Halk hikâyeleri ve
halk kültürünün Türk sanat tarihi içindeki yerine ilişkin
görüşlerinizi alabilir miyiz?
Sözlü kültürün birer parçası
olan halk hikâyeleri, geleneğin içinde yaratılıp, dilden
dile geliştirilip dönüştürülmüş, incelikli bir şekilde ders
veren sembolik anlatımlardır. Bir halk hikâyesini her
okuduğumda veya dinlediğimde, öğrenilecek bir şey keşfeder,
bu anlatıların nasıl kurgulandıklarına ve ne söylediğine bir
kez daha bakar dersler çıkarırım. Geleneğin bir parçası olan
halk hikâyeleri, boşuna söylenmiş ya da vakit geçirmeye
yarayan sahte kurmacalar değildir. Bu eserler, sahihlikleri
ve içtenlikli anlatımları ile öne çıkarlar.
İçinde baskı
teknikleriyle oluşturulmuş resimlerin yer aldığı halk
hikâyeleri kitapları üzerine çalışmalarınız bulunuyor; bu
konuda neler yaptığınızı anlatır mısınız?
Özellikle, 19. yüzyılın
sonlarına doğru ve 20. yüzyıl başlarında taş baskı tekniği
ile basılmış, içinde resimlerin yer aldığı halk hikâyesi
kitaplarının benim için ayrı bir yeri vardır. Bugün de
kitaplığımın en özel yerini onlara ayırdım. Bu yapıtları
geçmişte de incelemeye çalıştım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans
tezimi hazırlarken, onlara daha yakından bakma fırsatı
buldum. Bu kitaplar, zaman içinde gözden uzak atölyelerde
üretilip halk arasına yayılmıştır. Taş baskı tekniği de bu
iş için iyi bir olanak sağlamıştır.
Resimli halk hikâyeleri
kitaplarında, halk içtenliğinin duru anlatımının, okunaklı
bir yazıyla ilk kez kayda geçtiği görülür. Yazanların ve
okuyucusunun da halktan insanlar olduğunu söyleyebiliriz.
Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Elif ile
Mahmut, Varaka ile Gülşah, bugün de en bilinen halk
hikâyeleridir. Bir de bu kitaplardaki anlatımlara aynı
içtenlikle eşlik eden ve hikâye kahramanlarını ya da bazı
kültürel motifleri konu alan taş baskı duvar levhaları, cam
altı resimleri ve haritaya benzer şemalar bulunduğundan söz
etmek gerekir. Bunlar arasında Rüstem Zal, Ah Mine'l-Âşk,
Nazarlık, Şahmaran, Hazreti Ali'nin Devesi, Nuh'un Gemisi,
Süveyş Kanalı, Çanakkale Boğazı, Anadolu ve Rumeli Hisarı,
Müflis Tüccar, Kuğular, Bahar Dalı gibi eserleri
sayabiliriz. Buna benzer görsel malzemeler, insanların
evlerinde ve duvarlarında görülmüştür. Kahvehanelere,
aşevlerine, hanlara ve benzer mekânlara asılmıştır. Halkın
kendisi için yaptığı ve doğal bir sürecin ürünü olan bu
işleri, sanat tarihi açısından da çok önemli buluyorum.
Halk hikâyeleri ve
gelenek ilişkisi üzerine görüşlerinizi alabilir miyiz?
Halk hikâyeleri kitaplarını,
ırmak kenarlarındaki çakıl taşlarına benzetirim. Gelenek
içinde uzun bir süreçten çıkıp doğal akışı içinde günümüze
gelirlerken biçim kazanıp dönüşmüşler, geleceğe akan kültür
ırmağı içinde şekil kazanmışlardır. Ben, toplumumuzda
yaşayan her bireyin yapı harcında, bu çakıl taşlarının veya
onların kum tanelerinin bulunduğuna inanıyorum. Döneme ait
taş baskı halk hikâyelerindeki açık seçik anlatım, derin bir
düşüncenin bile yalın bir dille ifade edilebileceğini, kuru
bir gerçeklikten çıkarılıp öznel bir beğeniyle yeniden şekil
verilebileceğini göstermektedirler. Her şeyden önce
içtenlikleri, okurken ya da dinlerken beni hep
heyecanlandırmış ve düşündürmüştür.
Yazarlarının ve okur
kitlesinin de yine halktan kişiler olduğunu söyleyebilir
miyiz?
Kalıplara bakıldığında,
bunları hazırlayan, yazan ve çizen sanatçının çoğunlukla
aynı kişi olduğu anlaşılır. Taş baskı hikâyelerinin
anlatıcısının adı ise kitaplarda genellikle yer almaz. Zaten
adı geçse bile gerçekliğinden kuşku duyulmalıdır. Bu
eserlerde canlı, kendisini bütün temizliğiyle duyumsatan
insan öznelliği saklı durmaktadır. Kitapların her
sayfasından yansıyan içtenlik, dışa vurarak sanatsal nitelik
kazanmıştır. Buna eklenen başka değerler de eserlerin her
sayfasının -ya da bu bir levha ise her levhasının- sanatsal
değerini yükseltmiştir. Bu açıdan da çeşitli başarılara imza
atıldığını görüyoruz.
Halk hikâyeleri ve
halk kültüründen yola çıkarak sanatçı bir kimlik nasıl
oluşturulur?
Ben halk hikâyelerinden,
sayfalarındaki resimlerden, hikâyelerin kahramanlarından,
başka kültürel motifleri konu alan ve bu anlayışla yapılmış
duvar resimlerinden aldığım coşkuyu, dağ doruklarından,
ağaçların tepe noktalarından, nehirlerin akışından, herhangi
bir insanın gülümsemesinden ve aklın gösterdiği bir
başarıdan da duyarım. Çünkü birey olarak yapı harcımda,
başka değerlerle birlikte bunlardan izler taşıdığıma
inanırım.
Sanat alanında bir kimlik
oluşturma meselesine gelirsek öğrencilik işlerim bir yana,
daha sonra yaptığım çalışmaların, beni daha iyi temsil
ettiğini düşünüyorum. Bu çalışmalar, bütünüyle beni
yansıtırken gelişimimin basamaklarını da gösterirler.
“Zeynelli Albümü” adını verdiğim büyük boy ağaç baskılarım
ve bazı gravür ve taş baskılarım, doğup büyüdüğüm Zeynelli
Köyü'nü ve oradaki yaşam biçimlerini anlatır. “Masallar” ise
ayrı bir seri çalışmamdır. “ İstanbul Resim Notları”mın çoğu
da şehrin sokaklarında yürürken durup çizdiğim, kroki
perspektiflerden oluşur. Bu çalışmaların yer aldığı birkaç
sergi açtım.
Son yıllarda çoğunlukla Eski
Anadolu kültürleri ve Hitit kültürü temasını ağaç baskı
tekniğiyle işliyorum. Amacım uluslararası bazı etkinliklerde
coğrafyamızın kültürlerinden esintiler sunmak. Bu konuda
okumaya devam ediyorum. Süreç içerisinde bazı baskı resimler
ve onlarca ekslibris ortaya çıktı ve sanat çevresinde de
ilgi gördü. Bunların tümünü ortaya koyarken hep yaşamı
izledim, okudum, tartıştım, sorguladım. En önemlisi de
istekle ve içtenlikle bütün duyargalarımı açık tutmaya
çalıştım. Bir bütün olarak bakıldığında bunların hepsi beni
oluşturan, kimliğimi yansıtan ögelerdir. Bütün bu arayışlar
sonucunda, kendiliğinden bir kimliğe yönelme durumu söz
konusudur.
Bana göre sanatçı kimlik,
bireyin toplam kimliğinin özüdür. Sanatçı adayının kimliği,
ancak kendisiyle yüzleşmesi hâlinde doğabilir. Bu, her alan
için geçerlidir; kendisiyle yüzleşmeyen kimsenin özgün bir
kimlik oluşturabileceğine inanmıyorum.
Sanat eğitiminde
perspektif kavramının önemini açıklar mısınız?
Bilindiği gibi perspektifi
anlam olarak en çok “bakış” sözcüğü karşılar. Bu, organımız
olan göz veya akıl gözümüzle, bulunulan noktadan mekâna,
zamana ve olaylara bakış anlamına gelir. Perspektifin en
kapsayıcı tanımı böyle yapılabilir diye düşünüyorum. Mekanın
ve mekanda düzlemin sorunları, nokta, doğru, düzlem ve hacim
elemanlarıyla ele alınıp çözüldüğüne göre, bu ögelerle
kurulan perspektif şöyle tanımlanabilir: Konunun yapısının
görüldüğü gibi, ölçülü veya mantıklı olarak, boyutları
duyumsatılarak bir düzlemde gösterilmesidir. Konu,
sistematik ve temel olarak iki bakış ile ele alınabilir;
birincisi, göz organıyla bakış, diğeri de akıl gözüyle.
Birinci tür bakış olarak
perspektif, bir konunun, belli bir uzaklıktan gözün
gördüğüne benzer bir biçimdeki görüntüsünün elde
edilmesidir. Bu tür perspektif, fotografik görüntüye benzer.
Fotografik perspektifler, noktaya göre izdüşüm yöntemiyle,
onun kısa yol uygulamalarıyla, geometrik yollarla elde
edilir ve geliştirilir. Sonuçta tasarlanan konu, gözün
algıladığı biçimde bir izlenim verir.
Bu perspektif,
öğrenciye nasıl kazandırılıyor?
Görsel sanatlar alanının her
dalında eğitim verilirken, bir altyapı bilgisi olarak
öğrenciye fotografik perspektifin bilgisi kazandırılır. Bu
bilgi, seyirciye göre konunun uzaydaki bütün duruş
şekillerini ve zamana bağlı olarak gün ışığı ile yapay ışık
kaynağı altında gölgelerinin şeklini bulma becerisini
öğretmeyi amaçlar. Ayrıca bu kapsamda perspektifte gerçek
büyüklükleri bulma yönteminin bilgisi verilir ve renk
sorunları hakkında da yine aynı şekilde öğrenci bilgi sahibi
olur. Fotografik perspektifin çizgisel kuruluş sorunları,
sistematik bilgiyle, ton ve renk sorunları da sezgiyle
çözülür. Ölçülü veya çalakalem uygulamalarla da yapılan bu
tür perspektif, bazı bilgi kaynaklarında “artistik
perspektif”, “konik perspektif”, “mimari perspektif”,
“merkezi izdüşüm” gibi başlıklarla da
adlandırılabilmektedir.
Perspektifin ikinci türü de
konunun kendi varlık gerçeğine uygun olarak, sonsuzdan
bakıldığı biçimde, bir düzlem üzerinde elde edilen paralel
izdüşümdür. Bu da sistematik bir görme, gösterme biçimidir
ve kolay uygulanabilen bir yöntemdir. Güzel sanatlar
alanında ise bazı nedenlere bağlı olarak kullanılır. Bu tür
perspektifte konunun büyüklük bilgisi, resim içinde
gösterilebilir; başka resimsel anlatımlara eşlik edebilir.
Uluslararası standartlara göre belirli uygulama biçimleri
vardır ve “endüstriyel perspektifler”, “paralel izdüşümle
perspektifler” şeklinde adlandırılırlar.
Görsel sanatlar alanı, şekil
verme ve şekil bulma alanı olduğuna göre, konunun ölçüyle
veya mantıkla bir düzlem üzerinde var olan boyutlarıyla
gösterilme teknikleri, tasarlama, konuyu geliştirme
bakımından yaşamsal önem taşır. Perspektif bilgisi, bu
nedenle önemlidir. Bu bilgi, geometrik şekiller aracılığıyla
serbest formlara varmak üzere, basitten karmaşığa, yakından
uzağa ve bilinenden bilinmeyene varma ilkeleriyle verilir.
Perspektif bilgisi, geometrik şekillere ilişkin temel
bilgiler, merkezî ve paralel izdüşüm, simetri bulma, ışığın
yayılması, yansıma prensipleri ve coğrafyaya ilişkin
bilgilerden oluşur. Bu alanların bilgilerinin sezgiyle
birleşerek yaratıcı etkinlik içinde uygulanması gerektiği
söylenebilir.
Sanat
eğitimi için aday olan kişilerden beklediğiniz temel
kriterler nelerdir? Eğitimle sanatçı ve öğrenci arasında
nasıl bir ilişki kurmayı hedefliyorsunuz?
Sanat eğitimi almak için aday
olan kimselerin öncelikle sanata ilgilerinin olması
beklenir. Bunun yanı sıra sanat alanında uygulanabilir
metotları görüp incelemeleri, alanla ilgili sorunları
tanımaları da önemlidir. Sanatçı adayı, var olan koşullarda
en gerçekçi seçimi yapabilmelidir. Yapıcı, yaratıcı, buluşçu
bir kişilik kazanmış olmalı ve bu yolda sürekli çaba
göstermelidir.
Programlı çalışmayı bir yaşam
tarzı hâline getirmiş, hedeflerini planlayabilen kişilerin
daha başarılı olmaları söz konusu. Bu nedenle bir öğrenci,
çalışma programlarının sonucunu iyi tanımlayabilmelidir.
Ayrıca gerektiğinde teknolojinin ve kültürel yaşamın
kazanımlarından da yararlanmalıdırlar. Yani, yaşamın bütün
gelişmelerini bütünlük içinde, kavrayıcı bir bakışla
izlemeleri, gelişmeleri yakından takip etmeleri sanat
alanında bu kişilerin gelecekleri için önemlidir.
Yetiştirilecek sanatçı
adaylarının üretimlerini daha verimli kılmak ve kendilerini
geliştirmeleri noktalarında neler yapmaları gerektiğini
düşünüyorsunuz?
Sanat eğitimi alan
öğrencilerin, okul içi etkinliklerle yetinmeyip yeni
kanallar bularak toplumun kültürel yaşamına katkıda
bulunmaları gerektiğini düşünüyorum. Ben başka eğitim
kurumlarıyla, müze ve galerilerle kurulacak ilişkilerin
önemine inanıyorum. Bunun yanı sıra öğrenci, alanıyla ilgili
konferans, sergi, seminer, sempozyum gibi etkinlikleri
izleyebilmeli ve hatta olanakları ölçüsünde bu oluşumların
içinde yer almalıdır. Ayrıca her ders yılı sonunda çalışma
programlarını gözden geçirerek kendilerini geliştirmek üzere
değişiklikler yapmalarını öneririm. Bu noktada yetenekli ve
istekli öğrencilere, ilgileri doğrultusunda yardımcı
olunması gerekiyor.
Gerçek ve özgün bir
sanatçı olma yolunda onları farklılaştıracak ne gibi
kriterlere sahip olmalıları gerekiyor?
Sanat eğitimi alacak öğrenci,
öncelikle bu konuda istekli olmalıdır. İnsanlığa, ülkesine,
ailesine ve birey olarak kendi geleceğine karşı sorumluluk
duygusu taşımalıdır. Sanatı gerekli görmeli, sanatın bir
duyma, düşünme biçimi olduğunu, değer üretme ve etki yaratma
alanı olduğunu bilmelidir. Sanatın sorunlarını anlamada,
onları çözmede ve sanatsal anlatımını bulmada olanca gücünü
ve sunulan olanakları kullanabilmelidir. Bu, özgünlük ve
sanatçı kimliği oluşturma açısından da önemlidir. Ayrıca
eğitimin yaşam içindeki önemini kavramalı, öğrenmenin yaşam
boyu sürecek bir olgu olduğunu anlaması gerekir. Araştırmayı
ilke edinmek bu noktada önem kazanıyor. Bugün, inceleyen,
sorgulayan, seçen, deneyen bireylere ihtiyaç duyuluyor.
Öğrenci, buna uygun olarak alanıyla ilgili olarak geçmişin
bütün kazanımlarından yararlanmaya çalışmalıdır. İş
başarmada çeşitli düzeylerde amaçlar belirleyip onlara
ulaşmak için gücünü, zamanını etkili biçimde
kullanabilmelidir. Gerektiğinde başkalarıyla işbirliği
yaparak yardımlaşmalı, yüksek amaçlar için güç birliği
sağlamalıdır. Sonuç olarak toplumsal değerlere saygılı,
kendine güvenen, iyi bir sanatçı adayı olabilmelidir.