İnsanoğlu için yaşam, temelde “bakma” eylemi içinde oluşur
ve yoğunlaşır. Bu eylem kesintisiz ve süreklidir, zamanla ve
mekânla dolaysız ilişki içindedir. Bu süreklilik ve dolaysızlık
insanoğlunun kendisi için de geçerlidir.
Kimi
insan; nesneler, olgular ya da ilişkiler aracılığı ile kendine
bakmayı, pek beceremeyip dolaysız bakışlarla kendini tanımak
ister. Yani kişi, iletişimde ve etkileşimde bulunduğu nesneleri
tanımayı ve bu tanıdıklarının kendisinde yarattığı hem ussal hemde
duyusal etkinliği kavramayı seçmez. Böylece de kişilik
özelliklerini öğrenmeyi yeğlemez. Belki de bunu yapmaya doğası
gereği üşenir. Daha çok formlaşmış bilgiler içinde “doğru”
kabul edilen ideal diye benimsenen bilgi düzeyindeki edinimleri
içinde kendini, olduğundan çok, olması gerektiği şekilde görmek
ister, görmek istediği şekilde de göstermek ister.
Bir
ideoloji besbelli toplumsal bir üründür. Açıkça saçma olan
inançlara bile doğru diye bakılabilir ve bu bakış öylece
sürdürülebilir, yeter ki grubun her üyesi onları kabul etsin ve bu
kimselere çocukluklarından beri belli bir ideolojiye inanmaları
öğretilmiş olsun. Herkesçe kabul edilmiş bir inançtan kuşkulanmak
hiçbir zaman akla gelmeyecektir. Ne olacağımız bize öğretilmiş
olsa bile, bir birey olarak bizler neysek onu olmaya hakkımız var.
Kendi benliğimizi seçmeye, bu benlik başkalarınınkinden farklı
olsa bile hakkımız var. Duygularımız başkalarının tepkisine neden
olsa bile duyumsamaya hakkımız var.
Biz
çevremize, insanlara, bilhassa kendimize eleştirel bir yaklaşımla,
analitik bir bakışla bakmadıkça toplumun bize dikte etmeye
çalıştığı normlara boyun eğdikçe; kendimize gerçekten bakmayı,
yani görmeyi ve düşüncelerimize önem vermeyi dolayısıyla bir
nesne, bir olgu ya da bir kişi ile dolaysız bir ilişkiye geçmeyi
başaramayız. Bu da bizi başka bir kişiye, bir ideaya bağımlı kılar
ki bu da bir kişinin kendini var edebilme yolunda en büyük
tehlikedir. Özgürlük içinde yaşamaya cesaret etmeliyiz ki özgür
olalım. Ve Hegel’in dolaysız sözcüğüne verdiği anlamı azıcık
anımsarsak, Baudelaire’in köklü benzersizliğinin dolaysız yaşamı
olmayan bir adam oluşundan geldiğini hemen anlarız.
Bir
şiir bu durumu yalın fakat çok güzel bir şekilde şöyle ifade
ediyor:
“Ben
ne saygısız ne de ayrıcalıklıyım,
Belki bir uzman ya da çok iyi olamam ama ben benim.”
“Benim mutluluğum kendi içimde
sen değilsin,
Bu yalnızca sen geçici olabileceğin
için değil;
Ama aynı zamanda senin beni
Olmadığım şekilde istemen yüzünden,
Mutlu olamam değişirsem
Doyurmak için senin yalnızca senin
egozmini
ya
da hoşnut olabilir miyim
Düşünmediğim için sen beni
eleştirdiğinde
Senin fikirlerini senin gibi
göremediğim için?
Bana isyancı diyorsun;
Oysa ben senin fikirlerine her karşı
çıkışta
Sen bana karşı başkaldırdın.
Senin aklını bir kalıba sokmaya
çalışmıyorum,
Sen yalnızca sen olmak için
Çok sıkı çalışıyorsun, biliyorum
Bende sana ne olacağımı söylemene
izin vermiyorum,
çünkü ne olacağım üzerinde ben de
kendimi yoğunlaştırıyorum.”
“Söyledin benim saydam olduğumu
ve kolayca unutulacağımı
Ama, o zaman neden benim ömrümü
kullanmaya çalıştın
Kendine ne olduğunu kanıtlamak
için?”
Gerçekten her kişi kendi içinde bir değerdir. Bizler kendimizi
başkalarında bulamayız, bulmamalıyız da. Kendimizi bir değer
olarak kabul etmedikçe, kendimize inanmadıkça, bireyselliğimizi
vurgulamaya gücümüz yetmedikçe; tek başına duyamayan, göremeyen,
hissedemeyen, düşünemeyen bireyler haline geliriz. Kendimize bir
kahraman seçip onunla birlikte kendimizi var edip ömrümüzü
tüketiriz.
Kendimizi olduğumuz gibi kabul edene dek, bizi tutsak edecek
kahramanlar, Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edeceğiz.
Kahramanın özgür bir toplumda yeri yoktur. Özgür bir insanın
kahramanları yoktur. (Gündüz
Vassaf- Cehenneme övgü)
Bizim tüm gereksinimimiz neysek o, yani kendi mükemmel
benliğimizde olmaktadır. Bütün gereksinimimiz bunu tanımak,
geliştirmek ve eylem içinde yaşayarak sezinlemektir.
(Leo Buscaglia- Kişilik)
Kaynaklar:
Gündüz Vassaf; Cehenneme Övgü
İsmail Tunalı; Estetik
Jean Paul Sarte; Baudelaire
Leo Buscaglia; Kişilik
Sıtkı Erinç; Resmin Eleştirisi Üzerine
Bozkurt Güvenç; İnsan ve Kültür