dB 9. sayı / nisan 2001

Ana Sayfa + dB Yazılar Listesi + Künye  

 
Mümtaz Simalardan Mümtaz Soysal


Vahap Kabahasanoğlu
M.Ü. A.E.F. Öğretim Üyesi
 
dB ©

 

       Mümtaz  Soysal ‘ı yakından tanımıyorum. Fakat bu hiç önemli değil. Onu asıl kişiliği ile düşünceleriyle tanıyorum. Bir insan için önemli olan da bu olsa gerek. Hele bu  kişilik; toplumumuzda  çok azalan dürüstlük , mertlik, devlet ve milletperverlik, objektif geniş görüşlülük ve doğruluk ise; tanınması  hâtta bütün millet tarafından bilinmesi, özellikle üniversite  gençliği tarafından öğrenilmesi ve örnek alınması her türlü takdirin üstüne çıkar.

       Bu dergiyi yayına hazırlayan Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi  Resim Ana Sanat Dalı öğrencileri bu bilince ulşamış öğrenciler olacak ki bendenizin de bu yazıyı yazmama vesile oldular. Mümtaz Soysal için bir değil bir kaç yazı yazmam gerek. Zira onun  Türk kültürünün temel taşlarından biri hatta başta geleni olan Türk Dili için, Türkçe için zaman zaman yazdığı yazılar, eğitim fakültelerimizin  birinci sınıf programına alınan  ve bendenizin de okuttuğum “Yazılı Anlatım“ derslerinde  bana da destek olmuş ve olmaktadır.

       Sayın Soysal’ a daha doğrusu “Soysal“ ailesine duyduğum sempatinin ayrı bir sebebi daha vardır.  Sayın Mümtaz Soysal ‘ın ablası Sayın Selma Soysal , İstanbul  Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi  Matamatik Mühendisliği Bölümü ‘nde  kızımın hocası olmuştu.  Akademik kişiliğinden taviz vermeyen , objektivitesini yitirmeyen, doğruluk prensiplerinden asla ayrılmayan“ Soysal “ailesinin karakter çizgilerini kızımın anlattıklarından az çok biliyordum.

       Değerli gençler, bugün şöyle bir toplum yapısıyla karşı karşıya bulunuyoruz ki  bu yapıyı ayakta tutacak  çok güçlü çivilere ihtiyaç vardır.  Gerek siyasette olsun gerekse düşünce ve ahlaki hayatımızda olsun  Mümtaz hoca gibilerini arttırmak zorundayız. Gerek siyasette gerekse basında az da olsa henüz Mümtaz hocalara rastlıyoruz ama onları bir araya getiremiyoruz.  Bu koordinasyonu sağlayacak aktiviteyi ancak siz gençler  yaratabilirsiniz.  Gönül ister ki 1980 ‘lerden beri  gençliğin aktivitesini söndüren tutum gaflet ve dalâlete dönüşmeden bu aksiyon yurt çıkarlarından sapmadan bilimin ışığında yeni bir hamle ile başlasın…  Mümtaz hoca gibilerin bir araya getirilmesi ve güçlü sesler oluşturulması artık mukaddes bir görev olmuştur.  Ancak ne var ki bu aktiviteyi canlandırırken bölücü ve parçalayıcı çağrışımları olan eski düşünce kalıpları yerine milleti birleştirici ve bütünleştirici yeni düşünce kalıpları bulmak şarttır. Yaşadığımız hızlı değişim süreci içinde ayrı ayrı ortamlarda yetişmiş bu mümtaz simaları keşfedip yaklaştırmak hiç de zor değildir. Yeter ki kokuşan modernizmin bu değerlerimizi de yiyip bitirmekte olduğunu , gelişen dünya kültürü ile kontak halinde kendi kültür mozağimizi besleyerek bir arada mutlu yaşama bilincinden uzaklaşmakta olduğumuzu fark edelim. Aksi halde modernizm hastalığı bizi kollektif bilincimizden koparıp sadece tüketici vampirler haline getirecek.

Bir an evvel bu değerli şahsiyetlerle , çürüyen toplumumuzu yeniden bu kutsal topraklara çivilemeliyiz.

        Toplumumuzda yıpranmayan, erimeyen, erezyona uğramayan  hiç bir değer ve kavram kalmamıştır. Bin yıllık kültür tarihimizin oluşturduğu değerleri yeniden yükselen değerler haline getirmek zorundayız.  Yoksa yozlaşan insan  maddi-manevi her şeyini büyük ihtiraslar yutmaya devam edecektir. Bu ihtiras silindirinin önüne ancak Mümtaz Soysal ‘ları örnek alacak gençler çıkabilir. Şüphesiz bu devrin böyle bir genci olmak oldukça zordur. Çünki kendisine ufuk gösterecekleri de uykudan uyandırmak ve ısıtmak mecburiyetindedir. Onlar ki bu ülkede kaçıncı kez susturulmuştu. 1960 ‘ Taksim Meydanı ‘nın ortasında  The Marmara Oteli ‘nin yüksekliğinde dikilen kasaturayı hiç unutmam. O dönemin medyası, Demoklesin kılıcının burada ne işi var , diyememişti. Şairin : “Bir diyarda almazsa herkes irfan hakkını , / Her çekilen hançerin boş kalacaktır kını.“ mısralarında dile getirdiği gibi gerçekten bu kılıç 1980 ‘ de yeniden çekilmek zorunda kalındı . 1960 ‘ ta 147 öğretim üyesi üniversitelerden atılmıştı. Bu defa öğretim üyeleri , kendi akademik arkadaşlarından oluşturulan bir makanizma aracılığıyla tasfiye edildi ve edilmeğe devam ediyor.

            Bilimsel bakışın dışında kalabilecek hiç bir alanın bulunmadığı çağımızda işin asıl acı tarafı , üniversiteden gelip hükümetin başına geçen bir prof. Muhteremenin, düşünen kafaların başı üzerine , seslerini tekrar ve tamamen kısmak için asılı duran kılıç gibi bir genelgeyi, demokrasi adına bizzat kaleme alması olmuştur.