21.YÜZYILI KARŞILARKEN

MİLLÎ EĞİTİMDE YENİ STRATEJİ[1]

 

Makale - Sempozyum - Araştırma - Panel                                          Yard. Doç. Dr. Etem Levent [2]

 
 

Öğretim Programları 

Öğretim programlarında yer alan amaç, içerik gibi ögeler, merkezce belirlenmektedir. Okul, merkezin belirlediği bu programı uygulamakla yükümlüdür. Böylece karar yeri ile uygulama yeri birbirinden ayrılmaktadır. Başka bir deyişle, uygulama yerinin (okulun) kendi konu, ihtiyaç ve problemleri, hiçbir katkısı olmadan kendi dışında başkası tarafından belirlenmektedir.

Çoğu zaman kararların masa başında alındığı bilinen bir gerçektir (Varış,1978:25, 44, 47 ve 236). Bu durumda, ortaya çıkan bir yanlışlığın düzeltilmesi, bürokrasinin ağır işleyen çarkında yıllarca sürmekte, genç nesillere belki yanlış bilgilerin, kavramların öğretilmesine ve yanlış imajların verilmesine devam edilmektedir. Okul, kısa ifadesiyle hayata hazırlayan bir kurum olacağı yerde, bazen hayattan kopuk, yararsız (Varış,1988:15), birbiriyle bağlantısı olmayan ve değerlendirmeye tabi tutulmayan eski bilgilerle kişinin kafasını dolduran, yoran, adeta onu düşünemez ve yorum yapamaz hâle getiren bir mekanizma olarak çalışabilmektedir.

Bu  sistemde, düşünce ve bilim özgülüğünün, kendini tam olarak göstermesi mümkün görülmemektedir. Çünkü merkeze bağımlılık, merkezin hazırladığı programların aynen okutulması esastır. Diğer bir yönden, literatürde yer alan Program Geliştirme bir suç olarak ortaya çıkmakta, öğretim kadrosu ile birlikte okul idaresinin inisiyatifi, söz konusu olmamaktadır. Kaldı ki, mahallî eğitim kadrosu, Programdaki konulara, bir tabu gözüyle bakmakta ve onun eksikliğini ya da yanlışlığını aklına dahi getirmemektedir. Uygulamada bir aksaklık görmüş olma bile, onu kendi kabiliyetsizliğine yorumlamaktadır.

Onun için okul, çağın değişen şartlarına göre kendini yenileyememekte ve hızlı kararlar alamamaktadır. Yığılan problemler karşısında merkezin emrini ve malî yardımını beklemek zorundadır. Elbette böyle bir ortamda, gelişme ve kalkınmanın, istenen seviyede olamayacağı çok açıktır. İlköğretimin son kademesinde, lise ve üniversitede, aralıksız 10 yıl Yabancı dil öğretildiği halde, istenilen düzeyde öğrenilememesinin; Tarih, Coğrafya ve Edebiyat derslerinde, stratejide yapılan hatanın yıllarca devam etmesinin; Felsefe, Psikoloji ve Sosyoloji gibi derslerdeki konuların ve kuramlarla ortaya konan yargıların, kendimizle, kendi kültür değerlerimizle bir karşılaştırılması ve değerlendirilmesi yapılmadan, adeta kendi insanımızın bilgisiz, bilginsiz ve düşüncesiz olduğu ilân edilircesine verilmesinin sebeplerini, sistemde ve mevcut uygulamada aramak gerekir.


[1]   GÜ  Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 4, Sayı 1, Sayfa: 1-15, 1988.

[2]   GÜ  Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.