nisan 1999 sayı:5

Ana Sayfa + dB Yazılar Listesi + Künye  

Günlük İnsan ve "Onlar" Alanı

Martin Heidegger
Çeviri: Akın Etan ("Sein und Zeit", sayfa 126-128) M.E.B.Y., D.D:3 İstanbul 1979


  

MARTİN HEİDEGGER (1889 – 1976) Varoluşçuluğun Alman Felsefesindeki temsilcisi. En önemli yapıtı olan “Varlık ve Zaman” (Sein und Zeit) da varlığın anlamı sorununa eğilerek varoluşsal ontolojisini geliştirmiştir.

İnsanın öteki insanlar ile, öteki insanlar için ve öteki insanlara karşı sürdürdüğü günlük yaşam uğraşında, sürekli olarak ötekiler karşısında farklı olma kaygısı yatar. Bu, ötekiler karşısındaki farkı kapatma, kendisi ötekilerden geriyse, bu geriliği giderme veya ötekilerden üstünse, onları altta tutma kaygısıdır. Ötekilerle kendisi arasındaki “mesafe”nin kaygısı insanın kendisine de örtülü kalan bu kaygı ötekilerle birlikte olmayı gerginleştirir. Günlük insan bu mesafeliliğin ne kadar az farkındaysa, bu kaygı o kadar sarsılmaz ve kökten biçimde etkisini gösterir.

Ne var ki, birlikte olmanın içerdiği bu mesafelilikte insan, ötekilerle birlikte varolan günlük insan olarak, ötekilerine uyma, ötekiler için ne geçerliyse onu geçerli sayma durumundadır. Burada insan kendisi değildir; onun “kendisi olma”sını ötekiler üzerlerine almışlardır. İnsanın günlük yaşam olanakları ötekilerin koyduğu ölçülerce yönetilir. Bu ötekiler belirli değildir. Her öteki bütün ötekilerin yerine geçebilir. Önemli olan, insanın farkında olmaksızın devraldığı, ötekilerin sessiz, göze batmayan egemenliğidir. İnsanın kendisi ötekilerin bir parçası olarak, onların gücünü sağlamlaştırır. Aslında onların bir parçası olduğunu gizlemek için insanın “ötekiler” diye adlandırdığı şey, günlük birlikte olmayı oluşturanlar, yani her zaman “burada olanlar”dır. Ötekilerin kimliği, ne bu ne de şu kimse, ne insanın kendisi ne bazı kimseler ne de hepsinin toplamıdır. Onların kimliği “kimse’sizlik” ya da “herkes” dir.

İnsana her zaman en yakın olan, içinde insanın günlük yaşam uğraşmalarının olup bittiği alan “kamu” alanıdır. Gerek kamu ulaşım araçlarının gerek haberleşme araçlarının (örneğin gazetenin) kullanımında her öteki diğer ötekinden farksızdır. Bu ötekilerle-birlikte-olma’da insanın kendisi ötekiler içinde erir ve her ötekinin kendi farklılık ve özelliği artan biçimde ortadan kalkar. Bu “göze batmamazlık” ve “belirsizlik” içinde “herkes alanı” ve bu alanın egemenliği gelişir. Herkes neden hoşlanır ve nasıl eğlenirse, biz de ondan hoşlanır ve öyle eğleniriz. Sanat ve edebiyatı herkes nasıl okur, görür ve yargılarsa, biz de öyle okur, görür ve yargılarız. “Kalabalık”tan herkes nasıl kaçınırsa, biz de öyle kaçınırız. Herkesi öfkelendiren, bizi de öfkelendirir. Belirlilikten yoksun ve hepimizden oluşan “herkes” alanı, insana günlük varoluş biçimini dikte eder.

Herkes alanının kendine özgü nitelikleri vardır. Birlikte olmanın içerdiği mesafelilik, temelini, birlikte olmanın sağladığı “sıradan olma”da bulur. Sıradan olma, herkes alanını oluşturan özelliklerinden biridir. Herkes alanı, varlığını ancak sıradan olma ile korur. Neyin yapılıp yapılmaması gerektiği, neyin geçerli neyin geçersiz olduğu, sonuç ve başarının nasıl elde edileceğinin ölçülerini veren sıradan olma, bu ölçülerle herkes alanını ayakta tutar. Neyin göze alınabileceğinin sınırlarının önceden çizilmişliğinde, sıradan olma, önce çıkmak isteyen her türlü kural dışı’lığı gözetim altına alır. Her türlü üstünlük sessizce bastırılır. Özgün olan her şey hemen alışılagelmiş’in, çoktan bilinen’in düzeyine indirilir. Uzun çaba ve didinmelerle kazanılan her şey, çabucak kullanıma hazır duruma girer. Bütün sırlar güçlerini yitirir. Sıradan olma kaygısı insanın temel bir eğilimini, bütün varlık olanaklarının “tekdüzeleşme”si eğilimini açığa çıkarır.

Mesafelilik, sıradan olma, tek-düzeleşme, herkes alanının varlık tarzları olarak, “kamu”yu oluştururlar. Her türlü dünya ve insan görüşünü düzenleyen, her zaman haklı olan kamudur. Ve bu, kamunun, nesneler ile temele inen bir bağ kurabilmesi, “şeyler”i açıkça görebilmesinden değil, “şeyler”e girememesi, düzeyli ile düzeysiz, bozulmuş ile bozulmamış arasında hiç bir fark gözetmemesinden ötürüdür. Kamu her şeyi bulanıklaştırır ve açıklıktan yoksun olan’ı, bilinen, kolayca kullanılabilen bir gereç gibi ortaya sürer.

Herkes alanı her yerde hazır bulunur, ama insanın karar vermesi gerektiği yerde “herkes” ortadan çekilmiş, kaçıp gitmiştir. Ne var ki bütün kararlar önceden herkes alanınca verildiği için, herkes alanı insanın sorumluluğunu insanın üzerinden alır. Herkes alanı kolayca herşeyin sorumluluğunu yüklenebilir, çünkü bu alanda yapılıp edilmiş olanlardan ötürü hiç kimseden tek başına kendisini sorumlu sayması beklenmez. Yapılıp edilenlerden sorumlu hep “herkes” , daha doğrusu “hiç kimse”dir.

Böylece herkes alanı insanın günlük yaşam yükünü hafifletir, insanın yaşamayı kolaylaştırma eğilimine yardımcı olur. İnsanın varoluş yükünün hafifletilmesinde sürekli olarak insanın yardımına koşan herkes alanı, bununla sürekli olarak kendi egemenliğini sağlamlaştırır.

Herkes alanında her kimse ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir. Günlük insanın kimliği sorusunun karşılığı olan “herkes”, insanın ötekilerle-birlikte-olma’sında kendi varoluşunda teslim ettiği “hiçkimse”dir.

dB. Yazılar Listesi
(seçilmiş yazılar)