GEZGiNLER kolu

5. Gezi: Edirnekapı - Ayvan Saray
8 Mart 2003 cumartesi

ders BELGELiGi + Kapsama Alanı + Künye

 

Ders Belgeliği gezginler kolu 5. Gezisini 8 Mart Cumartesi günü Edirnekapı – Ayvan saray arasında gerçekleştirdi. 10:30’ da başlayan gezi 14:35’de sona erdi. Olumsuz hava şartlarına rağmen 54 öğrencinin katılımıyla gezginler yolları arşınlamaya başladı.

İlk durağımız, Mimar Sinan’ın zarif eserlerinden biri olan Edirnekapı Mihriman Sultan Camii idi. Fatma Kılıç (Tarih kolu) bu anıt hakkında bilgiler sundu. 10:55’de Ayeis Yereois’e (Hayaletli kilise) doğru yürüdük. Bu kilisenin kapalı oluşu ve sesimizi duyuramayışımız nedeni ile hemen yanı başımızda bulunan parkta 11:00’da Hasan Çevik (Gezginler kolu) bilgiler sundu.

Mihriman Sultan camii

Kısa ve eğlenceli bir yürüyüşten sonra 11:05’de Kariye Müzesi önünde idik. Müze; şimdiye kadar çok fazla görülmedik bir ziyaretçiyi ağırlamaktaydı. Bu ziyaretçiler arasına gezginlerde eklendi. Hasan Çeviğin (Gezginler kolu) verdiği bilgilerle birlikte 12:15’de oradan ayrılıp Tekfur Sarayına doğru yolumuzu aldık. Esra Çelikkanat (Tarih kolu) bu saray kalıntısı hakkında bilgiler sunup, sorularımızı yanıtladı.

12:35’de 5. durağımız olan Anemas zindanlarına doğru yöneldik. Yolumuz üzerinde bulunan, 1935’de terk edilip şu anda otopark olarak kullanılan Makedonya’nın Kastirya şehrinden İstanbul'a gelen Yahudilerin yapmış olduğu Kastirya Sinagogu önünde Hasan Çevik (Gezginler kolu) kısa bilgi verdi.

12:50’de Anemas Zindanlarına varıp, hemen yanı başında bulunan Anemas cafe de çay ve yemek molası verdik. Şimdiye kadar pek çok önemli devlet adamlarının hapsedildiği ve bir çok film sahnelerinde gördüğümüz karanlık ve ürkütücü yere inmeden önce dışarıda Tomris Demet Baloğlu (Gezginler kolu) bizleri bilgilendirdi.

Son durağımız ise 14:10’da Türk Ortadox cemaatinin Meryem Ana Ayazması idi. Bir turist gurubunun içerde olması nedeni ile bahçesinde kısa bir bekleyiş gerçekleştirdik. Gurubun çıkmasıyla içeri girdik. İsteyen arkadaşlarımız mum yakıp, kutsal sudan içtiler. Hasan Çeviğin ve oranın bekçiliğini yapan Arap asıllı Türk vatandaşı olan Hanna’nında verdiği bilgilerle gezimiz 14:35’de sona erdi.
Gülnur BEŞER (gezginler kolu çalışma grubu)

 

KARİYE MÜZESİ

Yapının Yeri : İstanbul Edirnekapı
Yapının İlk İnşa Tarihi : 6. Yy.
Yapının İlk Mimari Plan Şekli : Kiberion (Ciborium)
Yapının Son Onarıcısı : Theodoros METOKHİTES
Yapının Son Onarım Tarihi : 14. Yy.

Yapının İsminin Etimolojik Kökeni : Türkçeleşmiş haliyle Kariye olan sözcük, Grekçe “Khora” sözcüğünden gelir ve anlamı; “kent dışı”, “uzak yerleşim alanı”, “kır” gibi anlamlar taşır. Nitekim manastırın Türkçe adı olan Kariye sözcüğüde, Arapça kökenli “Karye” sözcüğünden türetilmiş olup “köy”, “kent dışı” anlamlarına gelmektedir. Ayrıca yine Khora sözcüğünün Grekçede “karın” anlamına geldiği ve Meryemin “rahmini” simgelediği dolayısıyla ismin buradan geldiği söylenmektedir.

Metokhitesin Yaptığı Eklemeler : Kilisenin ana kubbesi, kuzey tarafa bitişik iki katlı ek yapı, iç ve dış narteksler, parekklesion(şapel); ayrıca naosun mermer kaplama levhaları ve mozaikleri, nartekslerin mozaik dekorasyonu ve ek şapelin (parekklesion) freskoları.

Yapının Camiye Çevrilme Tarihi : 1511, Sultan II. Beyazıd devri.

Yapıyı Camiye Çeviren : Vezir Hadım Ali Paşa.

Yapının Müzeye Çevrilme Tarihi : 1948.

Yapının Bağlı Olduğu Kurum :Ayasofya Müzesi Müdürlüğü.
Bu günkü yapı Kariye manastırının elde kalan kilise binasıdır.

 

ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ

          Anemas Zindanı denen mahzenler, İstanbul’un kara tarafı surlarının bitişiğinde Edirnekapı yakınında bulunur. Mahzenler, İvaz Efendi Camii’nin bulunduğu burçtan başlayarak Haliç’e doğru inerler.

          Zindana adını veren Anemas, Arap asıllıdır. Babası Abdülaziz el-Kuturbi esir olarak Byzantiona getirilmiş ve burada Hıristiyanlığı kabul ederek yerleşmiştir. Oğulları da Bizans ordusunun gözde kumandanları olmuştur. Abdülaziz’in bir oğlu olan Anemas 972’de Donistolon (silistre) savaşında ölmüştür.

        Bizans ordusunda yüksek rütbeli olan bir asker olan Mihael Anemas ise bilinmeyen bir sebepten İmparator 1.Aleksios Komnenas’u devirmek isteyen bir komploya bulaşmış, yakalanmış ve ağır hareketlerle halkın arasında dolaştırıldıktan sonra gözlerine mil çekme cezasına mahkum edilmiştir. Aleksios’un kızı Anna Kamnena, nedense Anemasa özel bir ilgi duymuş ve son anda, onun kör edilmesini engelleyerek, bir kuleye hapsedilmesini sağlamıştır.

       Babasının hayatını yazan anna, o vakte kadar alelade bir kule olan bu yerin bir ancak Anemas’ın buraya kapatılması ile hapishaneye dönüştüğünü de işaret eder.

      Yüksek mevkilerde bulunanlara mahsus bir çeşit devlet hapishanesi olan Anemas Zindanı ve Kulesi, Latin işgali 1261’de bittikten sonra da bu işlemi sürdürmüştür. İmparator 5. Ioannes Palaiologos’un oğlu Andronikos da 1. Murat’ın oğlu Sara Bey ile 1374’de babalarına karşı bir ayaklanma düzenlediklerinde yakalanmışlar ve Andranikos, Anemas Zindanına kapatılmıştır. Fakat 1376’da buradan kaçarak, babası ve kardeşi Maunel’i aynı yere hapsettirmiştir.

       Blakhernai Sarayı’na ait oldukları anlaşılan mahzenler ve kuleler genişçe bir kompleks oluşturur. Üstünde 16. Yy sonlarında inşa edilen İvaz Efendi Camii’nin bulunduğu terasın önünde bulunan bitişik kulelerden birine Anemas, diğerine İsaakray Angelas Kulesi denilir.

        Son yıllarda, Anemas Zindanı denilen tonozlu hücreler, tarihi filmler için plato olmuştur. Fatih Belediyesi de burayı temizleyerek turistik bir yer haline getirmiştir. İstanbul arkeolojisine Anemas Zindanları olarak geçen bu önemli kalıntıları her şeyden önce eksiksiz ve doğru plan ve bağlantıların temizlenmesi, hangi dönemlere ait olduklarının meydana çıkarılması gereklidir.

 

TEKFUR SARAYI

        Roma dönemi sonlarına doğru İstanbul’un yeniden inşasında imparatorluk için “Büyük Saray” denilen bir saray vardı ki burası Tekfur Sarayıdır. Tekfur kelimesi Ermenice “kral” anlamına gelen “tegavor” kelimesinden gelir. Sultan Ahmet Meydanı ile deniz arasında saraylardan irili ufaklı kiliseden oluşan büyük bir komplekstir.

        11. yy’ a doğru İstanbul’un kuzeybatı köşesinde bir bölge vardır ki buraya “blakhernai” deniliyordu. Yavaş yavaş imparatorluk buraya yayılmaya başlayınca Marmara kıyısındaki saray ihmal ediliyor. İçindeki bazı parçalar sökülüp başka yerlere götürülüp kullanılmış. Blakhernai’deki saray kompleksi Edirnekapı’dan Ayvansaray’a kadar iniyor. Pavyon ek bina, şapel ve kiliseden oluşan büyük bir komplekstir ve bu kompleksin en üst kısmında Tekfur Sarayı yer alır. Tekfur Sarayının kimin tarafından yaptırıldığı ve hangi tarihe ait olduğu kesin olarak bilinmiyor.

        Burayı genellikle “Porphyrogennetos Sarayı” denilir. Bizans tarihinde bir imparator vardır ki bu Porphyrogennetos lakaplı 7. Konstantinos’tur. 10. Yy ‘da yaşamıştır. İmparatorlar içinde en kültürlü olanıdır. Ancak bu binanın bu imparatora ait olduğu kesin değildir. “Porphyrogennetos” mor odada doğmuş veliaht prens için kullanılırdı. Sarayın bir odası yeni doğum yapmış imparatoriçeler için ayrılmıştı. Ve bu porfir içinde doğan prensler babası imparatorken doğdukları için bir nevi asalet göstergesi olarak kabul edilirdi. Porfir imrarator rengi olarak kabul edilirdi ve Mısır’da çıkan kırmızımtırak bir taştır.

        Bu saray parçası pavyon ve biri bodrum olmak üzere 3 kattır. En alt kat kagir tonozlarla örtülüdür, diğer üst katta birbirinden ahşap katla ayrılmıştır üstüde ahşap ve kiremitle örtülü olmalıydı. Tekfur Sarayı tarih içinde çeşitli şekillerde kullanılmıştır. 16.ve 17. Yy’ da hayvanat bahçesi, genelev gibi amaçlarla kullanıldıktan sonra 18. Yy’ da yapılan bazı çinilerin burada imal edildiği söylenir. Sonrasında burada bir cam şişe atölyesi de kurulmuştur. 19. Yy içlerinde de binada bir yahudihane kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı gibi içinde yalnız yahudilerin yaşadığı bir sosyak meskendir. Ve burası da 1870’lere doğru bir yangın sonucunda yok olmuştur.

 

MİHRİMAH SULTAN CAMİİ

        Kanuni döneminin büyük mimarı Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olan Mihrimah Sultan Camii 1562-65 yılları arasında inşa edilmiştir. Kanuninin gözdesi Hürrem Sultanın çocuklarından olan Mihrimah Sultan, Kanuninin en sevdiği kızı ve en uzun süre hizmet veren çok önem vererek Sadrazam yaptığı Rüstem Paşanın karısıdır. Yapı İstanbul’un yedinci tepesinin en yüksek noktasında bulunur. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 70-75 m civarındadır. Camii İsanbul’da bulunan fay hatlarının en tehlikelisinin üzerinde yer aldığından 1884 yılında meydana gelen şiddetli depremde büyük hasar görmüştür. 20. Yy başlarında Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiştir. Bizans dönemi Aya Yorgi manastırı üzerine inşa edilen bu külliye camiinin yanı sıra, medrese, mektep, imaret, hamam, türbe ve dükkanlardan oluşmaktadır. Anayol üzerindeki kapının açıldığı merdivenler üzerinde caminin yer aldığı terasa çıkar. Sağ tarafta bir geçit, ortada bir şadırvan ve çevresinde medrese hücreleri yer alır. Uzun ve dikdörtgen bir avludur. Avlunun düzensiz yapısı, caminin üzerinde inşa edilen alanın düzensizliği kadar depremden sonra yapılan değişik restorasyonlardan da kaynaklanmaktadır. 8 sütunlu revakın önünde sundurma çatıya sahip 12 sütunlu bir başka revak daha vardır ama günümüze bundan hiçbir iz kalmamıştır. Yapının iç bezemesi Sinan’ın belki de en zarif en sade süslemelerinden birisidir. Abdülhamit zamanında restorasyon yapıldığından süslemeler orjinal değildir. Süsleme ustaları duvarı en küçük bir alanı bile boş bırakmayacak şekilde desenleriyle doldurmuşlardır, ama hiçbir şey Sinan’ın burada yarattığı mekan ve ışık mucizesi ile boy ölçüşemez.