Erdal Atabek
Okumanın Tarihi...
Cumhuriyet, 04 Ağustos 2003
''Skolastik pedagojiye göre anlamak, bilgi sahibi olmanın
önkoşulu değildi. Öğrenciler bu kuralları ezberlemek
durumundaydı. Bekleneceği gibi, sonuçlar çoğunlukla düş kırıcı
oluyordu. 1450 yıllarında okula devam eden Jakop Wimpreling ,
yıllar sonra eski sistem altında öğrenim görenlerin çoğunun ne
Latince okuyabildiklerini ne bir yazı ne de şiir
yazabildiklerini, dini törenler sırasında okunan duaları da
açıklayamadıklarını aktaracaktı.''
Bu 'kural
ezberciliği' ne dayalı eğitim sitemi, İtalya ve Hollanda'da
başlayan 'hümanist bilim adamları' tarafından yapılan
eleştirilerle değişmeye başlar. Bu eleştiriler Fransa'ya ve
Almanya'ya da ulaşır. 1441 yılında zamanın ünlü okulu Sélestat'a,
Heidelberg Üniversitesi mezunu Louis Drinderberg müdür olarak
atanır. Drinderberg, eğitime temel değişiklikler getirir. Okunan
kitapların belirli bölümlerini sınıflarda tartışmaya açar.
Eğitimi 'zorla ezberlemek' ten 'anlamaya' çevirir.
Öğrencilerine, sınıfta okutulan metnin tartışılmasına olanak
sağlayarak o güne kadar olanın çok üstünde bir öğrenme
özgürlüğünü tattırır. 1477 yılında öldüğü zaman Drinderberg,
arkasında Sélestat okulunda okuma öğrenmek için yepyeni bir
sistemi bırakmıştı. Yerine gelen müdür Hofman da aynı yolu
sürdürdü.
Aristoteles 'e göre, ''Gençlikte kök salmış iyi alışkanlıklar
sonradan çekip çıkarılamazlar.''
Tatil
için geldiğimiz Club Orient'de okuma listemizde olan 'Okumanın
Tarihi' Alberto Manuel tarafından yazılmış. (Listenin öteki
kitapları 'Karnından Konuşanın Öyküsü', 'Osmanlı'da Bir Köle',
'Ölümcül Kimlikler' .) 'Okumanın Tarihi' çok önemli bir kitap.
Yazarı Alberto Manuel adında Arjantinli bir 'bibliyoman' (kitap
tutkunu). Yazar, çevirmen ve editör. Jorge Lois Borges 'e iki
yıl kitap okumuş. Okuma üzerine çok yönlü boyutlar açıyor, o
okumanın dünya üzerindeki serüvenini anlatırken siz de okur
olmanın nasıl bir ayrıcalık olduğunu bir kez daha anlıyor ve
göneniyorsunuz. (Çeviri, Füsun Elioğlu - YKY - 2002)
Okumak,
yazılanı okuyup da öylesine geçivermek değil.
Gerçek
anlamda okumak, okuduğunu anlamak, anladığını tartışmak,
tartıştığını yorumlamak, yorumladığından da kalıcı bir öz
çıkarıp onu 'kullanılabilir bilgiler' arasına katmak
becerisidir.
Bu
anlamda okumak, kişiyi çok yönlü geliştiren bir kazanımdır.
Okumak,
hem akademik zekâyı hem duygusal zekâyı geliştirir.
Görsel
algı yoluyla seçici dikkati, belleği, muhakemeyi, sorun çözmeyi
geliştirir ve hayal gücünü genişletir. Kişiye kendinden
başkalarını da anlama yetisini (empati) kazandırır, ufkunu
genişletir.
Bu yıl
'Fen ve Anadolu Liseleri Giriş Sınavları' nda alınan sonuçlar da
çok düşündürücü oldu. Sınavda sorulan 100 soruyu bilen iki
birincinin yanı sıra 40 bin 586 öğrenci sıfır puan aldı. Bu
sıfır puan sorununu yorumlayan uzmanlar, genel olarak ''yorum
soruları sorulduğunu, bu nedenle ezberle öğrenmiş öğrencilerin
doğru yanıt veremediklerini'' açıklıyorlar. Belki puan
değerlendirme sistemi de 'sıfır puan' sorununda rol oynuyor ama,
ortaya çıkan durum mutlaka incelenmelidir.
Bu
incelemede şu konuların araştırılması yer almalıdır:
Bu
öğrencilerde kitap okuma oranı ve düzeyi nedir?
Kitap
okuyorlar mı?
Okuyorlarsa hangi kitaplar?
Bu
kitapların tartışıldığı bir ortamları var mı?
Bu
kitaplardan nasıl bir sonuç çıkarıyorlar?
Öğrenciler, eğitimleri içinde soru sormayı öğreniyorlar mı?
Eğitim
içinde soru sorma hakkı tanınıyor mu?
Bir
konudan soru çıkarmayı öğreniyorlar mı?
Sordukları soruları tartışabiliyorlar mı?
Bu
tartışmadan yeni inceleme konuları çıkarıyorlar mı?
Bu
tartışma ve incelemeler nasıl bir sonuca varıyor?
Öğrenciler, eğitimleri içinde özeleştiri yapmayı öğreniyorlar
mı?
Öğrenciler kendi hakları ve görevleri konusunda ne düşünüyorlar?
Kendi
doğru ve yanlışlarını nasıl tanımlıyorlar?
Kendi
üzerlerine düşen görevleri biliyorlar mı?
Bu
görevleri yaptıklarını düşünüyorlar mı?
Öğrenciler yaşamla ilişkileri konusunda ne düşünüyorlar?
Yaşamdan
beklediklerini nasıl sıralıyorlar?
Bu
beklentide kendi paylarını nasıl görüyorlar?
Bu
beklentilerde şansın, kendilerine verilen desteğin, kendi
çabalarının payını nasıl görüyorlar?
Yaşam
beklentilerindeki örneklerini kimlerden seçiyorlar?
Bu
soruların yanıtları, hepimiz için bir durum çözümlemesi
(analizi) olacaktır. Sadece sınav sonuçlarıyla gençlerimizi
değerlendirmek gibi bir yanlıştan da toplumu kurtaracaktır.
Kanımca
bu sorular yalnız öğrenciler için değil, eğitim alanında yer
alan herkes için (öğretmenler ve eğitim yöneticileri için de),
sonra da toplumdaki herkes için de yararlı bir araştırmanın
yapılmasına yardımcı olacaktır.
Okumayı
bilmeyen ve sevmeyen, okuduğunu anlamayan, bildiğini
tartışmayan, soru sormayı öğrenmeyen, eleştirel düşünce yetisine
sahip olmayan insanların toplumundan başarı bekleyemezsiniz.
Başarı,
öyle rastlantılarla, kaderle, talihle, şansla açıklanacak bir
hedefe varış değildir. 21. yüzyıl, gecikmelere tahammül gösteren
bir yüzyıl değildir. Kaybedilen her yıl, artık kazanılması hayal
olan on yıla denktir.
İşitirsen
duyarsın,
Dinlersen
anlarsın,
Okursan
düşünürsün,
Sorarsan
öğrenirsin.