H62 MUZiK ODASI

ALTI SAYFADA MÜZİKLİ DÜNYA TARİHİ
Ömer Madra Eylül 1999 ACIK RADYO


AŞIK VEYSE + KLASİKLERİ
anlatmam.rm (121 kB)

Benim Sadık Yarim
Dinle | Sözler

Uzun İnce Bir Yoldayım
[ Dinle | Sözler 

Güzelliğin On Para Etmez
[ Dinle | Sözler

Dostlar Beni Hatırlasın
[ Dinle | Sözler

Anlatmam Derdimi
[ Dinle | Sözler

Sazım
[ Dinle | Sözler

http://www.cdrehberi.com

 Istanbul USKUDARA GiDERKEN-20.mp3 

Üsküdar Musıkî Cemiyeti
İstanbul Türküleri

Rumeli Türküleri


Münir Nurettin Selçuk
Kalamış

Tereddüt

Vesvese

Unutulmayan Besteciler
Osman Nihat Akın

Selahattin Pınar

Münir Nurettin Selçuk

Cevdet Çağla

Yesârî Asım Arsoy


Çeşitli Etnik
Rebetika 1918 - 1954

Rebetika II

 


ALTI SAYFADA MÜZİKLİ DÜNYA TARİHİ

.. Temmuz 1999, saat 9: 05. Bölgesel bir radyonun sabah “haber - sohbet” programı. Sunucular günlük olayları, biraz da satır aralarında dolanarak yorumluyor: Dünya Bankası Başkanı demiş ki: Savaş ve yıkımdan sonra Balkanlar’ın yeniden inşasına ağırlık verirken, daha büyük soykırımların olduğu yerleri “es geçmek”le suçluyorlar bizi. Meselâ Sierra Leone’u. Evet orada yıllardır süren bir katliam var. Çalışıp para kazanamasınlar diye insanların ellerini kesmişler. Ama insanlık orayla ilgilenemiyor... Evet, doğrudur. Maalesef, oraları -- yani Afrika kıtası gibi yerler -- moda değil. İnsanlığın gündemine bir türlü giremiyor.”

Program sunucuları tam bu noktada durup düşünmeye başlıyorlar. Sorun ağır. Ne yapmalı? Sessizlik üç saniye sürüyor! Yayın şartları daha fazlasını kaldırmaz ama. (Yoksa bunun ‘radyo “off-air” oldu’ diye yorumlanması tehlikesi var.) Karar ve hakikat ânı! Sierra Leone’u kurtarmak, yani insanlığın vicdan gündemine sokmak lâzım. Onlar da 4. saniyede karar veriyorlar -- ve işte: Abdul Tee - Jay’s Rokoto topluluğundan ‘Rokoto Frenzy. Abdul’un gitarından yükselen Krio dans müziği nağmeleri Sierra Leone’u bu sefil dünyadan kurtarıyor ve cennete taşıyor – en azından ertesi güne kadar. Ertesi gün programda ABD dışişleri bakanının aynı kaygıyı dile getiren konuşmasını okumak gerekecek tabii. Yeni bir dert: Aynı parça olmaz; Sierra Leone’dan da çalacak başka şey yok hazırda; ne yapalım, Kongo’dan bir sokous çalınır ve o da yüksek, canlı temposuyla pekâlâ iş görür ve günü kurtarır, nasılolsa hepsi Afrika’dan...

25 Mart 1999 Perşembe. Saat 08:30. Bölgesel istasyonun sabah “talk-show”unda yılın flaş haberi: Bir akşam önce tam gece yarısı NATO, tarihinde ilk kez bağımsız bir devlet topraklarını bombalamış! Yakın tarihin en büyük katliam ve zorunlu muhaceret operasyonuna son vermek için operasyon: Yani, uluslararası hukukun etrafından dönülerek uluslararası hukuk kurtarılıyor; dünyanın sınırları biraz siliniyor.” New York Times’dan Tina Rosenberg’in deyişiyle, ulusal egemenliğin belleklerdeki en kötü günü. Ne yorum yapmalı? Sunucularımız bu kez hazırlıklı. Zaten, üçbuçuk yıl önceki ilk programlarında Bosna faciası ile başlamışlar bu işe. Haber takibini 17 ay boyunca sürdürmüşler ve bugünü beklemişler zaten -- biraz da akbabalar gibi. Şimdi, Reuters, New York Times, Le Monde Internet mekânları filan çoktan taranmış, Bosna ile paralelliği derhal çekip çakıyorlar türküyü: N’Cana Kala u nisa. Yani, “Çanakkale içinde vurdular beni”!

“Çanakkale içinde aynalı çarşı

Ana ben gidiyorum düşmana karşı

(...)

Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

(...)

Gençliğim eyvah!

I. Dünya Savaşı’ndan günümüze ışık hızıyla uzanan lirik bir kahramanlık ve ölüm şarkısı.

Kosovalı Qamili i Vogel (Küçük Kamil) ve Mazzlom Mejzini’nin güçlü hançerelerinden yükselen bu âşinâ türkü, bir yığın dinleyiciyi – biraz şaşkınlıkla karışık da olsa – birlikte mırıldanmaya zorluyor. Hatta sunucuların kendileri bile bu sessiz, yayın dışı koroda yerlerini alıyor. Garip bir ‘eşlik’ olduğu söylenebilir: Kaçınılmaz bir hüzünle durdurulamaz bir coşkunun içiçe geçtiği bir durum.

Burası anlaşılabilir aslında: Avrupa’nın “hasta adamı” Osmanlı İmparatorluğu’nun, Anzac ordularına her türlü rasyonel düşünceyi altüst eden çılgınca direnişinin belki de en özlü biçimde dile getirilişi. Yalnız, gariplik şurada ki, Türkiye’de hemen herkesin otomatik olarak mırıldanabildiği bu seksen yıllık türkü, burada Türkçe söylenmiyor; Kosovalı Arnavutlar kendi dillerinde söylüyorlar bunu. (Sunucularla dinleyicilerse türkçe eşlik etmekteler tabii.) Ama, bir farklılık daha var: Tempo farkı. Herkesin dedesinden ya da anasından duymuş olduğu türkünün o bildik ağır ve hüzünlü havası, yerini Balkan insanlarının oynak, hareketli omuzlarına göre düzenlenmiş, en az bir ton daha hızlı bir tempoya bırakmış.

İşte, herşey ne kadar açık. Uçları açık bir ‘zaman tüneli’bu:

1389 Kosova Polje savaşı ve 500 yıllık bir çok-kültürlü yaşam –1648: Westphalia Barışı ve modern devlet sınırları çiziliyor – 1914: Saraybosna suikasti ve I. Dünya Savaşı – 1916 Çanakkale müdafaası – 1939: Naziler, Çetnikler, komünistler, direnişler, kardeş kavgaları ve soykırımlar...

1945: Yeniden paylaşımlar, yeni sınırlar ve yeni bir birlikte yaşama deneyi – 1989: Berlin Duvarı’nın yıkılışı – 1992: Bosna - Hersek katliamları ve muhaceret – 1999: Kosova katliamları ve yeni muhaceret...

Kısacası, 600 yıllık savaş, komşuluk, ayrımcılık, sürgün, katliam, ırz düşmanlığı, aşk, sıla özlemi, umut ve ölüm:

“Çanakkale içinde vurdular beni”

Aynı gün, saat 10:05. Aynı bölgesel radyoda, aynı program. Sunucular BBC’den bir “flaş” daha çakıyorlar: Britanya yüksek yargıçları, bir gün önce, eski diktatör Augusto Pinochet’nin Şili’de işlediği insanlık suçlarından dolayı İspanya’ya gönderilebileceği kararına varmışlar. Çünkü, hem Britanya hem de Şili, işkenceci ve katilleri, bu suçları nerede işlemiş olurlarsa olsunlar, yargılayacaklarına dair uluslararası sözleşmeleri onaylamışlar. Bu general, 17 yıl boyunca 3000’den fazla insanın öldürülmesinden ve yüzbinlerce kişinin sürgünde sürünmesinden 1. derecede sorumlu bir general. İnsan hakları hukuku ona dünya sınırlarını dar mı ediyor nihayet?

Programcılar hazır. Süreci anlatmak yetebilir: 11 Eylül 1973’te, seçimle gelmiş Salvador Allende Gossens’in Halk Birliği hükümetinin devrilmesini, Allende’nin intiharını, Santiago basketbol stadyumunda tutulan, çırılçıplak soyulan, dövülen ve öldürülen insanları... Ve Victor Jara’yı: Bu stadyumda işkence edilen, elleri bileklerinden kesilen ve makineli tüfeklerle katledilen şarkıcı ozanı. Radyodan Jara’nın hüzünlü sesinden onun unutulmaz nueva cancion’u yükseliyor: Te Recuerdo Amanda” (Hatırlıyor musun Amanda). (2:30)

18 yıl sonra, 1991’de, diktatörlüğün sonunu belirlemek için aynı stadyumda yapılan şenliğin adı da, Jara’nın son şarkılarından birinin adıyla aynı: Canto Libre” (Özgür Şarkı). (4:45)

Ve bir de, Inti Illimani. Hani şu, 1973’te Allende hükümetinin kültürel elçileri olarak Avrupa’ya gönderilen ve darbeden sonra 18 yıl boyunca ülkesine dönemediğinden “tarihin en uzun turnesi”ni gerçekleştirmek suretiyle ilginç bir dünya rekoru kıran ‘nueva cancion’ grubu. Şimdi de onlar söylüyor: El Equipaje del Destierro” (Sürülenlerin Bagajı) (4:37).

Sonra, sunucular Londra’da, Falklands fatihi Barones Thatcher ile General’in çay (herhalde sütlü, İngiliz usulü) içmelerini anlatıyorlar ince porselen fincanlardan.

.. Haziran 1999. Saat 10:35. Bölgesel radyonun programında sosyal istatistikler: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın son raporuna göre Internet “iki yüzü keskin bir bıçak”. Ona erişebilmek için gerekli bilgisayar donanımına sahip olmak üzere, ortalama bir ABD vatandaşının bir aylık ücreti yeterli iken, Bir Bangladeşlinin sekiz yıl boyunca bütün aylıklarını biriktirmesi gerekiyor. Ortada adaletsiz bir durum var gibi. Çözüm? Sunucular hemen harekete geçiyorlar: Bismillah Han’ın Raga Rageshwari’si pekâlâ kurtarır günü.

.. 16 Temmuz 1999. Saat 9:15. Bölgesel radyodaki sohbet programının “manşet” haberi: İrlanda’da “Hayırlı Cuma” anlaşması çıkmaza girmiş. IRA’nın kayıtsız şartsız silah bırakmaya razı olmadığı bildiriliyor. Orange tarikatının tam tekmil kıyafet yürüyüşleri. Adanın kuzeyinde şiddet olanca canlılığıyla yeniden gündemde. Üstelik tarafları aylarca dinleyen sabırtaşı ABD diplomatı Mitchell da yok ortalarda. Peki, barış ne olacak?

Cevabı, bir şarkı: “Where Have All The Flowers Gone”

Pete Seeger’ın Don Kazaklarından esinlenerek bestelediği bu şarkıyı Tommy Sands ve Dolores Keane söylüyorlar. Uğultulu Cello’suyla eşlik edense: Vedran Smailovic. Saraybosna’da Opera binası yerlebir edildikten ve 22 komşusu o saldırıda bir havan mermisi ile yokolduktan sonra bile bombalar altında tam takım orkestra kıyafetiyle sokaklarda çalmayı sürdüren o yalnız çellist. (İrlandalı Sands’le Bosna’lı Smailoviç, Saraybosna kuşatmasının 1000. gününde New York’ta Hürriyet Anıtı önünde de, ardından, IRA ateşkesi bozulduktan sonra Londra sokaklarında birlikte çalarken de görülmüşlerdi.) Ayrıca bu şarkıda bir de “karışık koro” var arkada – Katolik ve Protestan okul çocuklarından oluşan.

5. yüzyıl: Aziz Patrick’in dini yayma çalışmaları – 9. yüzyıl: Dublin’de Viking kralları – 1541: VIII. Henry’nin İrlanda kralı olması - 1798 ayaklanması – 1801 birleşmesi – 1845/46: Büyük patates kıtlığı ve açlık – 1913/19: IRA’nın kuruluşu –1960’lar: Açlık grevleri: Bobby Sands ve arkadaşları – 1998: “Hayırlı Cuma”...

Where Have All The Flowers Gone” (6:23)

(“Peki ne zaman öğrenecekler?”)

24 Eylül 2000 ve sonrası: Belgrad. Yazdan güze geçiş. Kuraklıktan sonra kısa bir rahatlama ânı, sonra yağmur ve soğukla birlikte gerçekliğin insanın içine işlediği kent. Tam bir keşmekeş halinde geçen seçim. Çalınan oylar. Hile hurda, şiddet. Herşey belirsiz görünüyor. Tüm gazetelerde "ikinci tur" söylentisi. Ama, sunucular bir büyük kehânette bulunacak cesaretteler. Alay konusu olmayı göze alarak söylüyorlar işte: Muhalefet kazandı ve Sırbistan bu şeçimden sonra bir daha aslâ eskisi gibi olmayacak. Tarihte ilk kez Sırpların çoğunluğu, azgın milliyetçiliğe değil, normal bir Avrupa demokrasisine oy verdi. Avrupa'nın böğrüne kanlı ve paslı bir hançer gibi saplı duran bu ülkenin rejimi değişiyor. Evrim kuramının "kayıp halka"sı bulundu: Avrupa tarihi açısından demokrasi zinciri tamamlandı. Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin aradığı Slobo ve "kaşıkçı" Şeşeli gitti gider artık… Uzatmalar bittikten sonra da kırmızı kart verilebilir ve verildi işte… 6 Ekim 2000 Cuma: Ve işte. Kehanetler çıkıyor. Bir akşam önce uzatmalar bitti, 500 bin insan Belgrad sokaklarına sığmadı. Parlâmento Binası ve Devlet Televizyonu basıldı. Halk oylarına ve sokaklara sahip çıktı. Millenyumun ilk demokratik devrimi gerçekleşti. Canlı yayında devrim. Çürümüş ve otokratik iktidar oy ve sokağın birleşmesiyle bir günde yerle bir oldu. Koştunits ve hukukun üstünlüğü galebe çaldı. Sunucular, radyonun sabah saatlerindeki ilk programında çok önceden hazır ettikleri Belgrad Köçeği'ni çalıyorlar…

* * *

Bölgesel Radyo’nun sabah programı böyle sürüp gider. Yeryüzünde sürüp gitmekte olan irili ufaklı 65 savaşa, 6 milyar insanın bitmez tükenmez kavgalarına, her gün yeniden başlayan sevişmelerine koşut olarak... Akıp giden programın noktalama işaretleri , metronomu ve kilometre taşları da bu müziklerdir işte. Şöyle yani:

  • Avustralya’da daha on yıl öncesine kadar yasal bakımdan köle olarak kullanılan, bu arada dövülen, hapsedilen ırzına geçilen ve hatta öldürülen onbinlerce aborigine (yerli) çocuğun hikâyesini de yeryüzünün en eski aletinin, termitler tarafından ökaliptüs ağacının oyulmasından oluşturulmuş diciridu’nun zaman-ötesi sadası ile anlatmaktan başka çare yoktur. Gökkuşağı-yılanı çağırmak için: Nomad’danRiver Crossing.
  • Belçika’daki akıl almaz sübyancılık sorununu, Jacques Brel’in Les Bonbons”u ile;
  • Neredeyse tarih kadar eski Ortadoğu sorununu çözmek için: Habeş göçmeni, kafası traşlı İsrailli Meira Asher’inBarış Ver şarkısı (Bir kilo kan karşılığında bir kilo toprak mı dedin? -- Alıyorum!)
  • Güneydoğu’nun, kavrulmuş topraklarındaki çatlaklar kadar derin acılarını dindirmek için: Urfalı Kazancı Bedih ve arkadaşlarının “sıra gecesi”nde 16. yüzyıl’ın büyük Osmanlı Divan şairi Fuzuli’nin mısralarında dile getirdikleri, Türk-İran-Arap-Kürt havalarının içiçe geçtiği o ölümsüz şarkıyla: “Öyle Sermestim ki

“Öyle sermestim ki,

İdrak etmezem

Dünya Nedir,

Ben Kimem,

Saki olan Kimdir?”

    • Cezayir’de 100.000 insanın boğazlanmasıyla sürüp giden vahşeti, Cheikha Remitti’nin çöl şarkısıyla : Hya B’Ghate Sahra”;
    • Havel’e göre Avrupa medeniyeti için turnusol kağıdı olan çingenelere karşı ayrımcılık testini, biraz da çingeneleşmeyi seçmiş Fransız müzisyen “Titi” Robin’le Farid Saadna’nın “Guitarra Mia”sı ile ( !Ay como suena, ay!);
    • Modası bir türlü gelemeyen Afrika için, 600 yıllık aile tarihini anlatan “griot”lardan biri ile (Youssou N’Dour, Salif Keita...);
    • Sudan’da sünnet edilen kadınların umarsız haykırışını, Rasha’nın, kendi kızına söylediği ninni ile : Hadada;
    • Merak ediyorsanız, bir zamanlar – garip bir şekilde– birbirinin can düşmanı olan Türkiye ve Yunanistan’ın harabolmuş “deprem çocukları” için bir çaremiz de var. İşteCalifornia Earthquake (3:25) parçasını çalıp söyleyen Mamas and the Papas gurubu.
    • Bağımsızlık oyu verdiği için katledilen ve ardından da “ortadan kaybolan” Doğu Timor halkı için de: Robert Wyatt’tan: East Timor

Müzik evet. Müzikler. Kürelerin müziği. Tarihin, siyasetin ve asıl, hayatın ayrılmaz parçası. Campbell Stevenson’ın dediği gibi, toplumsal değişimin bir aracı, akıp giden zamanın vakayinamesi, tarihin canlı belleği, ritüellerin ve âyinlerin önemli bir bileşeni (...) ulusların ruh halinin aynası. (“All in the Family”, Worldwide: Ten Years of WOMAD, Wiltshire, Virgin Records, 1992, s. 83.) Radyo gibi kitle iletişim araçları için en büyük beslenme kaynağı. İnsanlığın vicdanını terennüm etmenin, onu “yeniden tedavüle sokma”nın belki de en iyi biçimi. Hayatın devamlılığının en temel garantisi olan “biyolojik çeşitlilik” kadar gerekli olan kültürel çeşitliliği yaymanın en önemli yolu.

Dolayısıyla, yeryüzünde her saniye içinde 7 kişinin ilk kez bağlandığı o akıl almaz sanal âlemin, Internet’in desteğini de yanımıza alarak, radyolar aracılığıyla dünya müziklerinin olağanüstü çeşit zenginliğini içeren o âvazını gök kubbeye salabiliriz. “Popüler eğlence müziği” denen devasa ‘ghetto’dan çıkıp o toplu vicdana, yani “paylaşılan topluluk duygusuna” (Campbell, s. 85) bunca zaman sonra yeniden ulaşmayı deneyebiliriz.

Lascaux mağaralarının duvarlarına 15.000 yıl önce nakşedilmiş hayvan resimlerindeki o harikulade stilizasyonları da. Çatalhöyük’te 6500 yıl önce 10.000 kişinin, hiçbir sokak ya da kapı kullanmadan uyum içinde birarada yaşamasındaki sırrı da, belki ancak o zaman anlayabiliriz.

28 Mayıs 1999 Cuma. 10: 00. Bölgesel radyonun “haber – yorum” programında Ellington ve Selçuk. Müziği sosyal bir harekete dönüştüren büyük besteci Duke Ellington’ın bir aydır devam eden yüzüncü doğum yılı kutlamaları, ustanın, kölelik tarihini ele alan “My People” adlı çalışmasının çalınmasıyla sona eriyor ve 10: 05’te icracı ve besteci Münir Nureddin Selçuk’un bir ay sürecek yüzüncü doğum yıldönümü kutlamaları başlıyor. Yüzlerce yıllık gelenekleri altüst ederek oturduğu sandalyeden ayağa kalkan ve Osmanlı – Türk musıkîsini de aynı anda ayağa kaldıran üstad Selçuk, büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın Endülüs’te Raks şiirinden esinlenerek yaptığı besteyi dokunaklı sesiyle Gırnata’dan İstanbul’a taşıyor: “Zil, şal ve gül ...”

Ömer Madra Eylül 1999

 

The Sony Classical Radio Show  _______  28k   64k   

H62 kapsama alanı için hazırlanmış,
31 ARALIK 2000 TARiHiNDE DENEME YAYININA BASLAMIŞTIR...yenileme 15 NiSAN 2001

Altı Sayfada Müzikli Dünya Tarihi...  Music from Turkey  Klasikler classikal  Klezmer + Ana Sayfa

yapım H62    

avni@marmara.edu.tr  avni oztopcu

Doubletake Gallery - Reciprocal Links Partner Logo