Dadaizm
Adil Bilhan Altay
2002-2003 2. sınıf desen Fotoğraf dB ©
"Aynanın altındaki çeşme bir
şişeye açılmaktadır. Aynaya baktığınızda ise kendinizi görürsünüz,
akan siz misiniz zaman mı, çünkü sizde değişmektesiniz her saniye
her zaman." İşte böyle yaşayan bir eseri üretebilecek akım Dadaizm.
Dada, 1916'da Zürih'de doğmuş
olan bir sanat akımıdır. I. Dünya Savaşı'nın katliamlarına ve
budalalığına duyulan nefretten doğan bu hareket, şok etkisi
yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü
körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, Avrupa toplumunun yozlaşmasını,
savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri
protesto etmekteydi. Dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma
amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba
göstermiştir. Savaşın bitmesinden sonra 1918'de Dada hareketi
Almanya'ya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve
milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. Dada
hareketinin bir diğer önemli özelliği, sürrealizmin önünü açması
ve hatta temellerini atmasıdır. Dada hareketinin içinde yer alan
pek çok sanatçı daha sonraları sürrealist hareket içinde etkili
olmuştur.
Dadaizmin öncülerinden genç Macar
şairi Tristan Tzara (1896-1963) 1917'de DADA dergisini çıkarmaya
başladı. Bu dergide dadaizmin öncüleri Ball, Hans Arp, Richard
Hulsenbek ve Tzara, ses şiiri, anlamdışılık şiir ve şans şiiri
adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. Kısa
zaman sonra Fransa'nın önde gelen şairleri de bu dergide çalışmaya
başladılar: Aragon, Eluard, Breton ve diğerleri.
’İnsanın anlamsızlık (Unsinn)
üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan
anlamdışılık (Ohne-Sinn) konmalıdır.’ Dada, sanata karşı doğanın
yanındadır. Dada'ya göre doğada anlam yoktu, öyleyse sanatta da
anlam olmamalıydı. Ancak Dadaistler her ne kadar sanata karşı
olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir
toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya
koydukları çalışmalarla, fütürizmin görsel alfabesini
zenginleştirmişlerdir. Kural ve dogmalardan kurtulmak sanatçıyı
kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. Şans eseri olarak
bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, Dadaistler
kendiliğinden (spontane) olanı planlı davranışlarla birleştirmenin
yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel
kısıtlamalardan kurtulmuştur. Dada aynı zamanda, harf biçimlerini
Kübizm kavramına uyan fonetik semboller olarak değil, görsel
biçimler olarak kullanmıştır.
Dada hareketine ilişkin en önemli
tartışmalardan biri Dada'nın gerçekten de sanat karşıtı (anti-art)
olup olmadığıdır. Bu tartışmanın sebebi, Dadaist sanatçıların
genel olarak Sanat konusunda fazlasıyla eleştirel olmalarıdır.
‘Yüksek ve güzel’ olduğu düşünülen Sanat'ı üreten ve ona tapan
toplumla, I. Dünya Savaşı'na sebep olan toplum ne de olsa aynı
toplumdur. 1916'da sanat aşığı olmak, Dadaistler için, katışıksız
ikiyüzlülük demekti. Dadaistlere göre “Sanat” dolaylı yoldan da
olsa suçluydu.
Daha da kötüsü, eğer Alman
erkekleri, Fransızları ve Rusları süngüleriyle şişlemeye, sırt
çantalarında Goethe'nin kitabıyla gidiyorlarsa, bunu, Sanat
insanlığı aptal yerine koyduğu, insanların dünyayı olduğundan daha
güzel bir yer olarak görmelerine sebep olduğu için yapıyorlardı.
İşte, Dadaistleri en çok kızdıran ve radikal ifade yollarına iten
de buydu. Dada, yerleşik sosyal estetiğe acımasızca bu yüzden
saldırmıştır. Güzelliğin, simetrinin ve anlamın bozguna
uğratılması ve geleneksel malzemelerin reddedilmesi Dada'nın
başlıca özellikleriydi. Bütün bunlar Dada için, insanlığı toplu
cinayete sürükleme kapasitesi olan bir sosyal ritmin bozulmasıydı
.
Dada'nın hemen hemen her şeyi
inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar
şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj
ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. Bu tekniklerde, resimli
dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden
kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve
birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni
anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı
nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.
Alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla
toplumsal değerleri kökünden sarsan Dadaizm 1912-1922 yılları
arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat
dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci
nitelikler getirmiştir. 1922'de üyeler arasındaki sürtüşmelerin
artması, yıkıcı etkinliklerin bir sınıra dayanması ve çok sayıda
Dadaist'in Sürrealizm'e yönelmesi sonucu, varlığını sürdürecek bir
zemin kalmadığı için son bulmuştur. Ancak Dada, yeniliğe ve
başkaldırıya esin kaynağı olan, bir özgürleştirme hareketi olarak
geçerliliği kalmamış alışkanlıklara karşı savaşması, uzlaşmaz
tutumu ve tutkusu ile bugün bile entelektüel ve sanatsal buluşlara
örnek olmaktadır.
Dadaizmin öncülerinden biri olan
Hans Arp ‘Sosyal Estetik'ten zamanla daha fazla uzaklaştım’ isimli
yazısında Dada hareketini çok iyi bir şekilde özetliyor: "Dada,
insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve
mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. Dada, insanın
mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi
istemektedir. İşte bu yüzden biz, Dada'nın büyük davulunu bütün
nefesimizle üflüyoruz. Dada için felsefeler bırakılmış eski bir
diş fırçasından daha az değerlidir. Dada onları büyük dünya
liderlerine bırakır. Dada, erdemin resmi sözlüğünün iğrenç
entrikalarını kınamaktadır. Dada, saçma olan için vardır, ki bu
saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. Dada doğa gibi saçma ve akla
aykırıdır. Dada doğadan yana ve Sanat'ın karşısındadır". Dada
hareketi kesinlikle doğduğu zamanın özel koşuları göz önüne
alınarak incelenmelidir. Sözü geçen zamanlar, büyük bir
karışıklığın olduğu zamanlardır.
1920'li yıllarda çeşitli sanat
akımları içerisinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı.
Birinci dünya savaşı ile birlikte başlayan bunalım, umutsuzluk ve
çaresizlik ortamı, özellikle Avrupa’da, toplumun hemen her
kesiminde kültürel ve geleneksel değerleri altüst etti. Bu
yılgınlık ortamı, modern sanat akımlarının getirdiği yeniliklerle
birlikte, sanatta yeni bir karşı duruşun ortaya çıkmasını sağladı.
Tüm gelişimiyle örtüşmemekle birlikte, on dokuzuncu yüzyılın
‘modernizm’ düşüncesinin bir parçası veya uzantısı olarak kabul
etmemiz gereken Dadaizm, fütürizm, gerçeküstücülük gibi sanat
akımları, bu dönemde altın çağını yaşadı. Tzara'nın 1921'de
sahnelediği ‘Gazdan Yürek’ adlı yapıtı, her şeyi alaya alan,
kontrolsüz mantık akışı ile yazılmış, tamamen görselliğe dayanan
bir oyundu: Kartondan giysilerle yapılmış boyun, göz, ağız, kulak
ve kas, sırayla sahneye gelip, üç perde boyunca hiçbir anlamı
olmayan şarkılar söylüyorlardı. Örneğin göz, tekdüze bir sesle
‘heykeller, mücevherler, kızartmalar’ sözlerini üst üste
yineliyor, ardından ‘sigara, sivilce, burun’ nakaratına giriyordu.
Tam anlamıyla bilinçaltı akımı tekniğiyle yazılmış ve sahnelenmiş
bu oyunların drama tekniğiyle (üç birlik kuralı) veya mantıksal
bir oyun kurgusu ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Her şey,
görüntüde dile geliyordu. Böylece ‘Modernizm’ in en önemli
nimetleri arasında görülen akılcılık, aydınlanma, düşünsellik gibi
kavramlar, öncü akımlar tarafından sorgulanıyor ve reddediliyordu.
Gelenekleşmiş sanat yasalarından
ve pozitivist önermelerden bağımsız olarak, mantık dışı ve saçma
olanı öne çıkaran, natüralist ve gerçekçi sanat kuramlarının öz,
biçim ve dil anlayışlarını hiçe sayan ‘Dada’ akımı, bu yönleriyle
bir yandan fütürizm akımı ile yakınlık gösterirken, öte yandan
‘Gerçeküstücülük’ e zemin hazırlamış oluyordu. Sürrealizmin ortaya
çıkması için sosyal bir background koşulu yoktur. Oysa dadaizm,
sosyal koşullar olmadan varolamaz. Sürrealizm, sanatın her dalına
(müzik ve az da olsa mimari dışında) yayılmıştır. Oysa dadaizm,
sadece ‘topluma’ yayılmıştır. Çünkü bazen de eylem şeklindedir.
Sergiden sonra, sergilenmiş bütün eserlerin topluca imha edilmesi
gibi. Amaç; mantıksal düzene alternatif yaratmak ve mantık dışı
bir düzen oluşturmak yoluyla yeni bir gerçekliğe ulaşmak.
Dadaizm öldü, yaşasın dadaizm!
KAYNAKÇA
BATUR, Enis:
Modernizmin Serüveni,
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.
GOMBRİCH,
E.H.: Sanatın Öyküsü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1980.
İPŞİROĞLU,
Nazan-Mahzar: Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1993.
ÖZTOPÇU,
H. Avni: Doksanbeş –
Doksanaltı
Notları, H62, İstanbul, 2002.
TUNALI,
İsmail: Felsefe Ders Kitabı, Altın Kitaplar, İstanbul,
2000.