EĞİTİMDE BİLİMSELLİK VE

İDEOLOJİ ARASINDAKİ ÇİZGİ [1]

 

Makale - Sempozyum - Araştırma - Panel                                              Yard. Doç. Dr. Etem Levent

 
 

Bilim ve Nitelikleri 

 Bilim, sistemli ve organize edilmiş bir bilgiler bütünü ve teknik yöntem olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda bilim, hem bilgi, hem de bilgi üreten bir etkinliktir (Ertürk,1981:59). Bilgi olarak bilim, test edilmiş, kanıtlanmış olayları, olguları ve bunlar arasındaki ilişkileri açıklamak için geliştirilmiş kuramları; ilkeleri ve yasaları içermektedir. Yöntem olarak da bilgi kazanma yolları kastedilmektedir.

Bilim, aynı zamanda bir düşünme yöntemidir. Bilime, bilgi ve bilimsel düşünce, bilimsel yöntem olarak bakılabilir. Bilim, olması gerekeni değil, olmakta olanı inceler. Bilim ve araştırmanın dayandığı temel özelliklerden bazıları, (1) doğadaki düzen, (2) genellik, (3) devamlılık, (4) gerekircilik/sebep-sonuç ilişkisi, (5) psikolojik yetenekler (Kaptan,1989:23) diye özetlenebilir.

Bilimin üç temel fonksiyonu vardır. Bunlar, anlama, açıklama ve kontroldür (Karasar,2001:2). Diğer bir deyişle, bilimsellikte kontrol, gerçekleme, objektiflik, olaylar arasındaki ilişki ve bunlara ait ilkelerin, yasaların test edilebilir olgulara dayanılarak keşfedilmesi gibi nitelikler (Kaptan,1989:61) bulunur.

Bilimin sınıflandırılmasında henüz ortak bir çerçeve geliştirilmiş sayılamaz. Bazı örnekler vermek gerekirse, bilimi “temel, uygulamalı”, “sosyal-fizik ve tabiat-matematik”, “sembolikler-sanat, madde ve enerji-biyoloji, psikoloji-sosyal-eğitim-araştırma...”, “maddî-manevî” vb. biçimde sınıflandıranlar olduğu söylenebilir. Bunun dışında da bazı sınıflamaların olduğu unutulmamalıdır.

Bu ayrı tanım ve sınıflandırmalar yanında bilimin temel nitelikleri konusunda oldukça yaygın bir anlaşma vardır. Bunları kısaca özetlemek gerekirse, bilim “olgusaldır, sistemlidir, akılcıdır, genelleyicidir, birikimlidir, sağlam, fakat göreli bir bilgidir, kayıtlıdır” denilebilir (Karasar,2001:2). Bilimsel bilgi, şüpheli, mümkün ve muhtemel bilgi olarak düşünülmelidir; mutlak bilgiden söz edilmez. Bunun içindir ki, bilimsel hakikat ihtimalîdir; başka bir deyişle bilimsel bilgi izafî (göreli)dir (Kaptan,1989:16). Dogmatikler, bilginin mutlak olduğu görüşündedirler.

“Bilim” denilince ilk akla gelen sorulardan biri, “bilimsel bilginin kesin olup olmadığı”dır. Bilimsel bilginin kesin ve evrensel olduğuna ilişkin anlayışı destekleyecek oldukça çok malzeme vardır. Bilimsel bilginin teknolojiye uygulanışı ve teknolojinin günümüzdeki etkisi, bilimin gücünü göstermektedir.

Ancak bilimin bu gücü, onun her alanda son çizgiye geldiğini, kesinliğini ifade etmemektedir. Bilim, bilimlerden hiçbiri, kesin olmuş bitmiş bir yapı değildir. Tam tersine, bilimi ayakta tutan sürekli değişikliklerdir. Bilimi oluşturan kavramlar, önermeler, açıklamalar, hipotezler, yöntemler durmadan yeni yeni biçimlere bürünürler. Bilimdeki her anlatım, her gereç, her temelleme, sonsuz bir onarım içindedir. Gerçi bilim, bilgi üretir; bunlar “bilimsel doğru”lardır. Ne var ki, hangisi olursa olsun, bu doğrulardan birinin bile, değişmez, dokunulmaz, tartışılmaz bir yanı da yoktur. Böyle bir şey, bilimin öz işleyişine aykırıdır. Bilimde “doğrunitelemesiyle öne sürülen her doğru, kesin doğru değil, varsayımlı doğrudur. Başka bir deyişle, bunlar yanlış olduğu kesinlikle belgelenmemiş tespitlerdir. Bir bilgiyi “kesin” diye kabul etmek “Ne sorulacak bir soru, ne bulunacak bir buluş kaldı.” anlamına gelir. Bu ise bilim olarak bilimin sonu demektir. “Bilim”e güç ve değer kazandırdığı sanılan “kesinlik” nitelemesi, “bilim”e bir şey katmak şöyle dursun, araştırmaya ters olduğu için, bilimi ortadan kaldırır.

Bilgilerin kesin olmayışı ve kuramların şimdilik geçerli olduğunun belirtilmesi, bilimsel bilgiye güvenilmez anlamını kesinlikle yüklemez. Güvenirlik açısından eldeki en sağlam bilgi, yine “bilimsel bilgi”dir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, bilimsel bilgiyi aşırı şekilde yücelterek, dogmatizme düşmektir. Dogmatizm, bilimin çalışmasını hem engeller, hem de ilerlemesini önler. Bir diğeri de bilimsel bilgiye gerekli ilgiyi göstermeyerek çağdaş gelişmelerin dışında kalmaktır. Bu iki temel tehlikeden uzak durmak, bilimle uğraşanların başlıca görevleri arasında bulunmaktadır (Bıçak,1987:35). 


[1]   Levent, E. (2003). Eğitimde Bilimsellik ve İdeoloji Arasındaki Çizgi TURK BARTER Dergisi. Ağustos, Yıl: 6, Sayı: 67 (42-43).