EĞİTİM, BİREY VE DEĞİŞİM

 

Makale - Sempozyum - Araştırma - Panel                                              Yard. Doç. Dr. Etem Levent

 
 

Okulun Fonksiyonu 

Birey, okul ortamında formal bir eğitim sürecine girmektedir. Bireyin eğitimi, bir anlamda toplumun sağlam ve sağlıklı temellere oturmasıyla yakından ilgilidir. Çünkü toplum kurumları, çeşitli alanlara ilişkin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için insan gücü talebinde bulunur. Ekonomik açıdan okul, bu taleple ilgili arzı sunan en önemli kurumdur. Kalkınmanın başta gelen etmenlerinden biri, toplum talebini karşılayacak şekilde bilgi ve beceriye sahip insandır. İnsanın istenilen vasıflarda yetişmesi de büyük ölçüde okulun görevini yerine getirip getirmemesine bağlıdır.

Acaba okulun:

. Bireye beden ve psikolojik gelişimini dikkate almadan bilgiler veren,

. Sosyal değer yargılarından doğru-yanlış, iyi-kötü, faydalı-zararlı, güzel-çirkin  ile ilgili  ölçüler vermeyen,

. İnsana ruhî özelliklerini, özellikle yeteneklerini, benliğini tanıtmayan ve iradesini terbiye edecek mekanizmalar geliştirmeyen,

. Bireyi bir makine gibi kabul ederek, onun devamlı fizik bünyesini besleyen, fakat duygu, fikir ve inanç yönünden zayıflamasına, öz kültür değerlerini kaybetmesine ve sonunda kendine ve kendi değerlerine karşı yabancılaşmasına sebep olan

bir kurum olarak çalışması düşünebilir mi? Böyle bir zihniyet ve tutum içinde yetiştirilen “insan tipi”yle, devletin varlığı, birliği ve bölünmezliğinin korunması; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını tamamlaması tehlikeye düşmüş olmaz mı?

Eğitim sorunları tartışılırken bu gibi sorularla karşılaşılabilir. Sorunları çözebilmek ve  eğitimdeki etkililiği artırabilmek için, hedef ve stratejiler dahil bütün etkenleri gözden geçirmek gerekir. Eğer çeşitli alternatifler karşısında bireylerden sağlıklı kişilik, millî kültür ve bilgi gibi niteliklere sahip olmaları istenirse, bu durumda okullarımızın, bireyi bilgilendirme ve ona meslekî formasyon kazandırmanın yanında, bireyin kişiliğini geliştiren, iradesini eğiten, tarihi ve kültürüyle (Varış,1988) irtibatını sağlayan kurumlar olarak çalışması gerekecektir. Bu gerçekleştiği takdirde, kanunlarda ve resmî açıklamalarda ifadesini bulan, okul-aile, devlet-millet, ordu-millet kaynaşmasının en üst seviyede oluştuğu ve devletini, vatanını, bayrağını seven ve koruyan kuşakların yetişmeye devam ettiği görülecektir. Unutulmamalıdır ki insan beslenmesi, yemesi, içmesi,  hareket etmesi ve cinsel yaşayışıyla değil, muhakeme gücü, irade ve ruh bütünlüğünün bir yansıması olan manevî fizyonomisi ve ahlâkî yapısıyla insandır. İnsan kendisine özgü bu ayırıcı özellikleriyle hayvanlardan ayrılır. Onun için hayvanlara, karakter, ahlâk ve kültür kavramlarının yüklendiği görülmez. Örneğin, bir ineğe, ne kadar da ahlâklı, kültürlü ve şahsiyetli(!)” denilmez.