ders BELGELİĞİ çalışmaları

Ana Sayfa + H62 Bağlantıları

Yunus Güneş: "Exlibrislerim"

 

        Kitaplarımız, hangi türden olursa olsun, bilgi kaynağı olmakla birlikte birer estetik nesne olarak yaşamımızda yer alırlar. Cisimsel yapıları, değer taşıyan yüzeyleriyle hep yakın mesafede karşımıza çıkan kitaplarımızı, bakarak, dokunarak, kokusunu duyumsayarak kullanırız. Çantamızda, koltuğumuzda ve ellerimizde gezdirdiğimiz kitaplarımız elbette ki temizlik, hoşluk, saygıdeğerlik, sevimlilik ... gibi estetik değerler taşımalıdır. Böyle değerler, kitapla birlikte ortaya çıktığında, onunla ilişkide olduğumuz yaşam ortamımız daha yüksek bir kaliteye erişir. Ben, kitabı her haliyle ve kapsamıyla sanat eseri olarak düşünürüm.

        Bir kitabın kime ait olduğu, hak ve sorumluluk bakımından önemlidir. Kişi ve kurumlar, bu nedenle kitapların bir yerine iz, işaret, yazı koyar, bazen numara, tarih gibi eklemeler bile yaparlar. Özel istekle kitabı edinmişlerce eklenen bu bilgiler, gereklilikten dolayıdır. Ancak böyle eklemeler, kitabın özgünlüğünü bozmadan ona tamamlayıcı, hatta değer artırıcı öğeler olarak katılmalıdır.

        Kitap mülkiyetini belirlemenin en iyi yolu, ona bir etiket koymaktır. Bu etiket, kitabın ön ya da arka kapağında uygun bir yere yapıştırma veya iliştirmekle olur. Böyle etikete bilindiği gibi "Exlibris" denir. Exlibriste, kitap sahibinin adı, varsa tanınmış simgesi ve "exlibris" sözcüğü ya da bu anlamda bir söz yer alır. Mutlaka yer alması gerekli bu yazı ve varsa işaretin dışında resim, uygun bir söz, kitaplıkta kitabın sıra numarası, yeri, istenirse süsleyici elemanlar, kitabı edinme tarihi, yeri ve kaynağı gibi öğeler yer alabilir. Exlibrisi tasarlayan sanatçının imzası, simgesi, baskı tarihi, baskı tekniği işareti, basım sıra düzenindeki üretim numarası gibi bilgiler yer alabilir. Ama exlibriste en yalın kapsamda mutlaka kitabın sahibi (yazarı değil) ve "exlibris" ya da yerine ".........nın kitaplığı", "..........nın kitaplığından" anlamında bir söz yazılmalıdır.

        Kitaplıklarda kitapların bazıları için özel exlibrisler kullanılabileceği gibi, kitaplığın bütün kitapları için eşit büyüklükte, tek tip veya bir tip exlibrisin farklı boyutlarda ve renklerde basılanları kullanılabilir. Böylece exlibrislenmiş bir kitaba veya kitapları exlibrislenmiş bir kitaplığa özellik kazandırılmış olur.

        Bir gerekliliği karşılayan kitap etiketi exlibris, sanat eseri olarak tasarlanır. Tasarım sürecinde kitap veya kitaplık sahibinin özel istekleri dikkate alınabilir.

        Exlibrisin bugünkü anlamda ilk defa 15. yüzyılda Almanya'da Branderburg aile kütüphanesinin kitaplarında ve o dönemde başka özel bir kitaplıkta kullanıldığını Prof. Hasip Pektaş'tan öğrendim*. 16. yüzyılın ünlü ressamlarından Albrect Dürer'in, 20. yüzyıl sanatçıları Paul Klee, Kathe Kollwitz, Alberto Giacometti, Oscar Kokoschka'nın tasarladığı ve bastığı exlibrisler vardır. Günümüzde resim yapılan her yerde pek çok sanatçı exlibris yapmakta ve sayısız kitaplıkta exlibrisler kullanılmaktadır. Artık exlibris sergileri açılmakta ve koleksiyonculuğu bile yapılmaktadır.

        Günümüzde exlibrisin fiziksel boyut üst sınırları ve kapsaması gerekli bilgilerin uluslararası kurullarda belirleniyor. (Exlibrisin büyüklük üst sınırı 13x13 cm. Olarak belirlenmiştir) Exlibrisle ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşlar, müzeler, uzmanlaşmış sanatçılar vardır. Yarışmaları düzenlenmektedir. Yarışma şartnamelerine bakıldığında, büyüklükleri, kapsam zorunluğu bilgileri, teknikleri ve simgeleri, konusu, basılacak kâğıt özelliği gibi kimi zorunluluklara kimi de bağlayıcı olmayan önerilere rastlanıyor.

        Benim exlibrislerime gelince: ...Çoktandı kitap koleksiyonum için kullanmayı düşündüğüm bir seri exlibrisim olmalıydı. Büyük küçük... Büyük yapılı kitaplarım için büyük, küçükler için de küçük boyutta exlibrisler kullanacaktım. Bir exlibrisi çeşitli boyutlarda da kullanabilecektim.

        Bir kaç exlibrisi tasarlama ve geleneksel Özgün Baskı teknikleriyle çoğaltma deneyimim vardı. Uzmanı olduğum Özgün Baskı Resim tekniklerinden Yüksek baskılardan birini veya ikisini bir arada kullanmayı düşünürken  Hacettepe Üniversitesi ve Ankara Exlibris  Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri 1. Uluslararası Exlibris Yarışması'ndan haberim oldu. Rastlantı sonucu karşılaştığım bu haberi değerlendirerek işe başladım.

        İstanbul dışında bir kasabada kendimle baş başa olarak arayışlar içinde oldum. Tam da uygun bir çalışma ortamındaydım. Kitaplığıma hak ve sorumluluk bilgisi koymak, bir kişilik kazandırmak gayretiyle kendimi yeni baştan gözden geçirerek, beni diğerinden ayırt eden  nedenleri kullanarak çizdim boyadım, ayıkladım, seçtim. Onlarca tasarıdan sonra baskı kalıpları hazırlama ve deneme baskılar ............ yine ayıklamalar, seçişler, bu büyük, o küçük ... Pek çok exlibris ürettim.

      

        Şunu hemen eklemeliyim ki, exlibrisimdeki resimsel anlatımlarımın ortaklaşa özelliklerine uygun yazı tipi de geliştirdim. Rakamlar dahil A'dan Z'ye bir yazı tipinde bulunacak bütün harf ve işaretleri şekillendirdim. Bu yazı tipi, konuları farklı olan exlibrisimdeki biçimsel birliği destekleyecekti. Buna da yaptım.

        Haftalar süren tasarlama ve uygulama sürecinden sonra bir seri exlibris yaptım ve çoğalttım. Bunların içinden 10 çeşidini seçip 3'er örneğini sözünü ettiğim yarımaya gönderdim. Böylece kitaplığım için tasarlayıp çoğalttığım  exlibrislerimden bir demeti uluslararası bir jürinin görüşüne sunmuş oldum.
 

        Bir zaman geçtikten sonra, yarışma sonucunu öğrendiğimde işimi başardığımı bir kere daha anladım. İçlerinden biri (Başak Tutan Hatti Tanrılı) Jüri Onur Ödülü almış, 2'si yayımlanan katologda yer almış, 5'i de sergilenmeye değer bulunup bazı büyük şehirlerde ve belki başka ülkelerde sergilenecekmiş. Resim yapan 44 ülkeden 1171 sanatçının katıldığı 4247 exlibrisin gönderildiği bu yarışma sonuç sergisi, ödül töreninden sonra Ankara Resim Heykel Müzesi'nde sergilendikten başka şimde de İstanbu'da askıdadır. Bu sergi, İzmir, Adana, Eskişehir, ve Van'da belirlenen zamanlarda açılacak.

Yunus GÜNEŞ, 11 Ocak 2003

 

 

 

 


-----Original Message-----
From: Hasip Pektaş [
mailto: hasipp@ttnet.net.tr]
Sent: Wednesday, February 11, 2004 11:03 PM
To: avni@marmara.edu.tr
Subject: Re: Yunus Güneş: "Exlibrislerim"

Sevgili Avni Bey,

Exlibris ilginiz için teşekkür ederim. Özellikle Yunus Bey'in çalışmalarını yayımlamanız hoşuma gitti. Kutlarım. Başarılar dilerim.
Sevgiler.
Hasip Pektas
----------------------------------------------------------
Prof. Hasip Pektaş
H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı
06532 Beytepe - Ankara
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~hpektas/
http://www.aed.org.tr/

 

Yunus Güneş'le söyleşi

Sibel Tuğal - Haziran 2007
Akademist - Sanat Eğitimi Özel Sayısı

Türkiye'de baskı resim, exlibris gibi çeşitli alanlardaki özgün çalışmalarıyla tanınan Yunus Güneş'le sözlü kültürün birer parçası olan halk hikâyelerinin, gelenek içindeki yeri, sanatçı kimliğin oluşturulması ve Türkiye'de sanat eğitiminin niteliği üzerine konuştuk.

Halk hikâyeleri ve halk kültürünün Türk sanat tarihi içindeki yerine ilişkin görüşlerinizi alabilir miyiz?

Sözlü kültürün birer parçası olan halk hikâyeleri, geleneğin içinde yaratılıp, dilden dile geliştirilip dönüştürülmüş, incelikli bir şekilde ders veren sembolik anlatımlardır. Bir halk hikâyesini her okuduğumda veya dinlediğimde, öğrenilecek bir şey keşfeder, bu anlatıların nasıl kurgulandıklarına ve ne söylediğine bir kez daha bakar dersler çıkarırım. Geleneğin bir parçası olan halk hikâyeleri, boşuna söylenmiş ya da vakit geçirmeye yarayan sahte kurmacalar değildir. Bu eserler, sahihlikleri ve içtenlikli anlatımları ile öne çıkarlar.

 

İçinde baskı teknikleriyle oluşturulmuş resimlerin yer aldığı halk hikâyeleri kitapları üzerine çalışmalarınız bulunuyor; bu konuda neler yaptığınızı anlatır mısınız?

Özellikle, 19. yüzyılın sonlarına doğru ve 20. yüzyıl başlarında taş baskı tekniği ile basılmış, içinde resimlerin yer aldığı halk hikâyesi kitaplarının benim için ayrı bir yeri vardır. Bugün de kitaplığımın en özel yerini onlara ayırdım. Bu yapıtları geçmişte de incelemeye çalıştım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans tezimi hazırlarken, onlara daha yakından bakma fırsatı buldum. Bu kitaplar, zaman içinde gözden uzak atölyelerde üretilip halk arasına yayılmıştır. Taş baskı tekniği de bu iş için iyi bir olanak sağlamıştır.

Resimli halk hikâyeleri kitaplarında, halk içtenliğinin duru anlatımının, okunaklı bir yazıyla ilk kez kayda geçtiği görülür. Yazanların ve okuyucusunun da halktan insanlar olduğunu söyleyebiliriz. Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Elif ile Mahmut, Varaka ile Gülşah, bugün de en bilinen halk hikâyeleridir. Bir de bu kitaplardaki anlatımlara aynı içtenlikle eşlik eden ve hikâye kahramanlarını ya da bazı kültürel motifleri konu alan taş baskı duvar levhaları, cam altı resimleri ve haritaya benzer şemalar bulunduğundan söz etmek gerekir. Bunlar arasında Rüstem Zal, Ah Mine'l-Âşk, Nazarlık, Şahmaran, Hazreti Ali'nin Devesi, Nuh'un Gemisi, Süveyş Kanalı, Çanakkale Boğazı, Anadolu ve Rumeli Hisarı, Müflis Tüccar, Kuğular, Bahar Dalı gibi eserleri sayabiliriz. Buna benzer görsel malzemeler, insanların evlerinde ve duvarlarında görülmüştür. Kahvehanelere, aşevlerine, hanlara ve benzer mekânlara asılmıştır. Halkın kendisi için yaptığı ve doğal bir sürecin ürünü olan bu işleri, sanat tarihi açısından da çok önemli buluyorum.

 

Halk hikâyeleri ve gelenek ilişkisi üzerine görüşlerinizi alabilir miyiz?

Halk hikâyeleri kitaplarını, ırmak kenarlarındaki çakıl taşlarına benzetirim. Gelenek içinde uzun bir süreçten çıkıp doğal akışı içinde günümüze gelirlerken biçim kazanıp dönüşmüşler, geleceğe akan kültür ırmağı içinde şekil kazanmışlardır. Ben, toplumumuzda yaşayan her bireyin yapı harcında, bu çakıl taşlarının veya onların kum tanelerinin bulunduğuna inanıyorum. Döneme ait taş baskı halk hikâyelerindeki açık seçik anlatım, derin bir düşüncenin bile yalın bir dille ifade edilebileceğini, kuru bir gerçeklikten çıkarılıp öznel bir beğeniyle yeniden şekil verilebileceğini göstermektedirler. Her şeyden önce içtenlikleri, okurken ya da dinlerken beni hep heyecanlandırmış ve düşündürmüştür.

 

Yazarlarının ve okur kitlesinin de yine halktan kişiler olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kalıplara bakıldığında, bunları hazırlayan, yazan ve çizen sanatçının çoğunlukla aynı kişi olduğu anlaşılır. Taş baskı hikâyelerinin anlatıcısının adı ise kitaplarda genellikle yer almaz. Zaten adı geçse bile gerçekliğinden kuşku duyulmalıdır. Bu eserlerde canlı, kendisini bütün temizliğiyle duyumsatan insan öznelliği saklı durmaktadır. Kitapların her sayfasından yansıyan içtenlik, dışa vurarak sanatsal nitelik kazanmıştır. Buna eklenen başka değerler de eserlerin her sayfasının -ya da bu bir levha ise her levhasının- sanatsal değerini yükseltmiştir. Bu açıdan da çeşitli başarılara imza atıldığını görüyoruz.

 

Halk hikâyeleri ve halk kültüründen yola çıkarak sanatçı bir kimlik nasıl oluşturulur?

Ben halk hikâyelerinden, sayfalarındaki resimlerden, hikâyelerin kahramanlarından, başka kültürel motifleri konu alan ve bu anlayışla yapılmış duvar resimlerinden aldığım coşkuyu, dağ doruklarından, ağaçların tepe noktalarından, nehirlerin akışından, herhangi bir insanın gülümsemesinden ve aklın gösterdiği bir başarıdan da duyarım. Çünkü birey olarak yapı harcımda, başka değerlerle birlikte bunlardan izler taşıdığıma inanırım.

Sanat alanında bir kimlik oluşturma meselesine gelirsek öğrencilik işlerim bir yana, daha sonra yaptığım çalışmaların, beni daha iyi temsil ettiğini düşünüyorum. Bu çalışmalar, bütünüyle beni yansıtırken gelişimimin basamaklarını da gösterirler. “Zeynelli Albümü” adını verdiğim büyük boy ağaç baskılarım ve bazı gravür ve taş baskılarım, doğup büyüdüğüm Zeynelli Köyü'nü ve oradaki yaşam biçimlerini anlatır. “Masallar” ise ayrı bir seri çalışmamdır. “ İstanbul Resim Notları”mın çoğu da şehrin sokaklarında yürürken durup çizdiğim, kroki perspektiflerden oluşur. Bu çalışmaların yer aldığı birkaç sergi açtım.

Son yıllarda çoğunlukla Eski Anadolu kültürleri ve Hitit kültürü temasını ağaç baskı tekniğiyle işliyorum. Amacım uluslararası bazı etkinliklerde coğrafyamızın kültürlerinden esintiler sunmak. Bu konuda okumaya devam ediyorum. Süreç içerisinde bazı baskı resimler ve onlarca ekslibris ortaya çıktı ve sanat çevresinde de ilgi gördü. Bunların tümünü ortaya koyarken hep yaşamı izledim, okudum, tartıştım, sorguladım. En önemlisi de istekle ve içtenlikle bütün duyargalarımı açık tutmaya çalıştım. Bir bütün olarak bakıldığında bunların hepsi beni oluşturan, kimliğimi yansıtan ögelerdir. Bütün bu arayışlar sonucunda, kendiliğinden bir kimliğe yönelme durumu söz konusudur.

Bana göre sanatçı kimlik, bireyin toplam kimliğinin özüdür. Sanatçı adayının kimliği, ancak kendisiyle yüzleşmesi hâlinde doğabilir. Bu, her alan için geçerlidir; kendisiyle yüzleşmeyen kimsenin özgün bir kimlik oluşturabileceğine inanmıyorum.

 

Sanat eğitiminde perspektif kavramının önemini açıklar mısınız?

Bilindiği gibi perspektifi anlam olarak en çok “bakış” sözcüğü karşılar. Bu, organımız olan göz veya akıl gözümüzle, bulunulan noktadan mekâna, zamana ve olaylara bakış anlamına gelir. Perspektifin en kapsayıcı tanımı böyle yapılabilir diye düşünüyorum. Mekanın ve mekanda düzlemin sorunları, nokta, doğru, düzlem ve hacim elemanlarıyla ele alınıp çözüldüğüne göre, bu ögelerle kurulan perspektif şöyle tanımlanabilir: Konunun yapısının görüldüğü gibi, ölçülü veya mantıklı olarak, boyutları duyumsatılarak bir düzlemde gösterilmesidir. Konu, sistematik ve temel olarak iki bakış ile ele alınabilir; birincisi, göz organıyla bakış, diğeri de akıl gözüyle.

Birinci tür bakış olarak perspektif, bir konunun, belli bir uzaklıktan gözün gördüğüne benzer bir biçimdeki görüntüsünün elde edilmesidir. Bu tür perspektif, fotografik görüntüye benzer. Fotografik perspektifler, noktaya göre izdüşüm yöntemiyle, onun kısa yol uygulamalarıyla, geometrik yollarla elde edilir ve geliştirilir. Sonuçta tasarlanan konu, gözün algıladığı biçimde bir izlenim verir.

 

Bu perspektif, öğrenciye nasıl kazandırılıyor?

Görsel sanatlar alanının her dalında eğitim verilirken, bir altyapı bilgisi olarak öğrenciye fotografik perspektifin bilgisi kazandırılır. Bu bilgi, seyirciye göre konunun uzaydaki bütün duruş şekillerini ve zamana bağlı olarak gün ışığı ile yapay ışık kaynağı altında gölgelerinin şeklini bulma becerisini öğretmeyi amaçlar. Ayrıca bu kapsamda perspektifte gerçek büyüklükleri bulma yönteminin bilgisi verilir ve renk sorunları hakkında da yine aynı şekilde öğrenci bilgi sahibi olur. Fotografik perspektifin çizgisel kuruluş sorunları, sistematik bilgiyle, ton ve renk sorunları da sezgiyle çözülür. Ölçülü veya çalakalem uygulamalarla da yapılan bu tür perspektif, bazı bilgi kaynaklarında “artistik perspektif”, “konik perspektif”, “mimari perspektif”, “merkezi izdüşüm” gibi başlıklarla da adlandırılabilmektedir.

Perspektifin ikinci türü de konunun kendi varlık gerçeğine uygun olarak, sonsuzdan bakıldığı biçimde, bir düzlem üzerinde elde edilen paralel izdüşümdür. Bu da sistematik bir görme, gösterme biçimidir ve kolay uygulanabilen bir yöntemdir. Güzel sanatlar alanında ise bazı nedenlere bağlı olarak kullanılır. Bu tür perspektifte konunun büyüklük bilgisi, resim içinde gösterilebilir; başka resimsel anlatımlara eşlik edebilir. Uluslararası standartlara göre belirli uygulama biçimleri vardır ve “endüstriyel perspektifler”, “paralel izdüşümle perspektifler” şeklinde adlandırılırlar.

Görsel sanatlar alanı, şekil verme ve şekil bulma alanı olduğuna göre, konunun ölçüyle veya mantıkla bir düzlem üzerinde var olan boyutlarıyla gösterilme teknikleri, tasarlama, konuyu geliştirme bakımından yaşamsal önem taşır. Perspektif bilgisi, bu nedenle önemlidir. Bu bilgi, geometrik şekiller aracılığıyla serbest formlara varmak üzere, basitten karmaşığa, yakından uzağa ve bilinenden bilinmeyene varma ilkeleriyle verilir. Perspektif bilgisi, geometrik şekillere ilişkin temel bilgiler, merkezî ve paralel izdüşüm, simetri bulma, ışığın yayılması, yansıma prensipleri ve coğrafyaya ilişkin bilgilerden oluşur. Bu alanların bilgilerinin sezgiyle birleşerek yaratıcı etkinlik içinde uygulanması gerektiği söylenebilir.

 

Sanat eğitimi için aday olan kişilerden beklediğiniz temel kriterler nelerdir? Eğitimle sanatçı ve öğrenci arasında nasıl bir ilişki kurmayı hedefliyorsunuz?

Sanat eğitimi almak için aday olan kimselerin öncelikle sanata ilgilerinin olması beklenir. Bunun yanı sıra sanat alanında uygulanabilir metotları görüp incelemeleri, alanla ilgili sorunları tanımaları da önemlidir. Sanatçı adayı, var olan koşullarda en gerçekçi seçimi yapabilmelidir. Yapıcı, yaratıcı, buluşçu bir kişilik kazanmış olmalı ve bu yolda sürekli çaba göstermelidir.

Programlı çalışmayı bir yaşam tarzı hâline getirmiş, hedeflerini planlayabilen kişilerin daha başarılı olmaları söz konusu. Bu nedenle bir öğrenci, çalışma programlarının sonucunu iyi tanımlayabilmelidir. Ayrıca gerektiğinde teknolojinin ve kültürel yaşamın kazanımlarından da yararlanmalıdırlar. Yani, yaşamın bütün gelişmelerini bütünlük içinde, kavrayıcı bir bakışla izlemeleri, gelişmeleri yakından takip etmeleri sanat alanında bu kişilerin gelecekleri için önemlidir.

Yetiştirilecek sanatçı adaylarının üretimlerini daha verimli kılmak ve kendilerini geliştirmeleri noktalarında neler yapmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?

Sanat eğitimi alan öğrencilerin, okul içi etkinliklerle yetinmeyip yeni kanallar bularak toplumun kültürel yaşamına katkıda bulunmaları gerektiğini düşünüyorum. Ben başka eğitim kurumlarıyla, müze ve galerilerle kurulacak ilişkilerin önemine inanıyorum. Bunun yanı sıra öğrenci, alanıyla ilgili konferans, sergi, seminer, sempozyum gibi etkinlikleri izleyebilmeli ve hatta olanakları ölçüsünde bu oluşumların içinde yer almalıdır. Ayrıca her ders yılı sonunda çalışma programlarını gözden geçirerek kendilerini geliştirmek üzere değişiklikler yapmalarını öneririm. Bu noktada yetenekli ve istekli öğrencilere, ilgileri doğrultusunda yardımcı olunması gerekiyor.

 

Gerçek ve özgün bir sanatçı olma yolunda onları farklılaştıracak ne gibi kriterlere sahip olmalıları gerekiyor?

Sanat eğitimi alacak öğrenci, öncelikle bu konuda istekli olmalıdır. İnsanlığa, ülkesine, ailesine ve birey olarak kendi geleceğine karşı sorumluluk duygusu taşımalıdır. Sanatı gerekli görmeli, sanatın bir duyma, düşünme biçimi olduğunu, değer üretme ve etki yaratma alanı olduğunu bilmelidir. Sanatın sorunlarını anlamada, onları çözmede ve sanatsal anlatımını bulmada olanca gücünü ve sunulan olanakları kullanabilmelidir. Bu, özgünlük ve sanatçı kimliği oluşturma açısından da önemlidir. Ayrıca eğitimin yaşam içindeki önemini kavramalı, öğrenmenin yaşam boyu sürecek bir olgu olduğunu anlaması gerekir. Araştırmayı ilke edinmek bu noktada önem kazanıyor. Bugün, inceleyen, sorgulayan, seçen, deneyen bireylere ihtiyaç duyuluyor. Öğrenci, buna uygun olarak alanıyla ilgili olarak geçmişin bütün kazanımlarından yararlanmaya çalışmalıdır. İş başarmada çeşitli düzeylerde amaçlar belirleyip onlara ulaşmak için gücünü, zamanını etkili biçimde kullanabilmelidir. Gerektiğinde başkalarıyla işbirliği yaparak yardımlaşmalı, yüksek amaçlar için güç birliği sağlamalıdır. Sonuç olarak toplumsal değerlere saygılı, kendine güvenen, iyi bir sanatçı adayı olabilmelidir.


"Aklımızın gözü..."
... "doğru" ve "gerçekçi resimler", birbirinden farklı,  her biri tutarlı ve kendi kurallarınca ortaya çıkar... yazının devamı için>>> bkz.
Yunus Güneş
dB ©

Resimler Yunus Güneş'ten yazılı izin almak şartıyla yayınlarda kullanılabilir.
Bu sayfada yer alan numaralandırılmış baskılar H62 koleksiyonudur.

Bu sayfa 10 ŞUBAT 2004'de kurulmuş,
Son değişiklik tarihi 22 Ocak 2017