görüntü BELGELiGi

  H62 + Ana Sayfa

BELGESELSİZ BELLEK OLUR MU?
Mahmut Tali ÖNGÖREN*


Belgesel Sinema, Türkiye’deki sinema anlayışına ters düşüyor. Çünkü sinema içinde bile belgesel filme gereken önem verilmedi. Örnekleri herkes biliyor. En son örneği ben ekleyeyim: TRT Televizyonu’nun 30.kuruluş yılı kutlandı ve TRT kendi televizyonu içinde gerçekleştirdiği çeşitli bölümlere ait ‘belge izlenceleri’ hazırladı. ‘TRT’de Drama’, ‘TRT’de Seslendirme’, ‘TRT’de Eğlence’ filan gibi… Geriye dönüp hemen hemen ilk günden beri hazırlanmış izlencelerden ve filmlerden kısa bölümler yer aldı bu anma yayınlarında. Ama ‘TRT Televizyonu’nda Belgesel’ diye bir izlenceye rastlamadık. Oysa hem TRT Televizyonu’nun ilk yayın gününden başlayarak belgesel bu kurumun tarihinde çok önemli rol oynamıştı, hem de özellikle 1990 yılından başlayarak ortaya çıkan tecimsel televizyonlar karşısında TRT her fırsat bulduğunda ‘Belgesel filmi önemseyen tek TV kurumu biziz’ diye övünüp dururdu.

Türkiye’de ‘Belgesel Sinema ve tarih’ konusu da bir şeylere ters düşüyor. Çünkü ‘Belgesel Filmi’ önemseyen Türkiye, ‘tarih’I de hiç önemsemiyor. Tarihi önemsemeyen bir ülkede ‘Belgesel Sinema ve Tarih’ konusunda da uygulama bakımından verilebilecek pek bir örnek kalmıyor.

Eğer ‘tarihi’ önemsemiyorsanız, onu, yani ‘tarih’i ‘belgesel sinema’nın içine nasıl koyacaksınız? Burada ‘belgesel filmci’yi suçladığım sanılmamalı. ‘Belgesel filmci’ye film çekme fırsatı vermeyen, verdiği zaman da ‘tarih’ dışı konuları sipariş eden çevreleri vurgulamaya ve öne çıkarmaya çalışıyorum.

‘Belgesel Sinema ve Tarih’ deyince, kimilerinin tarih kitaplarına geçebilecek türde olayların filme alınmasını düşünebileceğinden çekiniyorum. Yani, büyük bir savaş, deprem, salgın gibi… Oysa tarih belgeselinde olayın kendisi ne denli önemliyse, aynı olayın daha sonra yarattığı etkiler belki de çok daha değer taşır. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya’ya atılan iki atom bombasının patlamasını gösteren belge görüntüleri ne denli ilginçse, yıllarca sonra bu iki atom bombasının Japonya ve diğer ülkelerde yarattığı etkilerin filmsel dille yansıtılması çok daha değerlidir. Zaten bir filmi de ‘belgeselleştiren’ bu gibi değerlerdir.

‘Tarih’, ister istemez, ‘karşılaştırma’yı ve değişimi gündeme getirir. Yıllarca önceki bir durumun, olayın, koşulların günümüzdekilerle karşılaştırılması… Bu gibi karşılaştırmalar sonucunda da ‘değişim’in gözlenmesi kaçınılmazdır. Eğer tarihi düz bir biçimde ele alırsanız, geçmişteki olayların günümüze aktardığı etkileri ve sonuçları da almazsanız, ‘tarih’ hiçbir işe yaramaz.

Ya ‘Belgesel Sinema ve Tarih’? ‘Tarih’I anlatan sinema birtakım belgeleri kullandığında ya da kimi olayları çektiğinde, ille de ‘değişimi’ yakalamak ve eski ile yeniyi ‘karşılaştırmak’ zorunda mıdır? Böyle bir zorlamanın kaçınılmaz bir kural olarak görülmesinden yana değilim. ‘Tarih’I yakalayan belgesel filmci elbette her türdeki belgesel filmde olduğu gibi salt belgelerle yetinmeyecek ve kendi yorumuna uygun değerleri de katarak tarihe hizmet edecektir. Eğer böyle bir yola başvurulup filmsel dili de kullanarak geçmiş anlatılırsa, gelecekte filmi izleyenler kendi ‘karşılaştırmalarını’ kendileri yapacaklar ve ‘değişimi’ de göreceklerdir.

Bu ilkeyi gözettiğinizde, belgesel olarak çekmediğiniz kimi filmler bile yıllarca sonra ‘belgesel’ gibi niteliklere sahip bir ürüne dönüşebilir. Örneğin, eski siyah-beyaz ve uzun metrajlı sinema filmlerinde İstanbul kentinin çeşitli yöreleri bozulmamış görüntüleriyle yer almaktadır. İstanbul’un o yıllardaki görünümü belgesel nitelikteki filmlerde sergilenmeye değerdir. Şimdi bu eski uzun metrajlı filmlerde görünen İstanbul ‘değişim’ ve ‘karşılaştırması’ ortaya önemli bir farkı koymaktadır. Ne var ki, kazandıkları niteliklerden ötürü bu filmlere ‘belgesel’ denilemez. Ama bu görüntülerin çoğu İstanbul üzerine bugün yapılabilecek bir belgeselde olsa olsa birer ‘belge’ olarak kullanılabilir.

Özellikle ‘tarih’i içeren bir belgesel film tüm değerleri insan açısından ele almak, incelemek ya da en azından sergilemek zorundadır. Dikkat OKUNMUYOR…. değişim ve gelişim insan yaşamını etkiler.İşte ‘belgesel’ de bu tarihsel değişimin ve gelişimin insan üzerindeki etkisini, ilginç bir olayı yakalayarak anlatmanın yanı sıra yeni değerler yaratır. Film dilinin inceliklerinden yararlanarak belgeselcinin yorumuyla gerçekleştirmek de önem taşır.

Her çeşit belgesel film için de söylenebilecek olan bu anlatım biçimin ‘tarih’le ilgili olarak belirtmekten kaçınmamak gerekiyor. Bir başka anlatımla bunun anlamı şöyle:

“Belgeselde ilginç bir olayın oluşumunu yakalayabilirsiniz ve bu oluşumu yine ilginç bir teknikle yansıtabilirsiniz diyelim. Yine de en önemli olan, ne bu ilginç olayın gerisindekiler ne de kullandığınız ilginç tekniktir. Her ikisinin önemsiz olduğunu söylemiyorum. Ama en önemli olan bunlar değildir. En önemli olan, bunları ve film dilinin çeşitli yollarını kullanarak belgesel filmciliğin başvurduğu anlatış yöntemi, yani kendi oluşturduğu dildir. Kendi oluşturduğu yorumdur. Kendi oluşturduğu duygular ve düşüncelerdir.

‘Belgesel Sinema ve Tarih’ konusu aynı zamanda çağların toplumsal, siyasal ve kültürel yönlerini de içerir. Bu nedenle tarihi belgeleyen belgesel filmlerin salt olayları görüntülemeyi ya da bu olaylar görüntülenemeyecek değin eski yıllarda kalmışsa onları gerçeğe de yaklaşan biçimlerle yansıtmayı amaçlaması yetmez. Geçmişin toplumsal yaşamına ve siyasal oluşumlarına ışık tutmak ve kültürel değerlerini de yansıtmak gerekir.

En çok ihmal edilmiş bir dal olan ‘tarihsel belgesel filmi’ hakkında daha çok konuşabilmek için önce bu tür belgesellerin çok sayıda ortaya çıkması gerekiyor. Tarihsel konuları irdeleyen belgesellerin yapılmamış oluşu, aynı zamanda ‘belleksiz’ bir toplum olmamızın da nedenleri arasındadır.

* Belgesel Sinemacılar II. Ulusal Konferansı Bildirisi   http://www.bsb-adf.org/belgeselsiz_bellek.htm