dB 10. sayı / nisan 2002

Ana Sayfa + Kapsama Alanı + dB Yazılar Listesi + Künye  

 
Yaratıcılık Eğitimi

U. Bode - G. Otto
 

Friedrich Verlag, 1979
Çeviren: Berna Can

 

Münih’te yayınlanan ve genellikle çocukla ilgili konular üzerine eğilen “Eltern” (“Ana-Baba”) dergisi, ünlü çocuk kitapları yazarı Isveçli Astrid Lindgren’e başvurarak “Çocuk yılı” münasebetiyle bir yazı yazması dileğinde bulundu.

1978 yılı ekiminde Frankfurt kentinde Alman Kitapçıları Barış Ödülünü kazanan yazar, Frankfurtlu şair Johann Wolfgang von Goethe’nin “insan her yerde, yalnız sevdiği kimseden bir şeyler öğrenir” sözünü anımsayarak şöyle yazıyordu:

“Goethe bir kez, ‘insan her yerde, yalnız sevdiği kimseden bir şeyler öğrenir’ demişti. Bu doğru olsa gerek. Ana-babasından sevgi dolu muamele gören ve ana-babasını seven bir çocuk, çevresine karşı sevgi dolu bir tutum takınır ve bu temel tutumu yaşamının sonuna kadar sürdürür. Bu durum, çocuk ilerde, dünyanın kaderini yönetenlerin arasına katılmasa bile, faydalı olur. Ama beklenmedik biçimde, günün birinde nüfuz sahipleri arasına katılacak olursa, tutumunda zorbalık değil sevgi izleri taşıması, hepimize mutluluk getirir. Geleceğin devlet adamları ve politikacılarının karakteri de, daha beş yaşına varmadan biçim alır.”

Görevi gereği çocuk sorunlarıyla yakından ilgilenen Federal Gençlik, Aile ve Sağlık Bakanlığı, tüm Federal Alman vatandaşlarına gazete ilanlarıyla şu çağrıda bulunuyordu: “Çocuğunuz bütün gece bağırdığı için, gözünüzü kırpmadan kaç gece geçirdiniz? Çocuğun her şeyiyle ilgilenmek gerektiği için, kaç kez bitkin duruma geldiniz? Belki, bu da geçer, dayanmam gerek diye düşünüyorsunuz. Ya da, bağırmak ciğerleri kuvvetlendirir, diyorsunuz. Birçok ana-baba, çocuğuna ya yatıştırıcı damla veriyor, ya kulaklarını tıkıyor, ya da “başını dinlendirebilmek için” çocuğu başka bir odaya sürüyor. Sonraları bu ana-babalar, çocukları haddinden fazla sakin ya da mütecaviz olduğu, yatağını ıslattığı, tırnak yediği ya da durup dururken bağırıp çağırmağa başladığı için, ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Küçük çocuğa yalnız yemek vermek ve altını değiştirmek yeterli değildir. “Çocuğun ileride tutuk mu neşeli mi, dengeli mi dengesiz mi olacağını, yaşamının ilk üç yılının belirlediği hususunda güvenilir kanıtlar vardır. Demek oluyor ki, sevilip korunduğunu hisseden, kucağa alınan, oyunlarla avutulan, çok küçükten itibaren öteki çocuklarla ilişki kuran ve yalnız bırakılmayan bir çocuk, ilerde daha uyanık ve girgin olur.”

Gerek yazar, gerekse bakanlıktaki uzmanlar, Federal Alman vatandaşlarına iki gerçeği anlatmak istiyorlardı. Bunlardan biri, çocuğun bu devrede kesin etkiler edindiği konusunda bilginlerce sık sık tekrarlanan kanıdır. Ikincisi ise, başta gelen bir eğitsel yasa olup, çocuğun okşanmaya ve sevgiye gereksinimi bulunduğudur.

Yeni Yollara Girme Cesareti

“Oyun bahçesi ile müze arası” geniş bir alandır. Bu alanda oyun ve eğlence, sevinç ve ciddiyet, yaratıcılık vardır, can sıkıntısı yoktur.

Oyun bahçelerini büyüklerin yardımıyla kendileri yapan çocuklar yaratıcıdır. Büyüklerin  yardımıyla  bir  müzeyi  keşfeden,  ancak resmiyet ve can sıkıntısı bekledikleri bu yerde heyecan verici serüven bulan çocuklar, yaratıcıdır.

Karşılarına çıkan olanaklardan hiç çekinmeden faydalanabilen çocuklar, yaratıcıdır. Örneğin büyük beyaz bir çarşafa bürünüp “boa yılanı” diye bir parkta dolaşabilen çocuklar –yetişkinler böyle bir oyun oynama cesaretini çoktan yitirmişlerdir-, “Gençlik araştırıyor” yarışması için boş zamanlarında karmaşık deneylere girişen öğrenciler, yaratıcıdır.

Çocukları birlikte düşünmeye, birlikte oynamaya teşvik eden tiyatrocular da yaratıcıdır. Çocuklarla ana-babaları aynı kursta bir araya getirip, spor dersini bir aile eğlencesi haline sokan yüzme öğretmenleri de, yaratıcı olabilirler.

Çocuklar, aşırı derecede eğitilip de bir şeyi keşfetmek, bulmak ve yaşamak sevincini yitirmezlerse, yaratıcıdırlar.

Yaratıcılık Nedir?

Yaratıcılık insanın belirli bir yeteneğini ifade eder. Ama hangi yeteneğini? Bu yetenek nasıl anlatılabilir? Roket Araştırıcısı Wernher von Braun bir söyleşide, bu yetenekte söz konusu olan şeyleri, şöyle sıralamıştı: bilinen şeyleri, icatları, konstrüksiyonları yeni bir biçimde kullanmak, birbiriyle şimdiye değin olduğundan başka bir biçimde birleştirmek. Bilinen şeyler yeni bir biçimde düzenlenip, başka bir biçimde kullanılmalıdır. Çocuklar bunu oyunlarında yapıyorlar – sedirin üzerindeki örtüyü alıp, masanın üzerine örtüyor ve masanın bacakları arasında “inbilimcilik” oynuyorlar. Örtü ve masa gibi gündelik hayatımızda kullandığımız eşya, hayal yardımıyla birdenbire yepyeni bir fonksiyon kazanıyor.

Fakat, çocuğun hayal gücü, yetişkinlerin koydukları yasaklarla sık sık engellenirse, pek çabuk söner. Ortalık karışacağı için kanepenin üzerinden örtünün alınmasına izin verilmezse, oyun hevesi hemen kaybolur. Çocuklar, dünyanın yasaklarla dolu olmadığını anlamalıdırlar. Hayal körlenmemeli, beslenmelidir. Buna yetişkinler her zaman ve her yerde yardım edebilirler. Ailede, yuvada, okulda, oyun bahçesinde ve müzede. Günümüzün yetişkinleri ile yarının yetişkinlerinin bir arada bulundukları her yerde.

Yaratıcılık Nerede Görülür?

Eskiden Almancada “yaratıcı” anlamına gelen “kreativ” sözcüğü bilinmezdi. Bunun yerine “schöpferisch” sözcüğü kullanılırdı. Bununla, güzel resim yapma, güzel piyano çalma, amatörlerin temsillerinde başarılı olma yeteneği kastedilirdi.

Çocukların yaratıcılığını düşünen kimse, yalnız “sanat” ve “müzik” derslerini aklına getirmemelidir – çünkü yaratıcılık bütün duyuları ve kafası ile birlikte tüm insanı kapsar. Ve yaratıcılık kendini yalnız okulda göstermez, her yerde, çocukların oynadıkları, tecrübeler edindikleri, çevrelerini kendilerine göre yorumladıkları her yerde ortaya çıkar. “Yaratıcılık Teorisi”, buluş zenginliği, orijinalite ve sorunları yepyeni bir biçimde çözümleme yeteneği kendini çok çeşitli görevlerde gösterebilir görüşünden hareket etmektedir. Belki küçük Caroline “güzel” resim yapamıyor. Ama öyle bir oyun bulmuştur ki, sakat okul arkadaşını da bu oyuna katılabilmekte ve bu bütün çocuklara kıvanç vermektedir.

Yaratıcı Çocuklar Yorucudur

Yaratıcı çocuklar yorucu olurlar. Bunun için de, hem evde hem okulda genellikle sıkıntı çekerler. Hayallerini işletmeyen “uslu” çocuklar ana-babaları ve yetişkinler için rahat çocuklardır. Bunlar tüm emir ve yasaklara itaat eder, herkes tarafından övülürler. Bu çocuklar etrafındakileri kızdırmazlar. Fakat bunların yeni fikirleri, eğlenceleri, sürprizleri yoktur.

Bütün güçlük, birçok eğitici ve ana-babaların iki şeyi birden istemesindendir: bunlar, çocukların hem uysal ve sessiz, hem de orijinal olmasını isterler.Kendilerini rahatsız, huzursuz etmeyen bir yaratıcılık ararlar. Yaratıcılık olsun-ama çatışma olmasın derler. Böyle bir yaratıcılığın olmadığını, bugün artık Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki birçok vatandaş ve kuruluşlar anlamış bulunuyorlar. Yaratıcı düşünüş ve hareketin başlıca özelliği, “değişik” olmasıdır, bilinen çözümlerden farklı; yalnız geleneksel çözümün doğru olabileceği düşüncesinden uzak olmasıdır. 70 yıllarının başlangıcından beri bu eğilim Almanya Federal Cumhuriyeti’nde eğitim sisteminin reformunu öngören birçok önlemleri desteklemektedir. Bu reforma kişileri ve kuruluşları inandırmak gerekmektedir.

Çocukların yaratıcı olması için, kuşkusuz yetişkinlerin bunu görev edinmeleri ve bu konuda aydınlatılmaları gerekir. Çünkü çocukların televizyonun önünde saatlerce oturmalarına izin vermek, onlarla ilgilenip, onlara bir şeyler anlatmaktan, zamanı onlar için  harcamaktan çok  daha kolaydır.

Yetişkinler, çocuk bakımı işini aralarında paylaşıp sırayla yapabileceklerini fark ettikleri anda, çocuklara uygun bir çevre yaratma görevini daha kolaylıkla üstleneceklerdir. Çocuk evleri, çocuk dükkanları ve ana-baba girişimleri, bu yolda örnek alınmaya değer kuruluşlardır.

Yetişkinlerin Tutumu Nasıl Olmalıdır?
Yaratıcılık “çalışım”ı için bir program yoktur. Ama liberal eğitimle ilgili birkaç önemli kural vardır:

* Çocuklara zaman bırakılırsa, oyunlarını bitirmelerine izin verilirse    -her ne kadar bazen akşam programı bu yüzden bozulsa da- akıllarına daha çok şey gelir.

* Çocuklar baskı altında kalmazlarsa, akıllarına daha çok şey gelir. Çocuk belki de büyükannesine doğum gününde, alışılmış biçimde bir buket çiçek hediye etmeyecek de, bir otomobil resmi yapıp verecektir. Yeni buluşlar, değişik ve şaşırtıcı olabilir. Ama çocukların bu cesareti göstermelerine izin verilmelidir.

* Çevrelerindeki her şey önceden hazırlanmış, temiz ve pahalı olmadığı takdirde, çocukların aklına daha çok şey gelir. Çocuklar çevrelerindeki şeyleri kullanmak, onlarla oynamak isterler – onları, ilerisi için “bozulmadan saklamak” istemezler. Çocukların, yalnız masanın başında değil, masanın altında da oynamasına izin verilmelidir.

* Heyecan, heves ve sınırlama arasında bir denge sağlanabilirse, çocukların aklına daha çok şey gelir. Çocuğa sadece “Ne istersen yap!” demenin hiç faydası yoktur. Aynı biçimde “Böyle olur, öyle olmaz” diye kesin konuşmak da fayda vermez. Bazen, buluş olanağı sağlayan alanın sınırlandırılması gerekir.

*  Bütün özel ve kurumsal girişimler, çocukların hiç teşvik görmeden yaratamayacakları görüşünden hareket ediyorlar. Yetişkinler için de durum aynıdır. Çevre esinlendiriyor, önce çözüm bekleyen sorunlar yaratıyor – ve sonra, bunların çözümüne olanak sağlıyor. Bu sorunlar üzerinde, bu hususta sen ne düşünüyorsun, ben ne düşünüyorum, biz ne düşünüyoruz, başka neler yapılabilir, diye birlikte -ve özellikle çocuklarla- konuşmak gerekir.

* Yapılacak şey şunlardır: Çözüm biçimini başlangıçtan itibaren saptamadan karşıdakine fikir vermek, sorunları birlikte gözden geçirmek. Oğlunuz kendisine bir gömlek dikmek istiyorsa, onun bu isteğini desteklemeli – ve kızınız bu işlere hevesi yok diye dertlenmemelisiniz.

* Cesaret vermeli –zaman bırakmalı- olanak sağlamalı. Çocuklara, meraklarını, isteklerini, umut ve hayallerini günümüzün dünyasında gerçekleştirebilmeleri için yardım edilmelidir. Bu yaratıcılıktır. Evde, çocuk yuvasında, okulda, oyun bahçesinde ve müzede bu yaratıcılık olmalıdır. Çocuklar, bir şeyi olduğu gibi kabul etmek istemiyorlarsa; yetişkinlerle birlikte, henüz       işlemeyen bir     şeyi   işler  duruma  getirmeyi  istiyorlarsa,  sorunların çözümlenmesinde yaratıcılık çok önemlidir.

Bu bakımdan, eğer her şeyin olduğu gibi kalmasını istemiyorsak, çocukların yalnız eskiden beri denenmiş şeyleri yapmamalarını istiyorsak, yaratıcılık kaçınılmaz bir gereksinimdir. “Çünkü bir şeyin değişmesi mümkün olursa, o şey için daha başka olanaklar vardır”. (Theodor W. Adorno). O halde yaratıcılık, kurallara da karşı gelip, denenmiş şeylere karşı kuşku gösterebilmelidir.

Yaratıcılık, “Biz bunu hep böyle yaptık” formülüne karşıdır. Biri, “Biz bunu hiç böyle yapmadık” dediği zaman, yaratıcılık gerekir. Yaratıcılık, uzay gezisinde başlamaz, ailede ve okulda başlar. Söz konusu olan, başka bir şey düşünme, yeni yollar bulma şansıdır. Yeni olanaklar deneme şansıdır.