tarih kolu

Tarih Eğitimi

ders BELGELiGi + Kapsama Alanı + Belgelik  Sergileri + Künye + üretim odası

 

Tarih Eğitiminde Yeni Bir Modele İhtiyacımız Var!

TARİH VAKFI'NIN İLK VE ORTA EĞİTİMDE TARİH EĞİTİMİ VE DERS KİTAPLARI KONUSUNDA YAPTIĞI ÇALIŞMALARIN ANA SONUÇLARI

Türkiye'de, özellikle son 25 yıldır, tarih eğitimi alanında kamuoyunda yaygın bir rahatsızlık bulunmaktadır. Bu rahatsızlığın temelinde, genel olarak dünyada, özellikle Batı'da tarih eğitimi alanında köklü dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, Türkiye'de ayrıntıya ve biçime ilişkin bazı düzenlemeler dışında, tarih eğitiminin iyileştirilmek bir yana, giderek daha da yetersiz ve içe kapalı hale gelmiş olması bulunmaktadır.


DÜNYADA TARİH EĞİTİMİNDE BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM YAŞANIYOR

Gelişmiş ülkelerde son on yıllarda tarih eğitimiyle, başlıca, öğrencinin:
a) tarih bilincinin gelişmesine, b) çağdaş bir kimlik oluşturmasına, c) kapasitelerini geliştirmesine yardımcı olunması amaçlanmaktadır.

Bu ülkelerde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan ve son 25-30 yılda hız kazanan dönüşümlerle: a) öğretmen merkezli eğitimden öğrenci merkezli eğitime, b) bazı bilgilerin ezberletilmesinden öğrencinin bağımsız araştırma yapma kapasitesinin geliştirilmesine, c) tek perspektifli - şoven milliyetçi eğitimden çok perspektifli eğitime, d) ülke tarihinin büyük bir ağırlık taşıdığı eğitimden bir yandan yerel tarihin, öte yandan dünya ve bölge (Avrupa) tarihinin ağırlık kazanmasına, e) politik tarih ağırlıklı eğitimden kültür tarihi ağırlıklı eğitime, f) eğitim malzemelerinin teknolojideki gelişmeler dikkate alınarak çeşitlendirilmesine, g) öğretmen-ders notu-kitap üzerine kurulu ders işleme yöntemlerinin geziler, sınıf dışı çalışmalar, oyunlar, rol paylaşımları, eleştirel okumalar, tartışmalar, video ve CD'lerle zenginleştirilmesine, h) eğitim programlarında aynı kapsamın değişik yaşlarda tekrarlandığı anlayıştan yaş gruplarının özelliklerinin çok daha büyük ölçüde dikkate alınmasına, i) merkezi olarak denetlenen ayrıntılı müfredatlardan esnek yönlendirmelere, geçilmiştir ya da geçilmektedir.

Gerçekleştirilen değişimin çap ve derinliği, kuşkusuz, bir ülkeden ötekine, hatta bir bölgeden, kurumdan diğerine azımsanmayacak farklılıklar içermektedir. Ancak, son çeyrek yüzyılda, Batı ülkelerinde genelde tarih eğitiminin ana işlevi, kaba ideolojik kontrolden, öğrenciye başka derslerle sağlanamayacak gelişme ve kendini geliştirme olanaklarının sağlanmasına ve çocukların ve gençlerin çok-kimlikli, sorumlu, yaratıcı, aktif yurttaşlar olarak yetiştirilmesine kaymıştır.

TÜRKİYE'DE BİR MODEL DEĞİŞİMİ ZORUNLU HALE GELDİ

Türkiye'nin tarih eğitimi alanında gelişmiş ülkelerdeki süreci, yukarıda özetlenen özünü kaybetmeksizin, ancak kendi birikimleriyle bu özü daha da zenginleştirerek yaşaması, her açıdan kendini dayatan bir zorunluluktur. Böyle bir sürecin, tüm sorunlarıyla başa çıkılarak yaşanması, Türkiye'yi daha güçsüz değil daha güçlü, toplumsal olarak daha uyumsuz değil daha uyumlu yapacaktır.

Bu zorunluluğun, sözde jeostratejik nedenlerle veya toplumumuzun yapısal özelliklerine bağlanarak, ya da tarih eğitiminin zaten özünde şöven-milliyetçi ve ezberci bir bilgi depolaması olduğu gerekçesiyle inkar edildiği görülmektedir. Ancak, nasıl gerekçelendirilirse gerekçelendirilsin, yeni bir modele geçiş zorunluluğunun yok sayılması, özünde kısa dönemli politik hesaplara, ulusal duyguların sömürüsü üzerine temellenmiş bir politik etki sahasının korunmasını amaçlayan, toplumumuzda eğitim düzeyinin ve demokratik katılımın yükseltilmesi gerekliliğini görmezden gelen bir tutumdur.

Tarih eğitiminde yeni model, toplumda dayanışma üretebilme potansiyeline sahip, ulusal kimliği zedelemeyip tersine çağdaş içeriğiyle onu güçlendiren, ancak insan haklarına saygılı, ırk, din, kültür, cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı, çevre değerlerine duyarlı, barışın savunulmasını temel bir değer olarak kabul eden bir eğitimi amaçlamaktadır.

Öteki ulusları sürekli olarak potansiyel bir tehlike olarak algılayıp, düşman görmeye ya da aşağılamaya dayanan bir "öteki"leştirmeden uzak durulmasının çağdaş ve uygar toplumsal dayanışma olanaklarını yokedeceği iddiası bir çarpıtmadan ibarettir. Çağdaş bir tarih eğitimi, aidiyet duygularını yoketmeyi değil, çeşitlendirmeyi, derinleştirip zenginleştirmeyi ve başka kimliklerle daha uyumlu bir birlikteliği özendirmeyi amaçlamaktadır.

Artık, çağdaş tarih eğitimi ve buna uygun ders kitapları, uzun uzun ezberletilecek metinler vermek yerine, üzerinde toplumun ve bilim çevrelerinin çok geniş bir bölümünün konsensusu sağlanmış kısa açıklamalar ve özet bilgilerin paylaşılmasına dayanmaktadır. Kitaplar bol ve özenle seçilmiş görsel malzemeler kullanarak hazırlanmaktadır. Asıl amaç öğrencinin araştırma yapmasını, bağlantılar kurmasını ve zaman bilincini geliştirmesini kolaylaştırmaktır. Türkiye'de var olan eğitim ve eğitim malzemelerinin bu temel yaklaşımdan tümüyle uzak olması köklü bir değişimi zorunlu duruma getirmektedir.

ESKİ MODELİN BAŞARISIZLIĞI ORTADADIR

Kendi kendine övgü edebiyatına dayalı, kendi dünyasına kapalı, politik tarih ezberlemelerine odaklı, dededen kalma yöntemlerle yürütülen bir eğitimin, boyuna küreselleşen bir dünyada, güçlü rüzgarlara dayanıklı, gelişkin bir kimliğin ya da kimlikler toplamının inşasına yol açmadığı açıktır.

Tersine, yaşamın kendisi, böyle bir eğitimin Mc Donalds kültürüne, küresel modalara, hafızasızlığa, yeni tarih eğitim modelini uygulayan ülkelere göre çok daha açık olduğunu, kötümserliği ve ilkel bir egoizmi alabildiğine körüklediğini ortaya koymaktadır. Türkiye'de yabancı ülke vatandaşı olmak isteyenlerin oluşturduğu kuyrukların milyonlarla ifade edilir duruma gelmesi, gençlerin ekonomik kriz karşısında en yaygın seçeneklerinin yurt dışına göç olması, Anadolu'nun binlerce yıldır biriktirdiği kültürel değerlerde görülen erozyon, tarihi mirasın korunmasındaki başarısızlıklar bu seçeneğin aslında bir seçenek olmadığını, yalnızca kof, yaşanan süreçlere dayanaksız bir söylem olduğunu ve bir politik kontrol malzemesi oluşturmayı amaçladığını ortaya koymaktadır.

Küreselleşmenin ulusal kültür, ulusal dayanışma üzerindeki etkilerini, bunları yoksayarak, ya da kimi övünme sıfatlarını tekrarlayarak, toplumuzdaki değişik kimlikleri reddederek, Anadolu'nun tarihini olabildiğince görmezden gelerek ve bir izolasyon ve yabancı düşmanlığı politikası kurgulayarak göğüslemek olanaklı değildir.

Tarih bilinci, en yaygın kabul gören bir tanımla, geçmişin yorumları, bugünün algılanması ve geleceğe ilişkin beklentiler arasında bağlantı kurabilmek demektir. Ancak bu anlamda tarih bilinci gelişmiş olan birey, kendisini zamanın akışı içinde değerlendirebilir ve kaba çizgileri ile ortak bir kültür mirası ve gelecek kurgusuna sahip olmasının sağladığı davranış belirliliği, benzerliği ve sorumluluğu ile toplum yaşamında aktif, yaratıcı bir biçimde yer alabilir.

Tarih bilincinden değişmek için değil, değişmemek için yararlanmaya çalışan tutucu yaklaşım, modernite öncesinin tarih kavrayışının günümüzde direnişini sürdüren bir kalıntısıdır.

Tarihten bilime dayanan, adil, onurlu, tarihsel ve doğal mirası geliştiren hızlı bir değişim için yararlanılması ve tarih eğitiminin zeki öğrencilerin merakını çeken, keyifli, yaratıcı, kapasite geliştirici bir alan durumuna getirilmesi, uygar ve geleceği kurmaya yönelik bir yaklaşımla olanaklıdır. Boyun eğen "kul"lar ya da politik demogojinin yönlendirmesi altında saldırıya hazır "kalabalık"lar değil, sorumlu yurttaşlar yetiştirilmesi amaçlanıyorsa, tarih eğitiminde yeni bir modele geçilmesi şarttır.

Toplumda yaygın kimlik bunalımları temel olarak ezberlenmiş tarihsel bilgi eksikliğinden ya da geçmişten kopmaktan değil, geleceğe ilişkin dünya çapında önem taşıyan, dünyada geçerli temel değerleri dikkate alan projeler üretememekten doğmaktadır. 1920'lerde ve daha dolaylı bir biçimde 1960'larda bu tür projelere sahip bir toplum olan Türkiye'nin günümüzdeki ana sorunu, ülke olarak büyük, evrensel önemde ve ulusal nitelikte bir proje üretememektir. Aynı durum eğitim alanı için de geçerlidir.

Türkiye'nin, kendi birikimleriyle evrensel süreçler arasında gerekli bağlantıları kurarak, dünyanın bugününe ve geleceğine kendi özel katkısını yapması ve bu katkının sorunsallarından yola çıkarak Türkiye'de tarihin yeniden ve yeniden hep daha derinliğine araştırılıp yazılması ve ulaşılan sonuçların tanıtılması tarih bilincinin geliştirilmesinin ana eksenidir. Ancak böyle bir eksenle bütünleşen bir tarih eğitimi aranan çağdaş dayanışmanın temeli olabilir.

Tarih eğitiminde ve ders kitaplarında çağdaş bir atılım yapılması, yalnız Türkiye'ye değil, tüm Balkan ve Orta Doğu ülkelerine yönelik olarak geliştirilebilecek, Türkiye'nin önemli inisiyatif alabileceği bir proje olabilir. 1970'lerde Türkiye Dışişleri'nin girişimiyle başlatılan eski Osmanlı topraklarında kurulu ülkelerin tarih kitaplarının iyileştirilmesi girişimi, bu kez sözde kalan bir adım olmayıp gerçek sonuçlar verebilir. Böylesi bir proje, eğer küçük taktik hesaplarla sınırlanmazsa ve devlet-sivil toplum kuruluşları-özel sektör ortaklığıyla yürütülürse gerçek bir potansiyele sahiptir.

DOĞRU POLİTİKALAR SOMUT ARAŞTIRMALARA VE VAROLAN BİRİKİMLERE DAYANMALIDIR

Türkiye'de tarih eğitiminin sorunlarının doğru bir biçimde saptanması, dünyada bu alanın artık özel bir ihtisas alanına dönüştüğünün ve her tarih bölümü öğretim üyesinden köklü bir katkı beklenemiyeceğinin farkında olunmasına bağlıdır.

1993-1998 döneminde aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 26 Avrupa ülkesinde Körber Vakfı'nın eşgüdümü ile gerçekleştirilen "Gençlik ve Tarih" çalışması tarih eğitimi alanında ayrıntılı karşılaştırmalı veri sağlamak anlamında çok büyük bir hizmet görmüştür. Özet sonuçları İngilizce olarak Orhan Silier, Türkiye sonuçları Türkçe olarak İlhan Tekeli tarafından değerlendirilip yayınlanan bu araştırma ülkemizdeki durumun bilimsel temelde kavranmasının ana verilerini sağlamaktadır. Bu verilerin yakın bir tarihte benzer bir anketle güncelleştirilmesi zaman içindeki gelişmenin kavranmasını da kolaylaştıracaktır.

Türkiye'de tarih eğitiminin sorunlarını araştırmak ve bu alanda yayın yapmak üzere kurulmuş, uluslararası çapta üretim yapan herhangi bir merkez, bölüm, enstitü yoktur. Bu alandaki uluslararası literatür izlenmemektedir. Bu boşluğun öneminin farkında olunması ve elden geldiğince hızla giderilmesi için çaba gösterilmesi büyük önem taşımaktadır. Tarih Vakfı, kuruluşundan beri toplumdan ve üyelerinden gelen sürekli şikayet ve baskıların da sonucu olarak böyle bir süreçte aktif rol almak üzere yoğun çaba içindedir.

Türkiye'de tarih eğitiminin yöntemsel sorunları alanındaki birikimin sınırlılığı dikkate alınacak olursa, geçmiş yıllarda önce Türkiye Felsefe Kurumunun, daha sonra Tarih Vakfı'nın düzenlediği ve yayına dönüştürdüğü çok sayıda bilimsel toplantının sonuçlarının taşıdığı önem orta çıkmaktadır. Bu çalışmalara katılmış kişilerin birikimlerinden yararlanılması kesin bir ihtiyaçtır.

Öte yandan, tarih eğitiminin ve eğitim malzemelerinin iyileştirilmesi için uluslararası kuruluşların desteğinin alınmasında büyük yarar vardır. Bu kapsamda, UNESCO, Uluslararası Ders Kitapları Enstitüsü ve Avrupa Tarih Öğretmenleri Birliği, hayli geniş bir çerçevede işbirliği yapılabilecek başlıca kuruluşlar durumundadır. Ek olarak, birçok ülkede tarih eğitimi alanında yayınlanan dergilerin, belli başlı yöntem ve uygulama kitaplarının toparlanacağı bir kütüphanenin kurulması, Türkiye-Avrupa Tarih Eğitimcileri Buluşmalarının örgütlenmesi, Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa Birliği'nin temel projelerinin başvuru kitaplarının türkçeleştirilmesi ve tüm bu alanlardaki özet bilgilerin bir web sitesi aracılığıyla eğitim ve tarih camiasının hizmetine sunulması çok büyük kaynaklar gerektirmeyen, ancak uluslararası deneyimden yararlanma kapılarını açabilecek başlangıç adımları olabilir. Bu tür adımlar Tarih Vakfı tarafından projelendirilmiştir.


YENİ BİR ÖĞRETMEN GRUBU YETİŞİYOR

Özellikle son on-onbeş yıldır ilk ve orta eğitimde maddi ve teknik olanaklar bakımından önemli bir kutuplaşma yaşanmaktadır. Görece az sayıdaki özel ilkokul ve kolej ile fen liseleri, Anadolu liseleri, süper liseler, büyük şehirlerdeki bazı diğer devlet liseleri hayli geniş kaynaklar kullanarak gelişmiş bir teknik altyapı yaratabilmiş ve görece yüksek ücretler ödeyerek ortalamanın çok üzerinde niteliklere sahip bir öğretim kadrosu kurmuşlardır.

Bazı özel istisnalar dışında genellikle bu okulların öğretmenleri arasından çıkan bir genç eğitimciler çevresi tarih eğitiminin yöntemi üzerine yabancı literatürü izlemekte, sınıflarında dikkate değer denemeler yapmakta, uluslararası kuruluşların toplantılarına katılmakta, Milli Eğitim Bakanlığına projeler sunmaktadırlar.

Bu tür genç, yabancı dil bilen, mesleklerinde dünyadaki gelişmeleri izleyen ve ilgi çekici, üretken çabalar içindeki öğretmenler tarih eğitimi ve ders kitaplarının iyileştirilmesinin motor gücü olabilecek konumdadırlar. Böylesi eğitimciler ve onları çalıştıran kurumlar tarih eğitiminin iyileştirilmesi konusunda düzenlenecek toplantılara ve yapılacak üretime somut ve çok değerli katkılarda bulunabilirler.

Öğrenci velilerinin ve doğrudan doğruya öğrencilerin deneyim, izlenim ve eğilimlerini de dikkate alarak, ilgili üniversite öğretim üyelerinin ve görsel malzeme, dilbilim, çocuk ve gençlik psikolojisi uzmanlarının danışmanlığında, yukarıda sözü edilen türden öğretmenlerden oluşan küçük ekiplerle, birkaç yıllık kısa bir süre içinde bütün tarih ders kitaplarının öğretmen kitaplarıyla birlikte yenilenmesi olanaklıdır.


AVRUPA İLE BÜTÜNLEŞME TARİH EĞİTİMİNE YANSIMALIDIR

Türkiye 1960'lardan beri Avrupa Birliği'ne üyelik için çaba göstermektedir. Helsinki kararlarından beri bu çabalar daha da ciddi bir nitelik kazanmıştır. Tarih eğitiminin ve ders kitaplarının iyileştirilmesinde Avrupa'lılık kimliliğinin geliştirilmesinin de gerekli yeri bulması ve Avrupa ülkelerinin bu alandaki deneyimlerinden sistemli bir biçimde yararlanılması yönünde somut çaba gösterilmesi Avrupa ile bütünleşmenin olmazsa olmaz unsurları niteliğindedir.

Tarih derslerinde ve ders kitaplarında Avrupa tarihine ayrılan ve 1920'lerdeki tarih kitaplarına göre çok sınırlı olan yerin köklü bir biçimde artırılması ilk ihtiyaçtır. Prof. Dr. Zafer Toprak'ın yaptığı araştırmaya göre, 1920'lerin tarih kitaplarında %80 oranında olan Avrupa ve dünyaya ilişkin bölümler halen var olan kitaplarda %10'un altına inmiş bulunmaktadır. Bu kabul edilemez niceliksel gerilemenin ötesinde, köklü bir içerik değişimi de zorunludur. Gençlerimizin kendi ulusal kimliklerine ek olarak Avrupalı kimliklerinin de geliştirilmesine yardımcı olunmasının ilk ve orta düzey tarih eğitiminin önemli amaçlarından biri olduğu unutulmamalıdır.

Medeniyetler çatışması yaklaşımının Türk-İslamcı versiyonunun egemen olduğu bir tarih anlayışıyla Avrupa ile bütünleşme sürecinin eğitim sistemine yüklediği görevler yerine getirilemeyeceği gibi, dünyaya açık, "uygar uluslar ailesinin parçası" olan bir Türkiye de kurulamaz. Eğitim sisteminin ülkemizin genel yönelişlerinin dışında, bu yönelişlere ters düşen, bunları tıkamaya dönük özel bir yönelim içinde olması düşünülemeyeceğine göre, tarih eğitiminin yeniden yapılandırılması kısa ve orta dönemli uyum programının önemli bileşenlerinden biri olarak değerlendirilmelidir.


TARİH EĞİTİMİNİN SORUNLARI KENDİ KAPSAMI İÇİNDE ELE ALINMALIDIR

Tarih eğitimine ilişkin sorunlar, doğrudan tarihçiliğin ve eğitimbilimin ilgi alanına giren sorunlardır. Birçok başka alanda olduğu gibi, tarih eğitimi ve eğitim malzemelerinin hazırlanması alanında da, dolaylı olarak politik tercihlerle, ulusal güvenlikle ve uluslararası ilişkilerle ilgili boyutların bulunması, değerlendirme, tartışma ve karar platformlarının bu tür yaklaşımlarla biçimlenmesini getirmemelidir.

İlk ve orta eğitimde tarih eğitiminin, çağdaş eğitimin genel amaçlarına da ters düşen ve toplumumuzun çeşitli kesimlerinin asgari konsensusuna dayanmayan dar politik tercihlerle biçimlendirilmesi, toplumsal birliği ve uzlaşmayı tehdit eden ve insan sermayesini kabul edilmez bir biçimde yoksullaştıran sonuçlar doğurmaktadır.

Tarih eğitimine ilişkin düzenlemeler, temel olarak ülkemizin çocuklarına ve gençlerine ülkemizin bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçlarına uygun ve çağdaş bir kimlik oluşturmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Her ne kadar eğitimin yönlenmesi gereken temel ilkeler Türkiye'nin altına imza atmış olduğu bir dizi uluslararası sözleşmeden doğan yükümlülüklerle ilişkili olsa da, bu konudaki çalışmalar, uluslararası ilişkilerin gündelik gerekleriyle, diplomatik ilişkilerde karşılıklılık kuralıyla ya da ulusal güvenliğe ilişkin kimi geçici, taktik mülahazalarla biçimlendirilemez.

Dolayısıyla, askeri müdahale dönemlerinin kimi kalıntılarına dayanan ve parçası olmaya karar verdiğimiz uygar dünyada eğitim politikalarının ve malzemesinin belirlenmesi ve geliştirilmesinde izlenen yöntemlere tümüyle aykırı olan bazı alışkanlıklar-ilişkiler, tarih eğitiminin sorunlarının tartışılma ve karara bağlanmasına ilişkin kurumsal yapılanmanın temeli olamaz.

Bu alanda uzman tarihçiler ve eğitimbilimciler, gerektiğinde tarih eğitiminin ulusal güvenlikle ve dış ilişkilerle ilgili dolaylı etkilerini sorumlu birer yurttaş olarak değerlendirebilecek ve gerekli duyarlılığı gösterebilecek konumdadırlar.
İşin sahiplerine güvenmek ve eğitim sorunlarının herşeyden önce eğitim sorunları olduğunu teslim etmek gerekmektedir.


TALİM TERBİYE KURULU ÖZERK VE BİLİMSEL BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜR DURUMA GETİRİLMELİDİR

Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nun Atatürk'ün bu kurulun kuruluşuna temel olan sözlerinde ifade edildiği gibi "bilimsel ve özerk" çalışma yürüten bir kuruluş olarak işlev görmesi, diğer alanlarda olduğu gibi tarih eğitiminin geliştirilmesinde ve çağdaş bir eğitime yardımcı olacak nitelikte ders kitaplarının üretiminde de kilit bir role sahiptir.

2000 yılı Aralık ayında Talim Terbiye Kurulu başkan ve üyelerinin de katılımıyla Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yapılan ve sonuçları yayına dönüştürülen Tarih Öğretiminin Yeniden Yapılandırılması Atölyesi türünden tarih öğretmenlerini, uzman öğretim üyelerini ve ilgili kamu görevlilerini buluşturan toplantılar ve ortak projeler bu "özerk ve bilimsel" çalışma rolünü geliştirebilir.

Tarih Vakfı'nın halen UNESCO'nun mali desteğiyle koordinatörlüğünü yaptığı "Balkanlarda Tarih Eğitiminin İyileştirilmesi", Avrupa Birliğinin desteği ile sürdürdüğü "Avrupa-Türkiye Tarih Eğitimcileri Buluşmaları" ve Türkiye Bilimler Akademisinin şemsiyesi altında yine Avrupa Birliği'nin desteği ile 2002'de başlayacağı "İlk ve Orta Eğitim Ders Kitaplarında İnsan Haklarının Gözetilmesi" projeleri Talim Terbiye Kuruluna ihtiyaç duyabileceği birçok verileri sağlayabilecek niteliktedir. Tarih Vakfı, bir sivil toplum kuruluşu olarak, değişik üniversitelerden, ilk ve orta eğitim kurumlarından eğitimcileri ve öğrenci velilerini dünya deneyimleri ışığında somut projeler için yanyana getirebilen önemli bir beşeri potansiyel anlamına gelmektedir.


SONUÇ:

Türkiye'de tarih eğitimi ve tarih ders kitaplarında köklü bir değişiklik, bir model farklılaştırması kesin olarak ülkemizin gündemine gelmiş bulunmaktadır. Böyle bir değişimi gerçekleştirecek insan malzemesi de ülkemizde vardır. Ayrıca, yurtdışında da deneyimlerinden yararlanılabilecek bir dizi uzman kuruluş bulunmaktadır.

Bu sürecin hızlandırılması herşeyden önce ülkemizin çocuk ve gençlerine daha iyi eğitim vermenin bir gereğidir. Ancak, sözkonusu temel ihtiyaca ek olarak, Avrupa ve dünya ile giriştiğimiz ilişkiler de, geriye dönülmez bir biçimde, aynı zorunluluğa işaret etmektedir. Gerekli dönüşümün sağlanmasıyla, Türkiye, tarih bilincinin daha gelişkin, toplumsal dayanışmanın daha sağlam ve zengin temellere oturduğu, gençlerimizin yetişmesinde sorumluluk ve yaratıcılığa daha büyük yer verilen bir ülkeye dönüşebilir.

ders BELGELiGi + Kapsama Alanı + Belgelik  Sergileri + Künye + üretim odası