Tarihe tanıklık eden roman
çekiciliğinde bir kitap okudum:
''Sarıkamış'tan Esarete''
1915-1920...
Tuğgeneral Ziya Yergök 'ün
anılarını...
Sami Önal yayına hazırlamış, Remzi
Kitabevi yayımlamış...
Ziya Yergök el yazısıyla yazmış
anılarını. Tümü 1800
sayfaymış...
Sarıkamış olayı Sami Önal 'ın da
önsözde değindiği gibi
ülkemizin yakın tarihinde yaşanmış gerçek bir felaketti.
Bir yaşamın hüzün ve acı veren
yanları bu kitapta bir fotoğraf
gibi karşıma çıktı...
Yüreğimde derin bir sızı
hissettim...
İçim acıdı!..
Tuğgeneral Yergök'ün anıları,
Sarıkamış harekâtının nasıl
faciaya dönüştüğünü anlatıyor...
Çok zor koşullarda geçen 6 yıl...
Açlık, soğuk ve acı dolu günler.
Yaralanıyor Ziya Yergök...
Ruslara esir düşüyor.
Sibirya kamplarındaki insanlık
dışı uygulamalar, işkence...
Kaçış planları...
Baştan aşağı bir yaşam savaşımı.
Bakû'da Mustafa Suphi 'nin
arkadaşlarıyla karşılaşması..
Ardından Batı cephesine asker gönderilmesinde görevlendirilmesi.
Tarihe tanıklık eden bir asker
'Orta Asya' ya nasıl bakıyor?
Kitabı okurken bir bölüm dikkatimi
çekti: Bakû petrolleri.
Ruslar, Kafkasya'daki Türk,
Müslüman ve Ermeni nüfusun sayıca
fazla olmasından rahatsız oluyor...
O zaman ne yapıyor Ruslar?
Doğu cephesine çok sayıda asker
yığıyor...
Burada Rusların korkusu Türklerin,
Müslümanların ve Ermenilerin
Bakû petrollerini ele geçirme varsayımından kaynaklanıyor...
Ziya Yergök'ün anıları bir roman
çekiciliğinde...
İşte tutukluluk günlerinden bir
bölüm:
''Palto yahut kürk gibi bir şey
bulmasını Memet Efendi'ye
söylemeyi uygun bulmayarak ıstıraba katlanmayı göze aldım.
Müdür akşam karanlığında yoklamaya geldiği zaman kürkümün
gelmediğini, lütfen getirilmesini tekrar rica ettim. 'Olur' dedi
gitti. Saat 22.00 olmuştu. Benim perişan halimi gören nöbetçi
gardiyan bana acımış olmalı ki kapıyı açarak üzeri boyanmamış
bir Kırgız kürkü verdi. Bundan çok memnun oldum ve kendisine
teşekkür ettim.
Artık bu gece azap çekmeyeceğimi
düşünerek kerevete, Nuri Bey'in
yanına uzandım. Ama ne yazık ki gözüme bir dakika uyku girmedi.
Boynumda başlayan kaşıntılar omuzlarıma, sırtıma kadar indi.
Çıplak etim çimdikleniyor gibi kaşınıyordum. Her kaşınan yere
elimi götürdüğüm vakit elime kene kadar bir bit geliyordu. Bu gece
de soğuk azabı yerine bit işkencesine uğramıştım. Sabah olunca
kürkü gardiyanın suratına fırlattım. Ceketimi çıkardım ki her
tarafım sıvama bit. Dışarı çıkıncaya kadar bunları
ayıklamakla uğraştım.''
Bitlendikten sonra şiddetli bir
hastalığa yakalanıyor Ziya
Yergök...
Hastalığı bir süre sonra
atlatıyor...
Cezaevinden çıktığında ağaçlar
çiçeklenmiş, doğa
uyanmıştır...
İlkyaz sürgün vermiş Bişkek'te...
Sonra Bakû'da bir kez daha
tutuklanmaları...
Cezaevinden yazdıkları pusulalar
Mustafa Suphi'nin eline geçince
yine kurtuluş...
Altı yıllık bir esaret...
Ziya Yergök'ün anıları şöyle
bitiyor:
''Sarıkamış ve Kars muharebeleri
olurken ben Erzurum'da hem Asker
Alma Heyeti Başkanı, hem de geçici 15'inci Kolordu komutan
vekiliydim. Mustafa Sabri Bey de kurmay başkanımızdı.
Esaretten döndükten sonra yeni
görevimi Kazım Karabekir Paşa
verdi. Sarıkamış'a da onun emriyle atandım.
Bu görevi de aynı sadakatle, BMM
Hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa
'nın çizdiği yolda sürdüreceğim.''
Ziya Yergök'ün anıları okuru düşler
ülkesine götürüyor...
Sibirya kamplarındaki yaşam
savaşımı...
Sarıkamış faciası... Esaret
günleri...
Hayatı roman gibi Ziya Yergök'ün...