İnsana Has Bir İletişim Sistemi; Dil, İnsanın Kaderi; Düşünme,
Anlaşılması Güç Bir Muamma; İnsan…
Elvan
Eyüboğlu
2002-2003 2. sınıf desen
Fotoğraf dB ©
Bir ben var
içimde, benden öte, benden ileri...
Yeryüzünde var
olan tüm canlılar arasında en üstünü insandır. İnsanı üstün yapan
en önemli özelliği ise; aklıdır, düşünebilme yetisidir.
Yerleşik yaşama
geçip, bir takım amaç ve hedefler doğrultusunda sistem oluşturan,
gelişim ve ileri adım atmak için kafa yoran tek canlı insandır.
Diğer canlılar da belli bir sisteme göre bir arada yaşam
sürdürmelerine rağmen, onların amacı fizyolojik ihtiyaçlarını
giderip, üremek ve vakti gelince yaratılan her fani gibi ölümü
beklemektir.
“Her eylemin
atası; düşüncedir.” (Ralph Waldo Emerson)
Üstün varlık
olan insanlar, sahip oldukları o büyük nimetin: ‘beyinlerinin’ çok
az bir bölümünü kullanabilmektedirler. Bu haldeyken bile diğer
canlılardan üstündürler, deriz.
Milattan önceki
çağlarda da belki insanlar diğer canlılardan farklı değillerdi.
Karınlarını doyurmak ve hayatta kalabilmek için yaşıyorlardı. İlk
insanların gırtlak yapısı gelişmediği için konuşamıyorlardı bile.
Gırtlaklarından çıkardıkları garip boğuk seslere anlamlar
yükleyip, o şekilde iletişim kurmaya başlamışlar, ihtiyaç
gerekleri çoğalmıştır.
Gerek duyulan
ihtiyaçlarla birlikte, toplu yaşama, sistemli ve düzenli hayata
yavaş yavaş adım atmaya başlanmıştır. Eskiden kalan kutsal miras
ya da metinlerin hiçbiri o zamanlarda yaşayan insanların
dünyasının, imgeler ölçüsünde doğrudan kanıtları değildir. Bu
bakımdan imgeler, edebiyattan daha kesin, daha zengindir. Bizler
çoğu zaman varolan imgelere göre sonuçlara varırız. O zamanın
imgelerinde bakıldığında görülense çok temel basit ihtiyaç
gereçleriydi. Fakat o basit gereçler, bugün varolanın temelini
oluşturan niteliklerdi.
“Her disiplinli
çabanın, birden çok ürünü vardır.” (Jim Rohn)
İnsanlar,
kendileri dahil her şeye bir isim vermişler. O isimler, bilgileri
oluşturmuş, insan; düşünen, bilen, üreten bir canlı olup yerküre
üzerinde lider tür olduğunu ilan edebilmiş. Toplu yaşamın
gerektirdikleriyle birlikte bilim ve teknolojide ilerleme
ihtiyacı, insanları bildiğimiz noktaya 'bugüne' getirmiştir
diyoruz. Bilmeliyiz ki, bugünkü durumuyla dünya, salt nesnel bir
gerçeklik değildir; buna bilinçlilik de katılmıştır.
İnsanlar aynı
şeyi sürekli yeniden üretmezler. Depoladığı bilgileri geliştirir,
bilgilerinin üzerine yenilerini eklerler ve bunu başkalarına
aktarırlar ki, ömürleri bittikten sonra bilinen gelişebilsin.
Böylelikle yaşam daha da kolaylaşsın. Tıpkı Ericson'un elektriği
bulmasının, bugün elektrikle çalışan tüm cihazların önünü açmış
olması gibi.
Kalem, bir
cisme verilen isimdir. Kalem denildiğinde akla, elle tutularak
yüzeye bastırmak suretiyle çizgiler çizebilen cisim gelir. Bu
bilgiler onu tanımlayan özellikleridir. Bu bilgi hazır bir
çerçevedir, imgedir. İnsanlar bugün kullandığımız kalem
çeşitlerine gelene kadar (örneğin; kurşun, tükenmez, keçeli,
dolma, ispirtolu..vs..) birçok yenilik denemişler,
geliştirmişlerdir. Boya çeşitlerinin temelini de çizim aracı olan
gereçler meydana getirmiştir.
Düşündüklerimiz
ya da inandıklarımız, nesneleri görüşümüzü etkiler.
Görme,
konuşmadan önce gelmiştir, çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp
tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme,
sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi
yerimizi görerek buluruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız, ama
sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştirmez.
“İnsan,
inandığıdır.” (Anton Çehov)
Var olan
cisimler dışında, var olan düşünceler de hazır çerçevelerin
sebeplerindendir. Kalem, yazı yazmak; elbise, soğuk ve sıcaktan
korunmak; yiyecekler, açlığı gidermek; güneş, görünenleri görünür
kılmak için varsa, insanın varolmasının, üstelik diğer canlılardan
farklı bir varlık olmasının da muhakkak sebebi vardır. Bu gibi
soruların kesin cevapları olmamakla birlikte algılanmaları ve
ifade edilmeleri, yani dile getirilmeleri de değişiklik gösterir.
Çünkü düşünceler cisimlerden farklıdırlar. Onların da, cisimler
gibi isimleri vardır; korku, sevgi, heyecan, üzüntü... gibi. Ama
bu düşünceler, hissedilir düşüncelerdir, kişilere göre farklı
anlamlara sebep olabilir. İnsanlar yaşadıklarını, bildiklerini,
duygularını kendi içlerinde yaşarlar. İnsan kendi içinde yaşar.
Başlı başına çözülmesi gereken bir problemdir. Önemli olan insanın
kendini çözebilmesi, kendi hayatına anlam kazandırabilmesidir. Şu
bir gerçek ki, her fani gibi, üstün varlık insan da bir zaman
sonsuzluğa karışacaktır.
“Diğerlerini
bilenler akıllıdır, ama kendini bilenler daha akıllıdır.
Diğerlerini kontrol edebilenler kuvvetli olabilirler, ama
kendilerini kontrol edebilenler, çok daha güçlüdürler.” (Lao-Tsu,
Tao Teb King)
“Kimyacı
kalbinden şefkat, saygı, özlem, sabır, pişmanlık, sürpriz ve
affedicilik elementlerini çıkarabilir ve bunları birleştirerek,
sevgi adı verilen tek bir atom haline dönüştürebilir.” (Halil
Cibran)
Cisimleri en
küçük parçalarına, atomlara ayırıp incelememiz mümkün olabilir.
İnsan beynini de teknik olarak atomlarına kadar ayırıp inceleriz.
Ama beynin içinde şekillenenleri insanın kendisinden başkası tam
olarak bilemez, en ince ayrıntısına kadar. Her insan başlı başına
farklı bir kişiliktir. Her ne kadar başkalarına benzeyen
durumlara, vasıflara, düşüncelere sahip olsa bile. Her insan kendi
hayatını yaşar. Kendi için, kendi değerleri için mücadele eder.
Her ne kadar kendi değerleri başkalarınınkine yakın gibi görünse
de her bedenin içindeki ruhun aynı olmadığı gibi, her insanın
dünya görüşü de farklı olmak zorundadır. Bu farklılığı, yani kendi
bilmecesini çözmektir belki de, insanın varlığının sebebi.
“Yapılamayacağı
düşünülen bir şeyi yaparak insanlığın güç alanını genişleten her
şey, değerlidir.” (Ben Janson)
İnsan kendisini
çözebildiği sürece yaşamına yön verebilir. Hiçbir çaba göstermeden
yaşamayı da tercih edebilir. Saksıdaki sardunyayı güneşe koyun,
suyunu verin. Boyu da uzar, yaprakları da büyür. Ama çiçek verip,
sahip olduğu güzellikleri paylaştığı sürece anlamlıdır. İnsan,
ondan daha şanslıdır, onun, hiçbir zaman sahip olamayacağı
özgürlüğe ve güce sahiptir. Dünyayı değiştirebilir, yenilikler
yaratabilir, ya da varolanı kirletip yok edebilir. Ot gelip, ot da
gidebilir, çaba gösterip kendini ve hayatı anlamlı da kılabilir.
Bunun için yapması gereken, yaşamına anlam yükleyebilmektir. İşte
o anlam, her insanın kendi içerisinde keşfedilmeyi, çiçek açmayı
bekler.
“Tek bir başarı
vardır. O da istediğiniz şekilde yaşamaktır.” (Christopher Morley)
İşte bu
yüzden; felsefi bir dünya görüşünü amaçlayan kimse, kendi aklına
dayanma cesaretini göstermelidir.
Yaşamanın
sırlarını bileydin
Ölümün
sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın
var, bir şey bildiğin yok:
Yarın,
akılsız, neyi bileceksin? (Ömer HAYYAM)
KAYNAKÇA
BERGER, John
Görme Biçimleri, Metis Yayınları, İstanbul, 2002
EYÜBOĞLU,
Sabahattin: Hayyam Bütün Dörtlükler, Cem Yayınevi,
İstanbul, 1989
İPŞİROĞLU,
Nazan - Mazhar : Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1993
ROBBINS,
Anthony: Sınırsız Güç, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1993
TANSUĞ, Sezer:
Resim Sanatı Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993
YEŞİLYAPRAK,
Binnur: Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Pegem A Yayıncılık,
Ankara, 2002.