
kabul edilirdi ve Mısır’da çıkan kırmızımtırak
bir taştır.
Bu saray parçası pavyon ve biri bodrum olmak üzere 3
kattır. En alt kat kagir tonozlarla örtülüdür, diğer
üst katta birbirinden ahşap katla ayrılmıştır üstüde
ahşap ve kiremitle örtülü olmalıydı. Tekfur Sarayı
tarih içinde çeşitli şekillerde kullanılmıştır.
16.ve 17. Yy’ da hayvanat bahçesi, genelev gibi amaçlarla
kullanıldıktan sonra 18. Yy’ da yapılan bazı çinilerin
burada imal edildiği söylenir. Sonrasında burada bir
cam şişe atölyesi de kurulmuştur. 19. Yy içlerinde
de binada bir yahudihane kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
gibi içinde yalnız yahudilerin yaşadığı bir sosyak
meskendir. Ve burası da 1870’lere doğru bir yangın
sonucunda yok olmuştur.
MİHRİMAH
SULTAN CAMİİ
Kanuni döneminin büyük mimarı Sinan’ın en güzel
eserlerinden biri olan Mihrimah Sultan Camii 1562-65 yılları
arasında inşa edilmiştir. Kanuninin gözdesi Hürrem
Sultanın çocuklarından olan Mihrimah Sultan,
Kanuninin en sevdiği kızı ve en uzun süre hizmet
veren çok önem vererek Sadrazam yaptığı Rüstem Paşanın
karısıdır. Yapı İstanbul’un yedinci tepesinin en
yüksek noktasında bulunur. Deniz seviyesinden yüksekliği
yaklaşık 70-75 m civarındadır. Camii İsanbul’da
bulunan fay hatlarının en tehlikelisinin üzerinde yer
aldığından 1884 yılında meydana gelen şiddetli
depremde büyük hasar görmüştür. 20. Yy başlarında
Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiştir.
Bizans dönemi Aya Yorgi manastırı üzerine inşa
edilen bu külliye camiinin yanı sıra, medrese,
mektep, imaret, hamam, türbe ve dükkanlardan oluşmaktadır.
Anayol üzerindeki kapının açıldığı merdivenler
üzerinde caminin yer aldığı terasa çıkar. Sağ
tarafta bir geçit, ortada bir şadırvan ve çevresinde
medrese hücreleri yer alır. Uzun ve dikdörtgen bir
avludur. Avlunun düzensiz yapısı, caminin üzerinde
inşa edilen alanın düzensizliği kadar depremden
sonra yapılan değişik restorasyonlardan da
kaynaklanmaktadır. 8 sütunlu revakın önünde
sundurma çatıya sahip 12 sütunlu bir başka revak
daha vardır ama günümüze bundan hiçbir iz kalmamıştır.
Yapının iç bezemesi Sinan’ın belki de en zarif en
sade süslemelerinden birisidir. Abdülhamit zamanında
restorasyon yapıldığından süslemeler orjinal değildir.
Süsleme ustaları duvarı en küçük bir alanı bile
boş bırakmayacak şekilde desenleriyle doldurmuşlardır,
ama hiçbir şey Sinan’ın burada yarattığı mekan
ve ışık mucizesi ile boy ölçüşemez.