ders BELGELİĞİ

desen yazıları
ders BELGELİĞİ kapsama alanında öğrenci araştırma yazıları

dy 1 Ana Sayfa

 dy 1. sayı, haziran 2004


İnsana Has Bir İletişim Sistemi; Dil, İnsanın Kaderi; Düşünme, Anlaşılması Güç Bir Muamma; İnsan…

Elvan Eyüboğlu
2002-2003 2. sınıf desen Fotoğraf dB ©

Bir ben var içimde, benden öte, benden ileri...

Yeryüzünde var olan tüm canlılar arasında en üstünü insandır. İnsanı üstün yapan en önemli özelliği ise; aklıdır, düşünebilme yetisidir.

Yerleşik yaşama geçip, bir takım amaç ve hedefler doğrultusunda sistem oluşturan, gelişim ve ileri adım atmak için kafa yoran tek canlı insandır. Diğer canlılar da belli bir sisteme göre bir arada yaşam sürdürmelerine rağmen, onların amacı fizyolojik ihtiyaçlarını giderip, üremek ve vakti gelince yaratılan her fani gibi ölümü beklemektir.

“Her eylemin atası; düşüncedir.” (Ralph Waldo Emerson)

Üstün varlık olan insanlar, sahip oldukları o büyük nimetin: ‘beyinlerinin’ çok az bir bölümünü kullanabilmektedirler. Bu haldeyken bile diğer canlılardan üstündürler, deriz.

Milattan önceki çağlarda da belki insanlar diğer canlılardan farklı değillerdi. Karınlarını doyurmak ve hayatta kalabilmek için yaşıyorlardı. İlk insanların gırtlak yapısı gelişmediği için konuşamıyorlardı bile. Gırtlaklarından çıkardıkları garip boğuk seslere anlamlar yükleyip, o şekilde iletişim kurmaya başlamışlar, ihtiyaç gerekleri çoğalmıştır.

Gerek duyulan ihtiyaçlarla birlikte, toplu yaşama, sistemli ve düzenli hayata yavaş yavaş adım atmaya başlanmıştır. Eskiden kalan kutsal miras ya da metinlerin hiçbiri o zamanlarda yaşayan insanların dünyasının, imgeler ölçüsünde doğrudan kanıtları değildir. Bu bakımdan imgeler, edebiyattan daha kesin, daha zengindir. Bizler çoğu zaman varolan imgelere göre sonuçlara varırız. O zamanın imgelerinde bakıldığında görülense çok temel basit ihtiyaç gereçleriydi. Fakat o basit gereçler, bugün varolanın temelini oluşturan niteliklerdi.

“Her disiplinli çabanın, birden çok ürünü vardır.” (Jim Rohn)

İnsanlar, kendileri dahil her şeye bir isim vermişler. O isimler, bilgileri oluşturmuş, insan; düşünen, bilen, üreten bir canlı olup yerküre üzerinde lider tür olduğunu ilan edebilmiş. Toplu yaşamın gerektirdikleriyle birlikte bilim ve teknolojide ilerleme ihtiyacı, insanları bildiğimiz noktaya 'bugüne' getirmiştir diyoruz. Bilmeliyiz ki, bugünkü durumuyla dünya, salt nesnel bir gerçeklik değildir; buna bilinçlilik de katılmıştır.

İnsanlar aynı şeyi sürekli yeniden üretmezler. Depoladığı bilgileri geliştirir, bilgilerinin üzerine yenilerini eklerler ve bunu başkalarına aktarırlar ki, ömürleri bittikten sonra bilinen gelişebilsin. Böylelikle yaşam daha da kolaylaşsın. Tıpkı Ericson'un elektriği bulmasının, bugün elektrikle çalışan tüm cihazların önünü açmış olması gibi.

Kalem, bir cisme verilen isimdir. Kalem denildiğinde akla, elle tutularak yüzeye bastırmak suretiyle çizgiler çizebilen cisim gelir. Bu bilgiler onu tanımlayan özellikleridir. Bu bilgi hazır bir çerçevedir, imgedir. İnsanlar bugün kullandığımız kalem çeşitlerine gelene kadar (örneğin; kurşun, tükenmez, keçeli, dolma, ispirtolu..vs..) birçok yenilik denemişler, geliştirmişlerdir. Boya çeşitlerinin temelini de çizim aracı olan gereçler meydana getirmiştir.

Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız, nesneleri görüşümüzü etkiler.

Görme, konuşmadan önce gelmiştir, çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme, sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız, ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştirmez.

“İnsan, inandığıdır.” (Anton Çehov)

Var olan cisimler dışında, var olan düşünceler de hazır çerçevelerin sebeplerindendir. Kalem, yazı yazmak; elbise, soğuk ve sıcaktan korunmak; yiyecekler, açlığı gidermek; güneş, görünenleri görünür kılmak için varsa, insanın varolmasının, üstelik diğer canlılardan farklı bir varlık olmasının da muhakkak sebebi vardır. Bu gibi soruların kesin cevapları olmamakla birlikte algılanmaları ve ifade edilmeleri, yani dile getirilmeleri de değişiklik gösterir. Çünkü düşünceler cisimlerden farklıdırlar. Onların da, cisimler gibi isimleri vardır; korku, sevgi, heyecan, üzüntü... gibi. Ama bu düşünceler, hissedilir düşüncelerdir, kişilere göre farklı anlamlara sebep olabilir. İnsanlar yaşadıklarını, bildiklerini, duygularını kendi içlerinde yaşarlar. İnsan kendi içinde yaşar. Başlı başına çözülmesi gereken bir problemdir. Önemli olan insanın kendini çözebilmesi, kendi hayatına anlam kazandırabilmesidir. Şu bir gerçek ki, her fani gibi, üstün varlık insan da bir zaman sonsuzluğa karışacaktır.

“Diğerlerini bilenler akıllıdır, ama kendini bilenler daha akıllıdır. Diğerlerini kontrol edebilenler kuvvetli olabilirler, ama kendilerini kontrol edebilenler, çok daha güçlüdürler.” (Lao-Tsu, Tao Teb King)

“Kimyacı kalbinden şefkat, saygı, özlem, sabır, pişmanlık, sürpriz ve affedicilik elementlerini çıkarabilir ve bunları birleştirerek, sevgi adı verilen tek bir atom haline dönüştürebilir.” (Halil Cibran)

Cisimleri en küçük parçalarına, atomlara ayırıp incelememiz mümkün olabilir. İnsan beynini de teknik olarak atomlarına kadar ayırıp inceleriz. Ama beynin içinde şekillenenleri insanın kendisinden başkası tam olarak bilemez, en ince ayrıntısına kadar. Her insan başlı başına farklı bir kişiliktir. Her ne kadar başkalarına benzeyen durumlara, vasıflara, düşüncelere sahip olsa bile. Her insan kendi hayatını yaşar. Kendi için, kendi değerleri için mücadele eder. Her ne kadar kendi değerleri başkalarınınkine yakın gibi görünse de her bedenin içindeki ruhun aynı olmadığı gibi, her insanın dünya görüşü de farklı olmak zorundadır. Bu farklılığı, yani kendi bilmecesini çözmektir belki de, insanın varlığının sebebi.

“Yapılamayacağı düşünülen bir şeyi yaparak insanlığın güç alanını genişleten her şey, değerlidir.” (Ben Janson)

İnsan kendisini çözebildiği sürece yaşamına yön verebilir. Hiçbir çaba göstermeden yaşamayı da tercih edebilir. Saksıdaki sardunyayı güneşe koyun, suyunu verin. Boyu da uzar, yaprakları da büyür. Ama çiçek verip, sahip olduğu güzellikleri paylaştığı sürece anlamlıdır. İnsan, ondan daha şanslıdır, onun, hiçbir zaman sahip olamayacağı özgürlüğe ve güce sahiptir. Dünyayı değiştirebilir, yenilikler yaratabilir, ya da varolanı kirletip yok edebilir. Ot gelip, ot da gidebilir, çaba gösterip kendini ve hayatı anlamlı da kılabilir. Bunun için yapması gereken, yaşamına anlam yükleyebilmektir. İşte o anlam, her insanın kendi içerisinde keşfedilmeyi, çiçek açmayı bekler.

“Tek bir başarı vardır. O da istediğiniz şekilde yaşamaktır.” (Christopher Morley)

İşte bu yüzden;  felsefi bir dünya görüşünü amaçlayan kimse, kendi aklına dayanma cesaretini göstermelidir.

 

Yaşamanın sırlarını bileydin

Ölümün sırlarını da çözerdin;

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:

Yarın, akılsız, neyi bileceksin? (Ömer HAYYAM)

 

KAYNAKÇA

BERGER, John Görme Biçimleri, Metis Yayınları, İstanbul, 2002

EYÜBOĞLU, Sabahattin: Hayyam Bütün Dörtlükler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1989

İPŞİROĞLU, Nazan - Mazhar       : Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993

ROBBINS, Anthony: Sınırsız Güç, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1993

TANSUĞ, Sezer: Resim Sanatı Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993

YEŞİLYAPRAK, Binnur: Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002.