Ana Sayfa + Kapsama Alanı + Belgelik  Sergileri + Künye + H62 

KUNDUZ

Takiyettin Mengüşoğlu: Tarihilik ve Tarihsizlik
Felsefe Arkivi, İstanbul 1968

 

...
İnsan yapıp-eden bir varlıktır. İnsanın yapıp-ettikleri ‘şimdi’ denilen zamanda başlar. Fakat ‘şimdi’ bir orta noktadır; onun bir dünü, bir yarını vardır; o, bir tarafıyla insanı düne, geçmişe, diğer tarafıyla da yarına, geleceğe bağlar. Çünkü her ‘şimdi’, biraz sonra geçmiş olmakta, hem de geleceğe uzanmaktadır... İnsanın tarihi bir varlık olması demek, onun bütün başarılarıyla, başından geçen ve geçmiş olan bütün olaylarla zaman dimension’larına (boyut) kök salması demektir. Zamanın dimension’larına kök salmak demek, insanın geçmişi, geçmişteki başarıları bilmesi, şimdiyi geçmişin başarılarına dayanarak ve geleceği hesaba katarak yaşaması demektir. Bu, geçmişteki başarıların izlenmesi, hataların tasfiye edilmesi, bir kontinuite’nin (sürekliliğin) kurulması demektir. ‘Tarihsizlik’ ise, insanın zaman dimension’larından ‘şimdi’ye yahut da düne saplanıp kalmasıdır. Böyle bir durumda dün-sferi, ‘geçmiş’, ‘şimdi’ye alınır; dün, dün olarak yaşanmaz, şimdi olarak yaşanır, yani geçmiş, mazi, şimdiye getirilerek ‘gelenekçiliğe’ saplanıp kalınır; artık burada dünü bir tenkit süzgecinden geçirmeyi kimse aklının köşesinden bile geçirmez.

 ...

Tarihsizlik, şarklının yapıp-ettiklerinden birbirine zıt gibi görünen, aslında aynı kaynaktan gelen iki şekilde ortaya çıkar : Donmuş gelenekçilik ve kontitnuite’den (süreklilikten) mahrum olma. Bu yüzdendir ki şarkta yapılan-edilenin bir kontinuite’si yoktur. Şarklı yapıp-ettiklerinde dünle hesaplaşmadığı, yarını hesaba katmadığı için, o, devam fikrinden yoksundur; onun kontinuite hakkında bir duygusu yoktur. Onun yapıp-ettikleri bir yaz-boz tahtasına benzer. Bir müessesenin başında bulunan insanın yaptığı bir şeyi, kurduğu bir düzeni, onun yerine geçen başka bir kimse, yapılan-edilen üzerinde bir inceleme yapmadan, başka bir şekilde yapmağa kalkar; böylece o, kendisinden önce yapılan-edilenin eksiklerini bulup tamamlayacağı yerde, onu bozar, yeni bir şey yaptığını sanır; yapılan-edilenler arasında bir kontinuite kurulmaz; ya her şey tersine çevrilir, yahut da olduğu gibi kalır. Yapılan tecrübeler kıymetlendirilmez; bunun için de yapılan hata, hata olarak kalır; yapılan hatadan ders almak diye bir şey olmadığı gibi, positiv bir başlangıcın da az sonra kökü kazınır; ancak yapılan hatalara yenileri katılır.

Şarktaki tarihsizlik her alanda kendisini gösterir; ilim de bunun dışında kalmaz. Şarkta ilim alanında bile bir kontinuite yoktur; her şey kesik kesiktir. Bunun içindir ki şarkta bir insanın ilmi başarısı ne olursa olsun ölen insan, hepten ölmüştür; onun eserleri, başarıları da birlikte ölmüştür. Bu sebepten dolayıdır ki, bizim bir topluluk olarak ilim ve felsefe sahasındaki başarılarımızın bir tarihi yoktur. Çünkü herkes kendisi ile başlıyor, ötekileri yok sayıyor. Batı dünyasında bunun tam tersi ile karşılaşırız: İlim ve diğer sahalardaki başarılar, onları gerçekleştirmiş olanlarla birlikte ölmez; bu başarıların tarihte bir yeri vardır; çünkü hiç kimse kendisiyle başlayamaz; hiç kimse dününü inkar edemez; dünü bilmemezlikten gelemez; başarılar unutulmağa terkedilmez; çünkü batıda dünün başarılarıyla bugünün başarıları arasında bir hesaplaşma vardır. Bu hesaplaşmada positiv olan ele alınır, yürütülür; ona yeni şeyler katılır. Negativ olan terk edilir. Burada negativ olanı positiv olandan ayıran kriterium çok basittir: Bugünkü ilim ve hayat aktivitemize bir şey katmayan, onu engelleyen terk edilir; bugünkü ilim ve hayat aktivitemize bir şey katan, ona canlılık kazandıran da yeni fikirlerle birlikte yürütülür. Tarihi gelişme, tarihilik ancak böyle gerçekleşir.

Şarkın ilim alanında kökünü tarihsizlikte bulan ve tarihsizliği besleyen kötü gelenekleri vardır: Şarklı kaynak vermekten korkar; çünkü o, araştırmanın emek ve zahmetine katlanarak bir neticeye varmak yerine, daima hazıra konmak ister; bu da ancak başkalarının fikirlerini kendi fikirleriymiş gibi göstermekle sağlanabilir. Bunun için de o, yazdığı yazılarda faydalandığı kaynakları değil, faydalanmadığı, hatta hiç görmediği kaynakları verir; çünkü o “plagiat”a alışmıştır; halbuki kaynak vermek demek, kendisi kadar başkalarını da bu sahaya emeğinin geçtiğini kabul etmek demektir; buna şarklının “tarihsizliği”nin tahammülü yoktur; çünkü bunu kabul etmek demek, şimdi ile geçmişte olup-biten arasında bir kontinuite kurmak demektir. Böyle bir kontinuite kurmadan yürümeyen batılı için başarılar ölümsüzdür; onları gerçekleştiren insanın, insanların, gelip-geçici hayatına bağlı değildir. Onun içindir ki, Kant, Descartes, Goethe, Shakespeare, Hume ve benzerleri ölmemişlerdir; yaşamakta devam ediyorlar; çünkü batılı insan tarihi bir varlıktır; ve o bunun farkındadır; o, daima dünü ile bugünü arasında bağlar kurar. Halbuki aynı şey İbni Sina ve Yunus için söylenemez. Onların ancak birkaç “meraklısı” vardır; bu merak, tıpkı insanın bir oyuna saldığı merak gibidir. Şarklı sadece bir merakın peşindedir; burada ilmi bir gaye yoktur; o, kendisinin hissi bir tarafını tatmin ettiği için buna merak salmıştır. Böylece şark, Descartes’ın bilginin kontinuitesi için ileri sürdüğü fikri tersine çevirir; Descartes’ın “motus intellectualis nullibi interruptus” (İnsan bilgisinin sürekliliği hiçbir yerde kesintiye uğramaz) sözünü, “motus intellectualis semper interruptus” (İnsan bilgisinin sürekliliği daima kesintiye uğrar)  şekline sokar.

Böylece şarkta değişiklik ve kesintiye uğrama yalnız ilimde, felsefede değil, onun müesseselerinde de kendisini gösterir...

Tarihi bir varlık olan insan daima dünün başarılarıyla, görüşleriyle hesaplaşmak zorundadır; çünkü ilim, felsefe, kurumlar ancak böyle ilerleyebilirler; bu da insanın yaptıkları-ettikleri arasında bir kontinuite kurmasıyla gerçekleşebilir. Halbuki şarklının kontinuite kurmağa, yapılan-edileni devam ettirmeğe tahammülü yoktur. O daima değişiklik ister...

... şarklı positiv bir gelenek, bir kontinuite kuramaz. Şark şahısları düşünür; şahıslar müesseseyi değil, kendi çıkarlarını düşünürler; müessese zarar görür, hatta yıkılırsa, bu şarklıyı çok az ilgilendirir; çünkü asıl olan, değişiklik ve değiştirmektir. Böylece şarklı kendi kurumlarını tahribetmeğe, bir kontinuitenin kurulmamasına o kadar alışıktır ki, o ne yaptığının farkında bile değildir; onun gayesi değişiklik ve değiştirmedir; yahut da müessese dondurulur; onun hayatla ilgisi kalmaz; bu defa da değişiklik zaruri olur.

... insan tarihi bir varlıktır. Tarihi bir varlık olmak demek, ne geçmişi bir daha dirilmemek şartıyla ölmüş saymak, ne de, irsilik fenomeninde olduğu gibi, maziye geçen herşeyi aynı sadakatle devralmaktır. Tersine tarihilik demek, geçmişte olup-bitenleri, dini de içine almak şartıyla bütün insan başarılarını bir revision’dan geçirmek demektir. Böyle bir revision bile, her çağda başka bir karakter taşımak zorundadır.

dB. Yazılar Listesi
(seçilmiş yazılar)