dB 11. sayı / şubat 2003

Ana Sayfa + dB Yazılar Listesi + Künye  

 
Sözlü İletişim


Vahap Kabahasanoğlu
M.Ü. A.E.F. Öğretim Üyesi
 
29 Aralık 2002 dB ©

 

Birebir sözlü iletişimi tartışmakta yarar var. Bugün yaşanılan sözlü iletişim, Türkçe’mizin tadını duya duya konuşma tarzından gittikçe uzaklaşıyor. Özellikle öğretmen olacak gençlerimizin konuşma hızı, bu konuyu gündeme getirmiş bulunuyor. Doğu dillerinden gelen uzun sesler terk edildikçe bu hız artıyor. Aslında Türkçe’de uzun ses yoktur. Türkçe’de normalden kısa yalnız bir ses vardır. Bu ses “ı” sesidir. Dolayısıyla Türkçe günümüz hızına ayak uydurabilecek mükemmel bir dildir. Bu yönüyle İngilizce ile boy ölçüşecek güçtedir. Ancak İngilizce’nin hızına tıpa tıp ayak uydurursak sözlü iletişimde anlam kaybına uğrarız.

Yalnız unutulmamalıdır ki, eskiden kullanılan uzun sesler, diğer bir değişle şapkalı (hâkim gibi) sesler yanında, kesmeli (te’sir gibi) sesler de kullanıştan düştükçe konuşmanın kulaklarda bıraktığı hoş sada kayboluyor. Sadece sada, âhenk değil anlamı da destekleyen bu sesler zayıfladıkça mesaj da çok kere alınamıyor. Böylece tam bir iletişim gerçekleşmiyor, dolayısıyla birbirimizi yeteri kadar uyaramıyoruz, etkileyemiyoruz.

Günümüzün genci sabırsız, aceleci, hızlı, bir an evvel sonucu görme, sonucu alma telâşı içindedir. Etkili olmamak, mesajı hemen doğru olarak vermemek korkusu gençleri konuşurken adeta koşturuyor. Bu faktörlere bire bir konuşma esnasında sözü karşı tarafa kaptırmanın, söylemek zorunda olduklarının hepsini, söz sırası kendisinde iken tamamlayamamak telâşı yine frekansı yükselten bir etken oluyor. Böyle bir konuşmayı dinleyeni düşününüz, büyük bir ihtimalle mesajları tam ve doğru olarak alamıyordur. Alabildiği mesajlar da bölük pörçük oluyor ve tam bir iletişim kurulamıyor.

Diğer yandan konuşma hızı aynı zamanda bir enerji boşalımını sağlıyor, bir gerilimi gideriyor. Böyle bir konuşmada boşalan enerji karşı tarafı da doldurmuş, gerilime sürüklemiş olabiliyor. Şüphesiz ki hızlı konuşmanın âhengi zayıf oluyor. Böyle bir ton sinirleri de gerebilir. Konuşmada her zaman olumlu ya da olumsuz veyahut ılımlı bir potansiyel vardır. Mesajı net olmayan, kulağa hoş gelmeyen bir konuşma gerginlik yarattığı gibi mesajı tam olan ve kulağa hoş gelen bir konuşma insanı mutlu eder ve de rahatlatır. Tıpkı sanat eseri gibi. Bu bakımdan “Dil ve Düşünce”[i][*] ayrılmaz bir bütündür.

Türkçe’yi yetersiz bulanlar, Türkçe’de kelime türetme yollarını bilmeyenlerdir. Japonlar, Japonca’da ne kadar işlek ek varsa, ne kadar canlı kök varsa, onları tespit edip, öğrenimleri sırasında gençlere adeta ezberletmişlerdir. Anlaşılabileceği gibi işlek ekler ve canlı köklerle kelime türetmek gayet kolaydır. Meselâ, bizim Türkçe’mizdeki “-m” eki ile bir deneme yapalım: ak-ı-m / akım, seç-i-m / seçim, sür-ü-m / sürüm, iç-i-m / içim, iç-i-m-lik / içimlik gibi. Aynı denemeyi bir de “-ı,-i” ile yapalım: yap-ı / yapı, kap-ı / kapı, yaz-ı / yazı, gez-i / gezi, sez-i / sezi, çek-i / çeki gibi. Görüldüğü üzre fiil köklerinden “-m ve –ı, -i” yapım ekleriyle daha bir çok kelime türetmek mümkündür. Bu kelimeler, isim olan kelimelerdir. Bir dilde isimler çoğalmadıkça o dilde fikir ve düşünce üretmek de zor olur. Bir dilde fiiller çoksa o dili konuşanlar arasında daha çok hareket adamları, kahramanlar çıkar. Aksine isimler çoksa o dili konuşan ve yazanların arasından daha çok bilim ve fikir adamları çıkar. Hikâyeler daha çok fiillerle, düşünce yazıları ise isimlerle yazılır. Tasvirler, betimlemeler sıfatlarla, kulakta hoş sada bırakan şarkılar, ses zenginliği olan kelimelerle yapılır.

Kelime türetmeye İngilizce çok güzel bir örnektir. Bu dilde isimler genellikle hiç ek almadan yan yana getirilerek kelime türetilir. Bu yolla yapılan isim tamlamalarıyla yüzlerce, binlerce kavram karşılanmıştır. Hatta son zamanlarda Türkçe’de de İngilizce’nin tesiriyle iyelik ekleri atılarak bir çok yer adı yapılmıştır. Meselâ, top-kapı/ topkapı-sı, “-sı” iyelik eki atılmıştır.

Kelime türetirken kök ve ekin oluşturduğu yeni kelimenin ses yapısı kulakta kalacak şekilde zengin olmalı, akıcılığı olmalı. Bunlardan daha da önemlisi kökle işlek ek birleşince kökün anlamına yakın bir anlam oluşturmalı ve yeni kelimenin anlamı herkes tarafından hemen anlaşılabilmelidir. Kulakta kalmayı sağlayan ses yapısına bir örnek daha verelim. Hatırlanacağı üzere tarihte bir “Macar Sındığı” yoktur. Fakat bir “Sırp Sındığı” savaşı vardır. Çünkü, “Sırp” kelimesindeki “S” sesi “kırmak” anlamındaki “sınmak” kelimesinden alınmıştır. Başka savaşlarda da insanlar kırılmıştır ama o yerdeki kırılma ile yer adı birleşmemiştir. Demek ki kulakta iz bırakacak ses zenginliği, kelime türetmede önemli bir faktördür.

  * Prof. Dr. Ayhan Songar, “Dil ve Düşünce” adlı araştırması.

H62