Bugünün Sanatçısının
Doğayla Olan İlişkisi Nedir? Mucizelere İnanın.
Seçil Şahinbaş
2002-2003 2. sınıf
desen RR1 dB ©
“Hiç doğal sanat eseri görmüş
olan var mıdır acaba? Bilmek isterdim. İki ayrı şey olan doğa ile
sanat aynı şey olamaz. Biz sanat yoluyla, nesnelerde doğal durumda
bulunmayan şeyi dile getiriyoruz.” (Picasso)
Bir sabah erkenden kalkıp
güneşin doğuşunu izleyin. Işık-gölgeyi hemen fark edeceksiniz.
Daha sonra da sakin denizi parmaklarınızla hırçınlaştırın inadına,
dalgalar coşsun. Hava da kararsın yine aydınlansın. Gerekirse
Empresyonistler gibi saati saatine inceleyin, doğayı. Gerçeği
sevin. Rengi rengine tutturun denizin maviliğini, kentin gizemini,
havadaki aksları, batan güneşin çatılara düşürdüğü kızıllığı,
kopyasıymış gibi yapın.
Renkler her gün aynı saatte aynı
mıdır? Aynı mı düşer ışık her eve? Peki ya gecenin her saati
hüzünlü müdür? Aynı şeyi görmek mümkün müdür her zaman? Yoksa
Gauguin gibi ‘Ben doğadan ya da insan yaşamından alınmış herhangi
bir olayı vesile sayarak, renk ve çizgi düzenleriyle kendince
senfoniler yaratıyorum’ demek mi doğrudur?
Sanat, bir taklit, duyguların
sarhoşluğu ve hoş bir aldanıştır ya da sanat doğada yarım kalmış,
mükemmelleşmemiş durumda kalan tamamlamaya yönelik hareketli bir
etkinliktir.
Renk renk çiçeklerle donanmış
bir meyve bahçesinin güzelliği, o bahçeyi model olarak alan bir
ressamın tablosundaki güzellikten farklıdır. Ressam ona kendi
ruhunu da verecektir. Meyve bahçesinde dalları usul usul
kıpırdatan hafif ılık bir rüzgar, yaprak ve güzel çiçeklerin
canlılığı, cıvıllığı, güzelliği sağlarken, tablodaki güzelliği,
ressamın fırça vuruşlarıyla yarattığı renkler ve biçimlerdeki uyum
oluşturur. Doğadaki meyvelerle tuvaldekilerin güzelliği, ayrı
tipten güzelliklerdir. Biri ruh kokar, diğeri ise sadece
gerçektir, gördüğümüzdür. Picasso’nun tablosuna bakıp resimde
gördükleri balıkları gerçek hayattakilere ‘O, balık değil zaten, o
bir resim’ demiştir.
Sanatçı doğayı dilediği gibi
oynatır elinde. Fırça vuruşlarını, içindeki heyecanına göre
dokundurur. El, fırçanın en iyi arkadaşıdır. Birbirlerinin gören
gözleridir. Fırça her tuvale dokunduğunda ressamdaki istek artar.
O, resmin doğasını yaratır.
Doğada ayrı bir mükemmellik
yoktur. Mükemmelliği ışığa çıkaran sanatçıdır. Kişi ürettiği
çalışmalarına kendi kişiliğinin yaratıcı ruhunu verememişse,
gücünün damgasını vuramamışsa, ürettiği eserlerde güzellik aramak
nafiledir. Ortaya çıkan eserde kopya duygusu olmamalıdır. Sanatçı
doğadan konu alıp, haz alıp onu tuvale özgünlüğüyle yansıtmalıdır.
Hem sanatçı doğadan aldığı
izlenimleri, gözlemleri ayıklar, birleştirir onları. Hem de resmin
ruhunu canlandırır.
Tüm bilgilerimiz duyumdan
geliyorsa, duyum da insandan insana değiştiğine göre hiçbir şey
benim düşündüğüm, hissettiğim gibi görünmez karşımdakine.
Üşüyen için rüzgar soğuk,
üşümeyen için değildir. Karşısındakini görmek isteyen için
gördüğüdür gördüğü. Bugün doğa, sanatçının elinde şekil alıyor.
Hayat buluyor.
Mutluluğu yakalayan için hayat ne
kadar kolaysa, sefaleti yakalayan içinde bir o kadar ezicidir.
Bazen hayat şans verir, bazen de siler. Mucizeleri yakalayın.
Doğa sizin elinizde. Buyurun...!
KAYNAKÇA
BERGER, John: Görme Biçimleri,
Metis Yayınları, İstanbul, 1996.
GOMBRİCH, E.H.: Sanatın Öyküsü
,Remzi Kitabevi, İstanbul,1980.
İPŞİROĞLU, Nazan: Resimde
Müziğin Etkisi, Remzi Kitabevi, İstanbul,1994
ÖZTOPÇU, H. Avni: Doksanbeş –
Doksanaltı Notları, H62, İstanbul, 2002.
TUNALI, İsmail: Estetik,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993