İnsana Has Bir İletişim
Sistemi; Dil, İnsanın Kaderi; Düşünme, Anlaşılması Güç Bir Muamma;
İnsan…
Begüm Mütevellioğlu
2002-2003 2. sınıf
desen RR3 dB ©
İnsan düşünen bir varlıktır ve
düşünme dil ile olur.
Aristo, düşünme için, ‘Konuşma,
zihnî hayatın şekillendirilmesidir.’ demişti. Usçu felsefe ise
dili, daha önceden varolan düşünceleri ifade etmek için bir araç
olarak görmüştür. Alman filozofu Heidegger, ‘Dil,düşüncenin
evidir.’der. Descartes, ‘Düşünüyorum, o halde varım.’ demiştir.
Çünkü, insan varoluşunu ancak diliyle anlar.
Düşünme, olaylar ve varlıklar
arasında bir bağ kurmadır. İnsan, konuşabilen tek varlık olduğu
için düşünebilen tek varlık da yine insandır. Düşünme ‘sesli bir
konuşma’, varlık ve hareketler-kavramlar arasında bir ilişki kurma
demektir. Varlık ve hareketleri düşünce alemine dil taşır. Bu
yüzden düşünce olmadan dil olmaz ama dil olmadan da düşünce olmaz.
Düşünce, soyut bir kavramdır, onu
yalnızca dil ile dışarı vurup belli bir şekle büründürmek
mümkündür. Dil, bu yüzden düşüncenin kalıbıdır ve soyut kavramları
ancak dil ile somutlaştırabiliriz. Dil, bir taraftan düşünce
sonucu meydana gelirken bizzat kendisi de düşünceyi
oluşturmaktadır. ‘Dilsiz düşünce, sadece birtakım eşya hallerinin
zihnimizde canlandırılması tarzında olur ki, bu son derece kısıtlı
şekillere, eşyaya bağlı ve görebileceğimiz dünya ile sınırlı bir
düşünceden ibaret kalır.’ Öyleyse düşüncenin kapısını kendi
yüzümüze kapattığımızda ne olur? Kaybedecek neyimiz var? Nasılsa
insan olan bizleriz, yetilerimizi elimizden alamazlar öyle mi?
Peki ya gittikçe gelişen teknoloji, bizim dilimizi mi kullanıyor,
yoksa teknoloji yavaş yavaş kendine uygun bir dil mi yaratıyor? Bu
aklımıza korkutucu ütopyalardan başka bir şey getirmiyor:
“Her yerde, her an sizi
gözetleyen AĞABEY... Gündüz ya da gece uykuda, çalışırken veya
yemek yerken, evde veya sokakta, banyoda ya da yatakta... Nerede
olursa olsun bundan kurtuluş yok. Kafatasınızın içerisindeki
birkaç santimetreküpten başka hiçbir şeye sahip değilsiniz..
Geleceğe ya da geçmişe; hür düşüncenin varolduğu bir zamana;
fertlerin birbirlerinden farklı oldukları ve yalnız yaşamadıkları,
gerçeğin ve mazinin tahrif edilmeği bir çağa; yeknesaklık
devrinden, yalnızlık devrinden, Ağabey devrinden, çift düşünce
devrinden selamlar! Düşünce suçunun sonucu ölüm değildir; ölüm,
düşünce suçunun ta kendisidir. Artık tek yapılacak şey, mümkün
olduğu kadar uzun yaşayabilmek...”
Yani düşünmek bizi öldürür mü? Bu
yüzden mi kaçıyoruz düşünmekten, yoksa değişen dili yakalamak bize
güç mü geliyor? Peki düşüncelere dalmadan nasıl bulacağız bu
soruların cevabını?
İnsan denen üstün varlık, aynı
zamanda korkak bir varlık... Bu yüzden insan; anlaşılması güç bir
muamma; kendinden kaçmayı düşünebilen fakat düşünmek istemeyen bir
muamma!
İnsan karmaşık bir varlıktır. Dil
de, bu karmaşıklığı içinde taşır. Her düşüncenin bir de duygu
tarafı vardır. Duygu, düşünceden bağımsız değildir. Her duygunun
bir düşünce yönü, her düşüncenin de bir duygu yönü olduğunu
bilmek, insanı anlamanın en doğru yolu olabilir mi? Ancak dil
değişmez bir varlık değildir, dilin değişmesi insana, insanın
değişmesi de dile yansır. Ve biz bunu apaçık görmeye başladık
bile.
Dil, değişecek, gelecek yıllarda
şu anda konuştuğumuz dili anlayabilecek bir tek insan bile
kalmayacak yeryüzünde... Düşünce tarzı, bugünkünden apayrı olacak.
Daha doğrusu bizim anladığımız manada ‘düşünce’ diye bir şey
kalmayacak... ‘İnanç bütünlüğü; düşünmemek, düşünmeye gerek
duymamak demektir.’
Fakat, düşünce-dil-gerçek
üçlemesini aklımızdan çıkarmadığımız sürece böylesi görüşler
beynimizde ütopya kavramından öteye geçemeyecek. Kendimizden ne
kadar kaçarsak kaçalım içimiz, iç konuşmamız yakamızı
bırakmayacak. Ölümlü, yaşamın sonunu getirene kadar bir şekilde
dil de sürüp gidecek, fakat ne şekilde onu şimdilik kimse
bilmiyor. Bunun çözümünü de yine insan yapacak; insanın aklı,
insanın anlayışı...
Orwell’in ‘1984’ romanına göre
‘Eski dil’in (günümüzde kullanılan dil) hala normal bir haberleşme
vasıtası niteliğini taşımaya devam ettiği 1984 yılında, ‘Arı dil’
(gereksiz bulunan bütün kelime ve deyimlerin çıkarıldığı yeni bir
dil) kelimelerini kullanırken kişinin, bunların eski dildeki asıl
anlamlarını hatırlayabilme tehlikesi nazari olarak mevcuttu.
Ancak, uygulamada çiftdüşün (eski dildeki kelimeleri
düşünce suçuna yol açmayacak şekilde düşünerek arı dille
bütünleştirmek) kurallarına göre düşünmeyi iyice kavramış olan
birisi için bundan sakınmak hiç de zor değildir.
KAYNAKÇA
GÜLER, Üçler : Türk Dili ders
notları, T.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sınıf Öğretmenliği
Bölümü, Edirne, 1995/1996.
HEIDEGGER, Martin:
Nietzsche’nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya
Resimleri
Çağı, Asa Kitabevi, Bursa,
2001.
MENGÜŞOĞLU, T.: “Dilin insan için
önemi”, Ders Belgeliği Sayı 1, Nisan 1998,
MONTAIGNE: Denemeler,
Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,
İstanbul, 1999
ORWELL, George: 1984,
Yağmur Yayınevi, İstanbul, 1984.
ÖZTOPÇU, H. Avni: Doksanbeş –
Doksanaltı Notları, H62, İstanbul, 2002.
TUNALI, İsmail: Felsefe Ders
Kitabı, Altın Kitaplar, İstanbul, 2000.