Sarıkamış - Sibirya belgeliği

 
1914 SARIKAMIŞ DRAMI SIRASINDA ŞEHİT OLAN 165 SAĞLIK PERSONELİNİN ANISINA
Prof.Dr. Bingür Sönmez
63.SAYI / 8.sayfa / 1/23/2005
 

ana sayfa   +   home


1914 Aralık ayı başlarında Erzurum'da büyük bir heyecan vardı. Özellikle 1878 Osmalı-Rus Savaşı'nda (93 Harbi) Kars'tan gelen göçmenlerin yaşlıları, davul-zurnalarla gençleri savaşa uğurlarken Sarı Moskof'tan intikam alma zamanı geldiğinin sevinci içindeydiler.

İstanbul'dan Enver Paşa'mız geldi,
Açıldı gönlümüz yüzümüz güldü,
Ordu Sarıkamış'a harekat kıldı,
Kış günü bize gülistan gelir.
şeklinde kahramanlık türüleri-manileri söyleniyordu.

Hasan İzzet Paşanın savaş için uygun mevsim olmadığını, askeri koşulların yetersiz olduğnu belirtmesine rağmen Enver Paşa kararlıydı ve hazırlık safhasında hastaneleri dolaşmaya başlamıştı bile. 14 Haziran 1914 tarihinde hastaneleri gezerken Erzurum Valisi'nide yanına almış ve gördüklerinden suratı asılmıştı. Her yerde pislik, düzensizlik ve  yokluk  sırıtıyordu. Hastanenin durumu yürekler acısıydı. Koğuşlar pis ve kalabalıktı. Hastalar, yaralılar kucak kucağa yatıyorlardı. İyi bakılmadıkları ortadaydı. Enver Paşa, hastane sorumlusu olan doktor yarbaya hastalara iyi bakılmadığını azarlar bir biçimde söyledi. Dr. Yarbay "Sağlık malzemesinin az, ilaçların yetersiz olduğunu belirterek eldekilerle ancak bunların yapılabildiğin, eğer yetecek miktarda ilaç ve sağlık malzemesi verilirse, hastanenin kısa zamanda düzene kavuşturulabileceğini" anlatmıştı. Herkes Enver Paşanın yokluktan yakınan bu doktorun gönlünü almasını, ilaç ve malzeme konusunda ona umut vermesini beklerken o Hasan İzzet Paşaya dönerek "Bunu er olarak cepheye gönderin" demiştir. Hal böyle iken birçok raporda sağlık hizmetleri açısından hertürlü hazırlığın yapıldığı ve bir okadarınında yapılacağını belirten raporlar hazırlanıyordu.

Daha Sarıkamış'a yürüyüş başlamadan 26 Kasım 1914 akşam itibariyle 3. Ordu Sıhhiye Reisliği'ne Erzurum ve Hasankale'deki askeri hastanelerden gelen günlük rapora göre durum şöyleydi: Günlük gelen hasta sayısı         560, Hastalıktan ölen sayısı    29,Toplam hasta sayısı 6929. Bu süreç içerisinde memleketi kuşatan her türden mahrumiyet Edirne'de Kolera, Konya ve Musul'da Lekeli Tifo Bağdat'ta ise Veba kılığında vahim bir tablo arzetmekteydi. Enver Paşa bir hastane ziyaretinde, beşinci kez yaranmış olan bir ere yaklaşarak "Pazarlık ölünceye kadar" demişti.

5.Ekim.1914 tarihinde gelen raporlar; "Üçüncü Ordunun (150.000'den fazla mevcutlu) insan sağlığı ile uğraşacak sağlık teşhis ve teşkilleri Erzurum'daki sıhhiye deposunun desteği ile malzeme seferberliğini ikmal veya yeniden teşkile çalışılmaktadır" diyordu. Üçüncü Ordunun seferi kuruluşuna geçmeden önce mevcut hastaneleri şöyle rapor edilmekte idi: Askeri Merkez ve Mevki Hastaneleri: Erzurum, Erzincan, Trabzon, Van Muş, Giresun, Sivas, Samsun, Amasya, Diyarbakır ve Harput. Mahalli (Mülki) Hastaneler:Erzurum, Erzincan, Trabzon, Samsun, Elazığ ve Diyarbakır. Yabancı

Hastaneler: Merzifon ve Erzurum.

Bu hastanelerde askeri hekim sayısı çok azdı. Gelen raporlara göre Başkomutanlık Vekaleti Karargahı Sağlık Dairesi'nin yakın ilgisiyle emekli ve yedek subaylarla 243 olan hekim sayısı 425'e yükseltilmiştir. Erzurum'daki Mevki Hastanesi, Erzurum Müstahkem Mevki Komutanlığı'nın emrine verilmiştir. Erzurum'da iki seyyar hastane teşkil edilmiştir. Kolorduların seferi kuruluşundaki altı seyyar hastanenin üçü 18 Ekim 1914 tarihinde lağvedilerek, piyade tümenlerine birer seyyar hastane verilmiştir. Seyyar hastaneler oluşturulmadan evvel tümenlerde birer sıhhiye bölüğü vardı. Seyyar hastanelerin taşıma aracı dört tekerlekli öküz ve kağnı arabalarıdır. Yağan, Badicivan, Hertev köylerindeki hastanelere hekim ve eczacı gönderilmiştir. Kızılay harekete geçirilmiş Sivas'tan gelen yaylı arabalar Korucak'tan Erzurum'a hasta ve yaralı taşımaya hazırlanmıştır. Elazığ Kızılay Hastanesi, Darman'a gönderilmiştir. 29 Aralık 1914'ten itibaren depo taburları ileri hareket ettirilmiş. Teşkil edilen 14 deve kolu ile nakliyat arttırılmıştır. Yeni teşkil edilenlerle menzil kolu adedi 39'a yükselmiştir.

Bu raporlar sürekli olarak gidip gelirken hiç birisi gerçeği aksettirmemekte ve durum vahametini muhafaza etmekte idi: Henüz teşekkül etmekte olmakla 14 menzil nokta komutanlığından ancak Erzurum, Kelkit ve Bayburt nokta komutanlıklarına hekim verilebilmişti. Hiçbirisinde sıhhi malzeme ve teçhizat yoktu. Hasta, yaralı, güçsüz ve tedbil yaralıların geriye gönderileceği anayollar üzerinde sıhhiye istasyonları ve konaklar kurulamamıştı. Hasta nakliye araçları yoktu. Bu arada Ordu Sağlık Teşkilatı'nın savaşa hazır olduğu konusunda rapor yazan Ordu Sertabibi Albay Kemal Bey hastalık bahanesi ile Erzurum'dan ayrılmıştı. Gerçekte ordu sıhhiyesi harbe hazır değildi. İstanbuldan gönderilen "harp paketi" (sargı malzemeleri içeren paket)asker sayısının çok altında kaldığı gibi, bunların büyük bir kısmı da yollarda kalmış ve askerin eline ulaşmamıştı.

Harekatın başlangıcında tüm hazırlıklar 3 gün sonra Sarıkamış alınacak inancı ile yapıldığı için cephedeki tüm sağlık hizmetleri inanılmayacak kadar yetersiz idi. Yıllar sonra Sağlık Daire başkanı olan 91. Alay, 2. Tabur Tabibi Derviş Kuntman yayınlanın anılarında anlatıyor:  25 Aralık'ta  (1914) Pertek sırtlarına tırmanıyoruz. Sıhhiyecilerle beraber bende taburu takip ediyorum. Birkaç neferin yaralanmış olduğunu gördüm. Hepsini sardım ve boyunlarına işaret takarak aşağı inip şoseyi takiben Oltu'ya gitmelerini tenbih ettim. Bunlardan birisi çok iyi tanıdığım bir onbaşı idi. Kurşun tam göğsünden girmiş, arkasından çıkmıştı. Kurtulacağından emin değildim. Boynuna ağır yaralı etiketi takarak geriden bizi takip etmesi icap eden Sıhhiye Bölüğüne emanet ettim. Yanından ayrılırken onbaşi: " Aman doktor beni bu dağ başında bırakma, şoseye indir" diye yalvardı. Bende bu kahramanın son arzusunu yerine getirmek için 4 neferle sedye içinde şoseye indirdim. 29 Aralık'ta mevzii taarruz yapıyorduk. Elimize geçen  beş-on neferi hücuma kaldırıyorduk. Ruslar mukavemet ediyor, top mermilerini ormanın içine savurup duruyorlardı. Bu esnada yakınımızdaki bir neferin bacağının obus parçasıyla ağır surette yaralandığını gördüm. Hava okadar soğuktuki hiçbir cerrahi aleti tutarak müdahale yapmak mümkün değildi. Koştum hemen sardım, nakledecek vasıtam olmadığı için neferi olduğu yerde bıraktım. Tesadüfen oradan geçen Hafız Hakkı paşaya hitaben: "Bu neferin yarası ve hali çok ağırdır, geriye gönderecek bir vasıtam yoktur, ne yapayım" dedim. Cevap olarak  "Şimdi Sarıkamış'ı alırız. En yakın yer orasıdır" dedi. Görünüşe göre; -25 derecede, çaresizlik içinde olan bir hekimin, bir kolordu komutanına yaptığı konuşma, askeri teamülleri aşmaktadır, fakat ordu komutanının verdiği cevapta ise hiçbir mantık yoktur.

Aralık ayının son günlerinde ortaya çıkan tablodan panik içinde olan Enver Paşa'da artık muhakeme hataları yapıyordu. "Kızılkilise ve Bardız'da ağır yaralılar için hastaneler açılacak, hafif yaralılar İd ve Erzurum'a gönderilecek" derken  sağlam insanların yollarda donarak can verdikleri bu ortamda ağır yaralıların Kızılkilise ve Bardız'a nasıl gönderileceğini, at arabalarıyla bile yola çıkanların kaçta kaçının oralara varabileceğini hesaplayamıyordu. Daha sonra hafif yaralılardan medet umuyor, onları ulaşım kollarında görevlendiriyordu. Ulaşım kollarında her ere iki, en fazla 3 yük hayvanının yönetimi verilmişken, bu sayı hafif yaralılalarda Enver Paşa'nın emri ile beşe kadar çıkabilmekteydi.  Yani yaralılardan daha çok işi bekleniyordi. Çaresizlik Enver Paşa'yı öyle bir bunalıma sokmuştuki tüm düşünce sistemi sarsılmış, birbirine zıt ve tutarsız emirler vermeye başlamıştı. Emrin bir bölümünde hafif yaralılara görev veriyor, başka bir bölümünde ise "Hafif yaralılar İd ve Erzuruma gönderilecektir" derken kuşkusuz onların 10 günlük yolculuk sırasında kurda kuşa yem olacaklarını düşünemiyordu.

İhtiyat Süvari Tümen Komutanı, Albay Aziz Samih İlter hatıralarında şunları anlatıyor: Köprüköy'den Hasankale'ye geliyordum. Yolun hali tarife değer; kar yağmaya başlamıştı, her  taraf donmuş, yolun üstü arabalar, hastalar, deve ve mekkarelerle yolun iki tarafıda bunların ölüleri ile doluydu. Hasankale'de bulunan 4000 aded hastaya bakacak sadece bir doktor mevcuttur: Dr. Rıfkı Ali bey. Hastaneler kafi değil açıkta kalanlar bile vardır. Hastanenin önünde sedye içinde ölmüş bir jandarma neferi duruyordu. Doktor diyorki: "Bütün bu hastalara bakıp teşhis ve tedavi değil, hepsine bir bardak su vermeye bile yetişilemiyor". Kağnılarla bu mevsimde hasta ve bilhassa yaralı naklini görmek insanın  yüreğini parçalıyor. Sağları bile donduran Deveboynu'ndan, bunların geçip Erzurum'a gitmeleri bir mucizedir.

Dr. Derviş Kuntman hatıralarında şunları not etmiştir: 17 Şubat 1915, İd kasabasında hastane açıldığını duydum ve yakın olduğu için gidip görmek ve arkadaşlarımla görüşmek istedim. Havanın soğuk ve her tarafın don olduğu bir günde hastanenin kapısı önünde büyük bir furgun arabası içinde birbiri üstüne yığılmış birsürü cenaze gördüm ve şaşırdım kaldım. Hastanedeki doktorlar çaresizlik içindeydiler, hertaraf buzdan taş kesildiğinden, mezar kazdırıp ölüleri (şehitleri) defnetmek mümkün olmamıştı. Bu feci vaziyet karşısında içeriye giremedim ve ayakta arkadaşlarımdan telefatın pek çok olduğunu, Erzurum'da yüz kadar doktor öldüğünü, hatta Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşanın da tifüsten vefat ettiğini teessürle öğrendim. Dr. Kuntman hatıralarında kendisinin ayakta kalabilmesini de Balkan Harbi'nde tifüse yakalanıp bağışıklık kazanmasına bağlıyor. Bu dram esnasında yaşamını kaybeden sağlık personelinin isim listesi Prof. Dr. İlter Uzel tarafından derlenmiş olup Erzurum Askeri Çakmak Hastanesi'de yer alan bir abide üzerindeki mermer plaketlerde ölümsüzleştirilmiştir. Ortaya çıkan sonuç şöyledir: 132 doktor, 25 eczacı, 1 dişhekimi, 7 tabip muavini (stajyer doktor-tıp ögrencisi) olmak üzere toplam 165 sağlık personeli yaşamını kaybetmiştir. Bu grup içerisinde 21 Rum, 15 Ermeni, 1 Yahudi sağlık personelinin bulunması Osmanlı'nın o günkü mozaiğini yansıtmaktadır. "Tabib Muavini" ünvanı ile gönüllü olarak savaşa katılan ve hayatını kaybeden 7 Tıp öğrencisinin isimleride bu mermerler üzerinde hüzün verici bir şekilde yeralmaktadır.

Bu sırada sağlık personellerine Sağlık Müfettişi Dr. Süleyman Numan Paşa'dan bir telgraf gelir:

Tifüs atlatan tıp elemanları bünyece zayıf düşmüş ve moralce çöküntüye uğramış oldukları için temiz, savaş çalkantısından uzak, güneşli yerlerde dinlenerek, kısa sürede eski sağlıklarına ulaşabilirler. Bu amaçla ilgili personelin İstanbul'a gönderilmesi ve yerlerine yeni doktorlar getirilmesi planlanmıştır.

Bilginize,

Prof. Dr. Numan Paşa

Hasankale ve Erzurum Askeri Hastaneleri'nde bulunan doktorların ortak bir karar olarak verdikleri cevap çok kahramancadır:

"Erzurum ve Hasankale'ye gelen her doktorun tifüse yakalanması kaçınılmazdır. Ülkenin büyük özverilerle yetiştirdiği doktorlarını ölümün kucağına atmak doğru değildir. Tifüs geçirerek bağışıklık kazanan bizler için artık tehlike yoktur.

Bizler burada kalmaya razıyız."         

Bu savaşa başlanırken  söylenen manilerin;

Allahuekber kar dağı,
Mübarek şehit yatağı,
Allahuekber diye söndü,
Doksan bin evin ocağı.

şeklinde biteceği kimsenin aklına gelmemişti.

 

KAYNAKLAR:

1.Bir Doktorun Harb ve Memleket Hatıraları. Dr.M.Derviş Kuntman, Silahlı Kuvvetler Dergisi; Sayı: 215, Ek:1, K.K İstanbul Basım Evi, 1965.

2.İstiklal Harbi Sıhhi Raporu. Müdafaa-i Milliye Dairesi, Hicri 1340.

3.Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3.Ordu Harekatı. T.C. Genelkumay Başkanlığı, Cilt II, Ankara Genel Kurmay Basımevi, 1993.

4.İkinci Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) Osmanlı Ordusunda Sağlık Hizmetleri. Diş.Tbp.Kd.Alb.Prof.Dr. İlter Uzel, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, 1989.

5.Harp Hatıralarım. Ali İhsan Sabis, İkinci Cilt,  Ankara Güneş Matbacılık, 1951.

6.Sarıkamış Dramı. Aptekin Müderrisoğlu, Cilt 1, Kastaş Yayınları 2.Basım, 1997.

7.Sarıkamış Dramı. Aptekin Müderrisoğlu, Cilt 2, Kastaş Yayınları 2.Basım, 1997.

8.Sarıkamış (Anı). Em.Kur.Yarbay Köprülü Şerif (İlden), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul Şefik Matbaası, 1998.

9.Birinci Dünya Savaşı'nda Bir Yedek Subayın Anıları. Faik Tonguç, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul Şefik Matbaası, 2.Basım, 2001.