ders BELGELİĞİ

desen yazıları
ders BELGELİĞİ kapsama alanlı yazısal çalışmalar.

dy 2 Ana Sayfa

 dy 2. sayı, aralık 2005


"Aklımızın gözü..."

Yunus Güneş
dB ©

 

Göz organımızla gördüğümüz, aklımızla gördüğümüzden farklıdır. Tren yolunda ileriye baktığımızda yolun giderek daraldığını, çok uzakta kesişir gibi algılarız. Bu algı böyle olduğu halde, aklımızın gözüyle konuya baktığımızda ise raylar kesişmez, sürgit paraleldir. İki bakışın altında, her birinin ayrı olmak üzere resimlerini ölçülü ve ölçekli olarak elde edebiliriz. Bunların ikisi de birbirinden farklı, birbirleriyle çelişmeyen üç boyut görüntüsü veren resimlerdir.

Bu bakışların birincisinde bakan göz olarak işaretleyeceğimiz bir noktadan aldığımız (gördüğümüz) görüntüde, giderek daralan resim oluşurken, ikincide, hakkında bildiklerimizle kurguladığımız (gördüğümüz) ve giderek daralmayan başka bir görüntü ortaya çıkar. Birinci resim doğruyu, ikinci resim ise gerçeği gösterir. Farklı özellikli iki ayrı resmin birini Merkezi İzdüşümle, ikincisini ise Paralel İzdüşüm metotlarıyla, geometrik yollarla elde ederiz.  Sonuçta elde ettiğimiz iki resimden biri bakan göz (özne) ağırlıklı, onun özel koşullarında gözüken öznel bir resim, diğeri ise konunun (nesnenin) varlık karakteri ağırlıklı nesnel resim olur.

Demek ki  "doğru" ve "gerçekçi resimler", birbirinden farklı,  her biri tutarlı ve kendi kurallarınca ortaya çıkar.

Birinci grup resimler daha çok öznelliğin egemenliğindeki uğraş olan Güzel Sanatlar alanında kullanılıp, göz organıyla duyumsanan görüntüleri andırırken, ikinci grup resimler nesnelliğin ön koşul olduğu bilimsel çalışmalarda ve teknolojide uygulanır.  Bu iki grup resimlerin her birinin alt başlıklar halinde türleri ve uygulama biçimleri vardır. İkinci grup resimler, çoğunlukla belirli standartlara bağlı olarak elde edilip işlevini yerine getirmektedir.

Bu sınıflamada iki grup resimlerin her birinin de gerçeklik karşısında aykırılıkları ve sorunları vardır.

Merkezi İzdüşümle elde edilen, üç boyutu duyuran resimler, göz organıyla alınan algı olarak kabul edilseler de başlıca aykırılıkları şunlardır:

1. Göz algısı iki gözle gerçekleşir. Merkezi İzdüşümde ise seyirci bir nokta olarak işaretlenir. İki gözle gördüğümüz, bir noktada alınan algıdan farklıdır.

2. Göz algısında görüntü çifti küçücük ve baş aşağıdır. Görüntü çiftlerini baş yukarı eden, büyültüp birleştiren ve anlamlandıran bir seyirci beyni işlevi vardır. Bilinci, donanımı, düşünsel hareket hızı ve seçiciliği olan bir beyin işlevinin geometrik resme katılması olanaklı değildir.

3. Göz organımıza düşen görüntü çiftleri içbükey bir düzlemde oluşur. Oysa Merkezi İzdüşüm işlemi teknik zorunluluktan dolayı bir düzgün düzlemde ve cetvel kullanılarak yapılır. İçbükey bir düzlemde oluşan görüntünün düzgün düzlemde oluşan görüntüden fiziksel farkı olduğu kabul edilmelidir.

4. Göz organımıza gelen ışınlar, bazı katmanlardan (toz, nem, çeşitli gazlar…) geçerek gözümüze ulaşır ve göz içi sıvılarda kırılarak görüntüyü oluşturur. Merkezi İzdüşümde resim, bu etkenler ve yol açtığı değişimler hesaba katılmadan elde edilir.

5.
Göz organında gerçekleşen uzaktan algılama, insan organizmasının yetenekleri ölçüsünde oluşur. Merkezi İzdüşüm Metoduyla seyirciye olağan üstü veya olağan altı büyüklük değerleri kazandırılıp işaretlenerek  görmede alışık olmadığımız görüntüler elde edilebilir. Yani çok geliştirilmiş bir gözün algısı olabilecek görüntüler;  özel ve etkileyici görüntüler olarak elde edilebilmektedir.

Bilim ve teknolojide uygulanan, Paralel İzdüşüm’le elde edilen ve üç boyutu duyumsatan resimler de özel disiplinle elde edilir. Bu tür görme biçiminde seyirci uzayda belirli bir nokta olarak alınmaz, sonsuzda düşünülür. Sonsuzda olan seyircinin gözüne çekilen görme ışınları, birbirine paralel olarak alınıp konunun bir karşı düzlem üstünde resmi çıkarılır. Bu özellikli izdüşümle elde edilen resimler, geriye doğru daralmadan gelişen resimlerdir. Ancak bu yöntemde konu,  derinlik kısalımlarını bir standarda getirmek için izdüşüm düzlemiyle belirli kesişme açılı olmak üzere konuşlandırılır. Gerçekçi olarak nitelenen bu gösterme biçiminde, nesneler geriye doğru sanki genişlermiş gibi bir aykırılık gösterir. Bilim ve teknolojide uluslararası bir örneklik (standart)  olması yönünde bu konuda tavsiyelerle karşılaşılıyor.

İki kategori disiplinler dışında daha göreli ve özel koşullarda görme ve gösterme biçimleri uygulanabilir. Daha çok görsel sanat alanlarında karşılaşılan bu eğilim, sanatın doğası gereğidir.

Bilim ve teknolojide, felsefede ve sanatta, konuya ilişkin bir sorun da günümüzde zorunluluktan ve kolay uygulanmasından dolayı kullandığımız, yukarıdaki gösterme biçimlerinin içinde yer aldığı geometriye ciddi köktenci itirazların oluşudur. Unutmayalım ki biz, M.Ö. 300'de disiplini kurulmuş bir geometriyi kullanıyoruz. Bugün, gerçek dünyayı artık bilinen geometrilerden hangisiyle göstermemiz gerektiği sorusuna yanıt, bir temel sorun olarak ortada durmaktadır.