Milton Friedman
Rekabetin birbirinden çok farklı iki anlamı vardır. Sıradan konuşmada rekabet, bireyin bilinen rakibini safdışı etmeye çalıştığı, kişisel husumet anlamına gelir. Ekonomide ise rekabet tam tersi bir anlama sahiptir. Rekabetçi piyasada kişisel husumet yoktur. Kişisel pazarlık yoktur. Serbest piyasadaki buğday üreten bir çiftçi kendisini, aslında rakibi olan, komşusu ile husumet içinde ya da onun tehdidi altında görmez. Rekabetçi piyasanın özü kişisellikten arındırılmıştır. Hiç kimse diğerinin mallara ya da işlere ulaşmasının kurallarını belirleyemez. Fiyatlar tek tek bireylerin bağımsız hareketlerinin bileşik etkisi ile belirlenmesine rağmen tek bir bireyin fiyatların belirlenmesi üzerindeki etkisi ihmal edilebilir düzeydedir. Herkes piyasa fiyatını veri kabul eder.
Bir birey ya da girişim belirli bir ürün ya da hizmet üzerinde diğer bireylerin bu mal ya da hizmete ulaşmalarının koşullarını önemli ölçüde etkileyecek derecede kontrole sahipse tekel mevcuttur. Tekel kişisel husumeti içerdiği için bazı yönleriyle sıradan rekabet tanımına daha yakındır.
Tekelin üç temel kaynağı vardır: ‘teknik’ nedenler, doğrudan ve dolaylı devlet yardımı ve özel gizli anlaşmalar.
1. Teknik Nedenler. Teknik nedenler tek bir girişimin varlığını daha etkin ve daha ekonomik hale getirdiği için tekel ortaya çıkabilir. En iyi örnek bir toplumdaki telefon, su şebekesi gibi hizmetlerdir. Ne yazık ki teknik tekel için iyi bir çözüm yoktur. Sadece üç kötü çözüm arasından bir tercih yapılır: özel düzenlenmemiş tekel, devlet tarafından düzenlenmiş özel tekel ve devletin bu hizmetleri vermesi.
Bu kötü çözümlerden birinin diğerine göre daha üstün olduğunu genel bir ifade olarak dile getirmek imkansızdır. Devlet düzenlemesi veya devlet tarafından işletilen tekelin en önemli dezavantajı bu durumdan geri dönüşün çok zor olmasıdır. Sonuç olarak ben, mümkün olduğu durumlarda, bu kötü önerilerin en az kötüsü olan özel düzenlenmemiş tekelden yanayım. Dinamik değişmeler büyük olasılıkla bu tip tekelin önemini azaltacaktır ve bu değişmelerin etkilerinin ortaya çıkması muhtemeldir. Hatta kısa dönemde bile, ilk bakışta göründüğünden çok sayıda ikame mevcuttur. Bu nedenle, özel girişimin fiyatlarını maliyetlerinin üzerinde tutma isteği çok dar bir alan ile sınırlandırılmıştır. Dahası, düzenleme kurumlarının üreticilerin tesiri altında kalma eğiliminde oldukları ve bu nedenle düzenleme ile belirlenen fiyatların düzenlemenin olmadığı durumda belirlenen fiyatların altında olmayabildiği görülmüştür.
Bereket versin ki teknik nedenlerin tekel ihtimalini arttırdığı veya tekeli doğurduğu alanlar oldukça sınırlıdır. Düzenlemeler gerekmediği durumlara yayılmadıkça serbest piyasa ekonomisine karşı ciddi bir tehlike oluşturmaz.
2. Doğrudan ve dolaylı devlet yardımı. Doğrudan ya da dolaylı devlet yardımı tekelci gücün muhtemelen en önemli kaynağıdır. Doğrudan devlet yardımının birçok örneğine yukarıda değinildi. Tekelin ortaya çıkışına devletin dolaylı yardımı başka gerekçelerle uygulamaya konan fakat piyasadaki mevcut firmaların potansiyel rakiplerine sınırlamalar getirecek şekilde planlanmayan etkileri olan kararları içerir.
Potansiyel rakiplere engeller getirme anlamına gelen tarifeler kuşkusuz önemli ölçüde ülke içindeki endüstrileri korumak için konmuştur. Tarifeler bireylerin gönüllü mübadeleye girme özgürlüğüne müdahale eder. Bilinmeli ki, bir liberal, bir ulusu veya bir ulusun vatandaşını değil bireyi dikkate alır. Bu nedenle ABD vatandaşları ile İsviçre vatandaşlarının her iki taraf için de yararlı olabilecek bir alışverişe girmesinin önlenmesini iki ABD vatandaşı arasındaki benzer bir alışverişin engellenmesi ile aynı şekilde görür ve bunu özgürlüğün ihlali olarak değerlendirir. Tarifeler her zaman tekel yaratmaz. Eğer korunan endüstride Pazar yeterince büyük ve teknik koşullar birden fazla firmaya izin veriyorsa, ABDdeki tekstil endüstrisinde olduğu gibi, korunan bir endüstride etkin bir ulusal rekabet olabilir. Fakat açıktır ki tarifeler tekelleşmeyi hızlandırır. Az sayıda firmanın ya da aynı ülke içindeki firmaların fiyatları sabitlemek üzere anlaşmaya varması çok sayıda firma durumuna göre veya farklı ülkelerdeki firmalar arası işbirliğine göre çok daha kolaydır.
Emek tekelinin ana kaynağı devlet yardımı olmuştur. Yukarıda tartışılan licensure provisions, bina kanunları ve benzerleri kaynaklardan biridir. İşçi sendikalarına özel bağışıklıklar sağlayan yasalar, anti-trust yasalarından muafiyet, sendikaların sorumluluğu üzerindeki sınırlamalar, özel mahkemelere bilgi verme hakkı ve benzerleri ikinci kaynaktır. Belki bunlarla eş derecede önemli hatta daha da önemlisi, işçi eylemleri ve diğer koşullarda aynı eyleme farklı standartlar uygulayan kanunlar ve genel görüşlerdir. Eğer bir kişi sırf kötülük için ya da kişisel garez nedeniyle bir özel mülke zarar verir ya da otomobilleri ters çevirirse kimse bu kişinin yaptıklarının cezasına katlanmamasına razı olmayacaktır. Ama aynı davranışları bir işçi eyleminde yaparsa hiçbir ceza almadan kurtulacaktır. Eğer otoriteler göz yummasa şiddet içeren sendika eylemleri böyle kolaylıkla gerçekleşmez.
3.Özel İşbirliği Anlaşmaları. Tekelin son kaynağı özel işbirliği anlaşmalarıdır. Adam Smith’in dediği gibi ‘Aynı işi yapan insanlar sıklıklar biraraya gelirler. Biraraya gelmelerinin amacı eğlenmek bile olsa sohbet kamu aleyhine bir kumpas ya da fiyatları yükseltme planlarıyla son bulur’.* Bu yüzden bu tip işbirlikleri ve veya özel kartel anlaşmaları her zaman ortaya çıkar. Fakat devlet yardımı olmadığı müddetçe bu tip davranışlar istikrarsız ve kısa sürelidir. Kartelin oluşması fiyatları yükselterek bu endüstriyi kartel ışındaki firmalar için daha cazip hale getirir. Dahası, daha yüksek fiyat ancak kartele katılanların çıktılarını sabit fiyat durumunda üretmek isteyecekleri seviyenin altındaki bir seviyede sınırlamalarını gerektirdiği için her bir kartel üyesinin üretimi arttırmak amacıyla fiyatları düşürmek için bir gerekçesi olacaktır. Tabii ki, her bir kartel üyesi diğerinin anlaşmaya uyacağını ummaktadır. Kartelin bozulması bir, en fazla birkaç ‘oyunbozan’a bakar –ki bunlar aslında hayırseverlerdir. Devlet kartel anlaşmasının sürmesine yardım etmedikçe bu durum oldukça çabuk ortaya çıkar.
Anti-tröst kanunlarının temel rolü bu tip özel işbirliği anlaşmalarını önlemektir. Kanunların bu alandaki temel katkısı gerçekleşen soruşturmalardan çok dolaylı yoldan olmuştur. Belirli amaçlar amacıyla biraraya gelmek gibi açık işbirliği araçlarını bertaraf ederek işbirliğini pahalılaştırmışlardır. Daha önemlisi, ticareti kısıtlayan uygulamaların mahkemeler tarafından savunulamayacağına dair genel hukuk doktrini kabul görmüştür. Bazı Avrupa ülkelerinde mahkemeler bir grup şirketin satışlarını ortak oluşturdukları bir satış acentası aracılığıyla yapmayı ve bu anlaşmayı ihlal ederlerse belirtilmiş cezaları ödemeyi taahhüt ettikleri bir anlaşmaya uymaya şirketleri zorlayacaktır. Birleşik Devletlerde ise mahkemeler şirketleri böyle bir anlaşmaya uymaya zorlayamazlar Bu fark kartellerin Avrupa’da, Birleşik Devletler’den daha istikrarlı ve yaygın olmasının en önemli sebeplerinden biridir.