Türkiye-Güney Kore Kalkınma ve Teknoloji Politikaları
Karşılaştırmalı
bir analiz….
Prof. Dr. Namık Kemal PAK, TÜBİTAK Başkanı
Prof. Dr. Ergun TÜRKCAN,
TÜBİTAK Başkan Danışmanı
Yakın tarihte
kurumları, siyasi gelişme aşamaları, hatta sanayileşme süreçleri birbirine
oldukça yakın iki ülkenin tekno-ekonomik politikaları, daha da özel olarak
teknoloji politikaları, şeklen aynı evrimi geçirmiş gibi görünse de, özünde,
Güney Kore ve Türkiye çok farklı politikalar uygulamışlar ve tabii, farklı
sonuçlara ulaşmışlardır. Bu farklı sonuçlar "kendi teknolojisini üreten bir
sanayileşme modeli" ile "sürekli teknoloji ithal ederek kendini sürdüren
sanayileşme modeli" şeklinde sunulabilir. Bu modellerden birine başarılı
diğerine başarısız demek de mümkündür; ancak; iktisattaki sonuçlar, dışardan
bakan bir gözlemcinin kişisel kanaati olmaktan çok, bu politikaları
tasarlayanların ulaşmaya çalıştıkları hedefler açısından
değerlendirilebilir.
Bu nedenle, bu çalışmada, böyle bir sınıflandırma
yapmadan, tarafsız bir gözle, iki ülkedeki teknoloji politikaları, kendi planlı
sanayileşme süreçleri içinde, 1960'lardan itibaren karşılaştırılacaktır.
Genel İktisadi Gelişme Çizgileri
Türkiye II. Dünya Savaşı'nı tarafsız ve zararsız bir biçimde geçirerek, 1950'de çok partili bir siyasi hayata geçmiştir. Güney Kore ile Türkiye'nin tarihsel kesişme noktası bu yıldır. Türkiye'den kısa bir süre önce, Seoul'de bir darbe yapıldı ve bir diktatör olan Cumhurbaşkanı Syngman Rhee yurtdışına kaçmak zorunda bırakıldı.
Darbeyi yapan General Park Chung Hee'nin başlattığı(1) bu "otoriter dönem" Kore'nin tipik bir "geç" sanayileşme sürecidir. Türkiye gibi, sanayileşmenin kurumlaştırılıp, devlet eliyle teşvik edildiği, gerekli üst yapı ve mekanizmaların yaratıldığı bu sürede (1960-1980) Kore ekonomisi bugünkü şeklini almıştır.
Tablo-1. Yıllara Göre Türkiye ile G. Kore'nin kişi başına milli geliri (GSMH, GNP olarak)
Yıllar | Türkiye | G. Kore | Fark |
1923 | 45.3 | - | - |
1930 | 55.2 | ||
1940 | 103.8 | ||
1950 | 166.4 | ||
1954 | 244.9 | 70 | (-) 174.9 |
1960 | 358.6 | 79 | (-) 279.6 |
1970 | 538.8 | 243 | (-) 295.8 |
1977 | 1466.8 | 1011 | (-) 455.8 |
1978 | 1567.3 | 1400 | (-) 167.3 |
1979 | 1876.8 | 1647 | (-) 229.3 |
1980 | 1539.0 | 1597 | 58.0 |
1981 | 1570.1 | 1741 | 171.1 |
1982 | 1375.3 | 1838 | 463.3 |
1983 | 1263.8 | 2014 | 751.8 |
1984 | 1204.4 | 2187 | 983.4 |
1985 | 1329.7 | 2242 | 913.7 |
1986 | 1461.6 | 2568 | 1107.6 |
1987 | 1635.8 | 3218 | 1583.8 |
1988 | 1684.1 | 4295 | 2611.1 |
1989 | 1959.2 | 5210 | 3251.2 |
1990 | 2687.4 | 5883 | 3196.4 |
1991 | 2619.7 | 6757 | 4138.7 |
1992 | 2699.7 | 7007 | 4308.7 |
Kaynaklar: Türkiye
için: DİE, İstatistik göstergeler, 1923-1992, s. 426-7, Tablo
XIX-4'den.
Kore için: Jong-Wha Lee, UNDP, Occasional Paper 24. Economic
Growth & Human Development in the Republic of Korea, 1945-1992. (Appendix
Table)
Tablo-2. Türkiye ve Kore'ye ilişkin bazı sosya ekonomik göstergeler (1993-1998)
Gösterge Türü | 1993 | 1994 | 1995 | 19971 | 1998 | |||||
T | K | T | K | T | K | T | K | T | K | |
Nüfus (milyon) | 59.6 | 44.1 | 60.8 | 44.5 | 61.1 | 44.9 | 64 | 46 | 63 | 46 |
Kişi
başına GSMH ($ GNP) |
2.970 | 7.660 | 2.500 | 8.260 | 2.780 | 9700 | 3.130 | 10.550 | 3.1602 | 7.9702 |
Ortalama Ömür (yıl) | 67 | 71 | 67 | 71 | 67 | 72 | E
K3 66 71 |
E
K3 69 76 |
E
K4 67 72 |
E
K4 69 76 |
Cehalet Oranı % | 19 | 5'ten az | 18 | 5'ten az | 18 | 5'ten az | E
K3 8 28 |
5'ten az | E
K4 8 26 |
5'ten az |
Tarım Sektörünün GDP'deki Payı | 15 | 7 | 16 | 7 | 16 | 7 | 17 | 6 | 15 | 6 |
Kırda Yaşayan Nüfusun oranı % | 34 | 22 | 33 | 20 | 30 | 19 | 28 | 17 | 27 | 16 |
GDP (milyon $) | 156.413 | 330.831 | 131.014 | 376.505 | 164.789 | 455.476 | 181.464 | 442.543 | 189.878 | 297.900 |
İhracat (milyon $) | 15.343 | 82.236 | 18.106 | 96.000 | 21.600 | 125.058 | 23.0453 | 124.4043 | 26.140 | 133.223 |
İthalat (milyon $) | 29.174 | 83.800 | 23.270 | 102.348 | 35.710 | 135.119 | 42.7333 | 144.7243 | 46.400 | 93.345 |
(1) Dünya
Bankası, 1997'den sonra tablo sistemini değiştirerek daha yakın tarih verdi ve
1996 yılı, bir şekilde, rapor edilemedi.
(2) Kriz nedeniyle, kişi başına
gelir sıralamasında, Türkiye 1997'de 48. iken 1998'de 89. sıraya; Kore 24'ten
55. sıraya düşmüştür.
(3) 1996 yılı
için erkek (E) Kadın (K)
(4) 1997
yılı için
Kaynak: The World Bank, World Development Reports, 1995,
1997, 1998/99 ve 1999/2000 ilgili tablolardan.
Sağlıkta Kamu
Harcamalarının GDP'ye Oranı % |
Temiz Suya Nüfusun Erişme Oranı % | Kanalizasyona Nüfusun Erişme Oranı % | Bebek Ölüm
Oranı Bin Doğum İçin | |||||
1990 | 1997 | 1982 | 1995 | 1982 | 1995 | 1980 | 1997 | |
G. Kore | 2 | 3 | 83 | 83 | 100 | 100 | 29 | 9 |
Türkiye | 2 | 7 | 69 | - | - | - | 109 | 40 |
Kaynak: The
World Bank, World Development Reports, 1999/2000 s.244, Tablo
8'den
"Kore'nin geç sanayileşen pek çok ülkeden farkı, devletin özel
firmalara uyguladığı disiplindir. Büyük firmalar , hükümetin ihracat, Ar-Ge,
yeni ürünlerin geliştirilmesi gibi performanslarına dayalı teşvikleriyle
güçlerini takviye ederek daha da büyüdüler. Özellikle, riskli sanayilere
girenlere, Hükümet başka yerlerden çok kârlı işler temin ederek, firmaların
üretim çeşitlemesine yardım etti.
Disiplinin iki boyutu vardır: "Kötü çalışanları cezalandırmak ve iyileri ödüllendirmek"(2). Dönemin başlangıç yılından ve hatta daha geriden gelerek, Kore'nin ve Türkiye'nin ekonomik göstergeleriyle yarım yüzyıla yakın performanslarını karşılaştırabiliriz. Ancak, bu tablolar iktisadi analiz yapmak için değil, sanayileşme sürecinde, teknoloji politikalarının sonuçlarını göstermek amacıyla düzenlenmiştir.
Tablolardan kolaylıkla anlaşılabileceği gibi, G.Kore çok hızlı sanayileşerek, tarımsal bir hammadde ihracatçısı olmaktan çıkarak, bir kuşak içinde 5 milyon dolarlık demir cevherinden 24 milyar dolarlık elektronik malzeme ihraç eden, toplam ihracatı 100 milyar dolar civarında bir ekonomi haline dönüşmüştür. Bu nasıl gerçekleşmiştir. Bu tablo, çok bilinçli bir sanayileşme politikası, belirlenmiş hedeflere uyarlı bir teknoloji politikası ile birlikte devlet ve üreticiler tarafından uygulanırken, diğer yardımcı politikaların bu sistemi desteklemesiyle ortaya çıkmıştır.
Sanayi ve Teknoloji Politikaları
İktisadi ve sosyal kalkınmanın araçları olarak, planların içinde tüm politikalar bir bütünün parçaları halinde, birbirini tamamlayarak-destekleyerek, makro hedeflerin gerçekleşmesinde rol oynarlar. Politikaların, birbirleriyle uyuşmuş olması, en azından, birbirinin etkilerini yok etmeyecekleri varsayılır. Doğaldır ki, bu büyük tasarımın arkasında belli bir felsefe, bir tekno-ekonomik paradigma mevcuttur.
Örneğin, Türkiye,
1990'ların ortasına değin teknolojiyi (yabancı) yatırımların bir türevi,
yatırımlar dışında da serbest bir mal sayarak (neo-klasik yaklaşım), ayrıca
üretimi için büyük bir kaynak tahsisi öngörmemiştir. Buna göre, teknoloji
ekonomik alan dışında üretilir, girişimciler faktör fiyatlarına göre,
piyasalarda en uygun faktör proporsiyonlarına karar verirler. Bu seçimde yeni
ürünler söz konusu değildir; bilinen ürünlerin bilinen üretim proseslerinden
biriyle üretilmesine karar verilir. Neo-klasik iktisatla birlikte doğan
mikroiktisat teorisi ve bu tabanda yükselen modern Kalkınma İktisadı,
1970'lerde, teknolojiyi içselleştiren "Yeni İktisat" teorileri ortaya çıkıncaya
dek bu yaklaşımını sürdürmüştür.
Tablo-3. G. Kore'nin Yıllara Göre
İhracat Kompozisyonunun Değişimi (En büyük üç ihracat kalemi)
1960 | Miktar | 1970 | Miktar | |
1.Demir Cevheri | 5.3 (13.0) | 1. Tekstil | 341.1 (40.8) | |
2. Tungsten Cevheri | 5.1 (12.6) | 2. Kontraplak | 91.9 (11.0) | |
3. Ham İpek | 2.7 (100.0) | 3. Penika | 90.1 (10.8) | |
Toplam İhracat |
40.9 (100.0) |
Toplam İhracat |
835.2 (100) | |
1980 | Miktar | 1993 | Miktar | |
1. Tekstil | 5.041 (28.8) | 1. Elektronik | 24.233 (29.5) | |
2. Elektronik | 2.004 (11.4) | 2. Tekstil | 15.877 (19.3) | |
3. Demir ve Çelik Mamul | 1.570 (9.0) | 3. Demir Çelik Mamulleri | 6.612 (8.0) | |
Toplam İhracat |
17.505 (100.0) |
Toplam İhracat |
82.236 (100.0) |
Kaynak: OECD.
Reviews of National Science & Technology Policy, Republic of Korea, Paris,
1996, s.23, Tablo 2.1'den.
Türk planlama anlayışına zımnen hakim olan bu yaklaşıma rağmen, ilk Türk Planı bu felsefeden açıkça sapan bir bilim ve teknoloji (BT) politikası adımı atarak, ilk uygulama yılında, bu alanı geliştirmek için TÜBİTAK'ı kurmuştur. Yaklaşık bir kuşak yani 6-7 plan boyunca, bu kurum, ekonomiye bir ek olarak sanayi ile organik bağlantılar kuramadan sadece bilimsel araştırma yönüyle Akademik Sektör ile bağlantı kurarak, ilerisi için bir potansiyel geliştirmekle meşgul olmuştur. Oysa G. Kore, aynı zaman aralığında, Türkiye'ye benzer sosyo-ekonomik şartlardan hareket ettiği halde, farklı bir teknoloji paradigması, dolayısıyla radikal bir teknoloji politikası uygulayarak çok farklı sonuçlara ulaşmıştır. Bu sonuçlar Tablo-4'te görülmektedir.
Tablo-4. Türkiye ve G. Kore'nin Bazı Bilim ve Teknoloji, İletişim ve Enformasyon Göstergeleri
Türkiye | Kore | |
· Her 1000 kişiye düşen: | ||
- Günlük Gazete (1996) - Radyo (1996) - TV (1997) - Telefon Hattı (1997) - Cep Telefonu (1997) - PC (1997) |
111 178 286 250 26 20.7 |
394 1 037 341 444 150 150.7 |
· Her 10.000 kişiye düşen internet bağlantısı (Ocak 1999) | 4.30 | 40.00 |
· Her 1.000.000 kişiye düşen bilimci ve mühendis sayısı (1985-95) | 261 | 2 636 |
· İhracatın yüzdesi olarak ileri teknoloji ihracatı (1997) | 9 | 39 |
· Patent başvuru sayıları (1996) | ||
- Kendi vatandaşlarına (residents) - Diğerlerine (non-residents) |
367 19.668 |
68 446 45 548 |
. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı (1997) | %0.49 | %2.89 |
. 1000 iktisaden faal nüfus başına düşen Ar-Ge personeli (1997) | 1 | 6.3 |
. Ticari kesim tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge harcamalarının toplam içindeki yüzde payı (1997) | 32.3 | 72.6 |
. Science Citation Index'e giren yayın sayısına göre ülke sıralaması (1998) | 25 | 16 |
Kaynaklar: The
World Bank, World Development Report 1999/2000. (Entering the 21 st Century) s.
266-7. Tablo 19'dan- DİE verileri-OECD Main Science and Technology Indicators
(1999-1)
Kore ile Türkiye'nin farklı tercih yapmalarının nedenleri aynı iki
bilinmeyenli denklem içinde çözülebilir mi? Türkiye yaygın (ekstansif) bir
sanayileşme modeli ile ithal ikameci, daha çok sermaye-yoğun, nispeten geri
(kullanılmış) tekniklerle bol düz emek istihdam eden bir üretim yolu seçerken
(geç sanayileşmenin ilk aşamalarında bu belki de tarihsel bir zorunluluk
olabilir), G. Kore, belli bir süre sonra Dünya rekabetine girme zorunda olduğunu
bilerek, ihracata yönelik yani dışa açık, sermaye-yoğun (az sayıda büyük çeşitli
üretim yapan firma bunun göstergesidir), derinlemesine (entansif) bir
sanayileşme yoluna girmiştir. Bunun doğal sonucu, ilerde teknoloji üretiminin ön
hazırlığı olarak, selektif ve kitlesel "teknoloji transferi" yapmak, bunu
kurumsallaştırmak ve kolaylaştırmaktır. Bu telif haklarından mesleki eğitime
değin pek çok yeni hukuki düzenleme yaparak yeni kurumlar ve mekanizmalar
oluşturmak anlamına gelir. Bunun için her ülke, kendi legal sistemine ve
amaçlarına uygun araçlar yaratmıştır.
İki ülkenin tekno-ekonomik kurumsallaşması konusunda ilginç ipuçları vardır. G. Kore için şu anda yürürlükte olan, BT'ye ilişkin 800 kanun vardır. Bunların içinde 90 adedinin başlığında BT ifadesi yer almaktadır. Anlaşılacağı gibi, teknoloji üretimi, yenilikler ve bunları yaratanların haklarının korunması, ferdin siyasi haklarını Batı ölçeğinde koruyan bir rejim sayılmasa bile, Güney Kore'nin Anayasa'sında yer almaktadır. Kore, Planlı döneminde, devlet olarak, mal üretimine paralel, teknoloji üretmeyi ve bununla ilgili tüm yan sistemlerin (eğitimden fikri haklara değin) orkestrasyonunu ana işlevi saymaktadır.
BT mevzuatının temel yapılarından birisi, milli düzeyde, BT sistematik biçimde teşviki amaçlayan, 1967 tarihli, "Bilim ve Teknolojiyi Destekleme Kanunu"dur. Bu kanun, bu alanda plan ve politikalar formüle edilmesi, ilgili kuruluş ve projelere destek sağlanması için önlemler getirmektedir. Diğeri, 1972'de kabul edilen, özel sektörün, finans ve vergi yoluyla teknolojik geliştirme faaliyetlerini kolaylaştırmayı amaçlayan "Teknoloji Geliştirmeyi Teşvik Kanunu"dur. 1973 tarihli "Mühendislik Hizmetlerini Teşvik Kanunu" mühendislik sanayilerini geliştirerek, Ar-Ge sonuçlarının ticarileşmesini ve böylece, imalat sanayiine katkı yapma olanağı yaratır. 1989'da çıkarılan "Temel Bilimsel Araştırmaları Teşvik Kanunu", Güney Kore'nin bilimsel araştırmalardaki geri kalmışlığını telafi edebilmek için, araştırma enstitüleri ve üniversitelerin temel bilimlerdeki, araştırmalarını desteklemeyi öngörmektedir. Kore'nin Sanayi ve Teknoloji Politikalarının bir özeti Tablo-5'te verilmiştir.
Tablo-5. Güney Kore Sanayi/Bilim ve Teknoloji Politikaları Özeti
SANAYİLEŞME | BİLİM VE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME |
1960'lar | |
|
|
1970'ler | |
|
|
1980'ler | |
|
|
1990'lar | |
|
|
Kaynak: OECD Kore, s31, Tablo 2.2.
Hyundai Örneği
Tabii ki, bu kısa yazı çerçevesinde "derinlemesine" karşılaştırmalı bir BT politikası analizi yapmamız mümkün değildir. Burada yalnızca firma ve/veya sektör düzeyinde birkaç örnekle, "sadece üretime odaklanmış sanayileşme" modellerine kısaca değineceğiz. Teknoloji transferi, özümsenmesi ve üretimine ilişkin bir örnek olay: (Güney Kore ve Türkiye'de Otomotiv Sanayileri)
Geleneksel Fordizmin simgesi, kitle üretimine dayalı, ana girdisi demir-çelik olan, ileri sanayi ülkelerinin sembolü otomotiv sanayiidir. Bu sektörde, iki ülkenin başlangıçtaki paralellikleri şaşırtıcıdır. Burada, 1967 yılında başlayan, Hyundai ile Koç'un, birbirinden bağlantısız fakat, paralel oto üretme denemeleri kısaca ele alınacaktır. İki firma da, 1967'de ilk arabalarını ürettiler. Koç da Hyundai de, Ford'dan alınan parçalarla birer araba ortaya çıkardılar (SKD üretimi=semi-knocked-down): Koç'un Cortina motorlu, şasili, fiber karoserli Anadol arabası üretimden kalkalı yıllar olmasına rağmen hala yollarımızda görülebilir. Koç, yarı manüfaktür usulü üretilen arabasının yerine, Bursa'da FIAT ile kurduğu büyük fabrikada, lisans altında üretmeye başladığı ve sonunda kendisine mal ederek kuş adları verdiği 124 ve 131 serisi arabalarla yola devam ederek, diğer FIAT modelleri üretiminde uzmanlaştı; kendi modelini, özgün TOFAŞ arabasını ortaya koyamadı veya böyle bir çabaya gerek görmedi çünkü, iç piyasalarda, gümrükler arkasında iyi bir kâr marjıyla çalışıyordu. Hyundai ise 1970'lerin başında, SKD üretimi aşıp kendi modeline yöneldi ve ihracata yönelik atılımı başlatarak, oto üretiminde, dünyada ön sıralara oturdu(3). Ancak, kendi arabasını üretmesi, lisans anlaşması altında, başkasının arabasını üretmek kadar kolay değildi; bunu öğrenme süreci ise çok zor ve pahalıydı. KOÇ'un bu işe girmemesi Hyundai örneğinden sonra anlaşılabilir bir husustur. Burada Türkiye örneğinde bulmamız mümkün olmayan bir husustan söz edilmesi gerekir: Devletin Teknoloji Politikası. Bu politikayı uzmanından nakledelim(4).
"Kore Hükümeti, 1973'te, "Otomobil Sanayiinin Teşviki İçin Uzun Dönemli Plan"ı formüle ederek, mevcut 4 otomobil firmasına, parçalar halinde CKD (Completely-Knocked-Down) gelen arabaları ülkede monte etmeye son vererek, tamamen ülkede tasarlanmış "Kore malı" aile arabası geliştirmeleri için ayrıntılı planlar hazırlamalarını emretti. Hükümetin isteği çok spesifikti: Yerli Model, orijinal, 1500 cc motor hacminden daha küçük ve yerli parça oranı en az %95 olmalıydı. Üretim maliyeti 2000 USD'den az olacak bu araba 1975'te piyasaya verilmeliydi. Hükümet, Kore'nin toplam üretim kapasitesinin 12.751 olduğu bir zamanda tesis kapasitesini yılda en az 50 bin ünite olarak saptamıştı.
Hyundai, 1973'te, yılda 80 bin kapasiteli "Kore" otomobili için master planını sundu; o yıl gerçek üretimi 5.426 otomobildi. Plan firmanın mühendisleri için gerçek bir kriz yaratmıştı çünkü, montajdan başka oto üretimi için bir bilgileri yoktu. Önce, ithal ettikleri teknolojileri hızla absorbe etmeye çalışırlarken, beri taraftan literatürden oto tasarımı ve üretimi ile ilgili her türlü bilgiyi öğrenmeye çalıştılar. Hyundai 5 ülkedeki 26 firmaya çeşitli teknolojileri transfer etmek için başvurdu; tamamen bir firmaya bağlı kalmak istemiyordu. Hyundai 1985'e kadar 54 lisans anlaşmasıyla tüm Kore otomobil firmalarının önüne geçmişti. Ama önemli olan araba tasarımıydı. Firma 5 tasarım mühendisini 1.5 yıllığına, İtalya'da "Italdesign" firmasına gövde çizim ve stilasyonu öğrenmek için gönderdi; gece-gündüz, en küçük ayrıntıları birbirine naklederek, her bilgiyi kaydederek çalışan bu teknisyenler Hyundai'nin çizim bölümünün çekirdeğini oluşturdular. Bu bilgileri birleştirip araba tasarlamak sanıldığı kadar basit bir iş değildir. Hataları minimize etmek için British Leyland'dan 3 yıllığına, başta eski genel müdür ve 6 uzman mühendis kiralandı. İngilizler gidince, gizlice bazı Japonlardan yararlanıldı. Sonunda, 1975'te, Kore'yi, Japonya'dan sona Asya'nın ikinci bağımsız üreticisi yapan Hyundai'nin yerli üretim, ilk orjinal modeli "Pony" piyasaya çıktı. Bu model petrol krizinin yarattığı küçük araba ihtiyacından yararlanarak Ortadoğu, Avrupa ve Asya'da 62.592 adet satmıştır. Böylece, Hyundai dünya firması olarak ortaya çıkmış oluyordu.
Burada, bilinçli teknoloji transferi ve öğrenme süreçleri hakkında ciltlerle ifade edilebilecek deney, bilgi ve alınacak dersler vardır. Ancak, bu konuları uzmanlık düzeyindeki yazılara bırakarak, sadece bir konuya dikkati çekmek istiyoruz. Geç sanayileşen ekonomilerde, devletin teknoloji üretimini teşvik hatta mecbur etmesinin ne kadar önemli bir faktör olduğunun altının çizilmesi. Devletin, (yönetici elitin) yol göstermesi ve zorlaması olmadan, ne 18. yy Rusya'sı ne de 19. yy Japonya'sı, belli bir teknolojik düzeye gelebilirlerdi(5). Tamamen piyasa mekanizmalarına bırakılmış bir teknoloji transferi sonucunda, bu teknolojiler absorbe edilemediği gibi, eskidikçe yenilenen tüketim malları halinde sürekli bir kaynak israfı ortaya çıkacaktır. Her iki ülkede de bu kararları almak için gereken mekanizmalar, aynı anda kurulmuş iken, Türkiye'nin, planlamasını, bu anlamda etkin kullanamadığı anlaşılıyor.
Sonuç
Çağdaş Bilim ve Teknoloji politikaları ekonomik kalkınma ve refah yaratma ana hedefine yönelmiştir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye ve daha belirgin olarak Kore'de refahın göstergesi olan yaşam kalitesi indekslerindeki tedrici iyileşme doğaldır. Ancak hem kişi başına GNP, hem de Ar-Ge faaliyetleri için harcanan kaynaklar bakımından, ancak 1980'lerde Türkiye'yi yakalamış ve geçmiş olan Kore'nin, hem bu çarpıcı başarısı hem de 1980'ler öncesinde bu indeksler itibariyle Türkiye'nin üstünde olması ilk bakışta bir paradoks olmadığı, eğitim konusuna göz atıldığında kolayca anlaşılabilir. Kore'nin bu tür bir kuantum sıçraması yapabilmesi en temel güç olan beşeri gücünü hazırlaması çok eskilere dayanmaktadır. Gerçekten de kişi başına GNP bakımından Kore'nin Türkiye'nin dört katı altında olduğu 1965 yılında bile ortaöğretimde okullaşma oranı G. Kore'de %29 iken, Türkiye'de %16'dır. Kore lehine iki misli olan bu oran 1978'de de devam etmektedir: Kore %68, Türkiye %34. Hemen bu yıllarda kişi başına GNP bakımından Türkiye'yi yakalayıp geçen Kore bu farkı doğal olarak korumuştur.
Eğitim dahil sosyal sistem göstergelerini çözmüş, belki bu nedenle, üretim sorununa daha kolay yaklaşabilmiş bir ülkeyle, Türkiye gibi, özellikle eğitim bakımından oldukça hazırlıksız bir ülkenin karşılaştırılmasında, rasyonalizmin disiplininin ne denli önemli olduğu görülmüştür.
Not: Bu makale 1 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinden alınmıştır.
KAYNAKÇA