erzincan belgeliği

tarihçe

ana sayfa   +  home   +   erzincan tarihçesi

ERETNA-MUTAHHERTEN-ERZİNCAN-AKKOYUNLU BEYLİKLERİ
ve OSMANLI DÖNEMLERİ

 

ERETNA BEYLİĞİ DÖNEMİ

îlhanlı împaratorluğu'nun parçalanması sürecinde 1317'de, Ebu Said Bahadır Han'ın başkomutanı Çoban Bey'in oğlu Timurtaş Erzincan Valisi oldu. Timurtaş kentin îlhanlı yönetiminden hoşnut olmasını sağlamak amacı ile birçok girişimde bulunduğu sırada, babası ile kardeşinin Ebu Said Bahadır Han'ın emriyle öldürüldüğünü öğrendi ve kendi hükümdarına karşı ayaklandı. Timurtaş, Erzincan'da bulunan îlhanlılar'ın önemli adamlarından biri olan Balto'nun, Melikşah ve Sultanşah adlı oğullarmı öldürdükten sonra Mısır Memlukleri'ne sığındı. Timurtaş'tan sora Erzincan'ın yönetimi 1335 yılında Alaeddin Eretna adlı komutana geçti. Böylece, yörede daha sonra Erzincan üzerinde de egemenlik kuran Eretna Beyliği'nin temelleri atılmış oluyordu.

Ancak, Celayiroğulları ile Çobanoğulları'nm Erzincan üzerindeki bağımlılık taleplerini, gerek savaş ve gerekse diplomatik yollarla çözümleyerek; Amasya, Tokat, Sinop, Çorum ve Sivas'ı da içine alan bölgede büyümesini sürdürdü. Başkenti Kayseri olan Eretna Beyliği'ni kurmayı başardı. Adaletli ve iyi bir hükümdar olan Alaeddin Eretna'nın 1352 yılında ölmesi ile, tahta çıkan oğlu Gıyaseddin Mehmed'in, Vezir Hoca Ali'nin güdümünde kalacağım gören Eretna Bey'in kardeşi ve Erzincan Valisi Burak Bey, bu duruma büyük bir tepki göstererek bağımsız bir Erzincan Beyliği kurdu. Çok kısa süreli olan bu beylik daha sora Ahi Ayna yönetimine geçti. 1362'ye kadar 12 yıl süren bu beylik tam bağımsız olarak kalmış, Gürcüler'den Ahalsıh, Samsıh ve Azgur kentlerini alarak, 1360 yılında Trabzon'a da bir sefer düzenleyebilmişti.

MUTAHHARTEN VE ERZİNCAN BEYLİĞİ

Eretna Beyliği, Hükümdar Alaeddin Ali'nin dirayetsiz yönetimiyle dağılma sürecine girmiş, bağımlı kent beylikleri merkezden kopmaya başlamışlardı. Erzincan'ın Eretna Emiri Pir Hüseyin'in 1379'da ölmesiyle kentin yönetimi Uygur kökenli bir Türk olan Mutahharten'in ele geçirmiş ve bağımsızlığını ilan etmişti. Bu bağımsızlık hareketinde Akkoyunlular'ın desteğini alması, Eretnalılar'ın karşı girişimlerini sonuçsuz bıraktı.
Mutahharten daha da ileri giderek, zayıf Eretna yönetiminin güçlü adamı Kadı Burhaneddin'i tasfîye etmeyi hedefledi. Ancak Eretna Beyi Alaeddin Ali'nin ölümü üzerine, yönetimi eline geçiren Kadı Burhaneddin Ahmed, diğer güçlü bir karakter ve hükümdar olarak Mutahharten'in karşısına dikilmiş, onun en korktuğu düşmanı haline gelmiştir.
Orta Çağ Türk tarihinin en ilginç hükümdarlarından biri olan Mutahharten'in siyasi yaşamı ve eylemleri hakkında yazılmış makale ve kitaplar bulunmaktadır. Erzincan Beyliği'ni güçlendirmek, büyük hükümdarlar ve istilacılar karşısında kişisel varlığını ve beyliğini ayakta tutabilmek için gösterdiği olağanüstü çabaların herbiri, hırsı, güç çatışmalan, güçlüden yana olma açmazları ve serüvenlerle doludur.
Mutahharten, Kadı Burhanettin'in tasfîyesi için komşu emirlikler ve Akkoyunlular'm desteği ile iki kez Sivas'ı kuşattıysa da başarılı olamadığı gibi, Kadı Burhanettin'in karşı saldırıları karşısında da çok güç durumlarda kaldı. Herşeye rağmen, Kemah, îspir, Erzurum, Tercan'ı da egemenliğinde bulunduran Trabzon Rum Krallığı'ndan bağımlılık vergisi alabilen Şebinkarahisar üzerinde söz sahibi olan güçlü bir beylik olarak varlığını sürdürmekteydi.
1387 yılından itibaren Timur adımn Anadolu'da duyulmaya başlaması, Mutahharten ve Beyliği için çok sıkıntılı yıllann habercisi oldu. Öte yandan Akkoyunlulaı^la iyi ilişkiler kuramaması, Karakoyunlular'la yandaş olması, Kadı Burhanettin'in Akkoyunlular'la barışmasına neden olmuştu. Yaklaşmakta olan Timur tehlikesine karşı dayanışma içinde olması gereken bu beylikler arasında savaş ve çatışmalar eksik olmuyordu. Sonuçta, 1398 yılında Kadı Burhanettin, beklenmedik bir şekilde en zayıf düşmanı olan Kara Yölük Osman'a tutsak düştü ve başkenti Sivas'ın surları önünde dramatik bir biçimde öldürüldü.
Erzincan Beyliği için diğer bir tehlike de, Konya, Larende, Develi ve Aksaray'ı alarak Karaman Beyliği'ne bir süre son veren, Kadı Burhanettin'in öldürülmesinden yararlanarak, Sivas, Tokat, Kayseri ve Kırşehir kentlerini alarak, yıldırım hızıyla Erzincan sınırlarına yöneldi. Osmanlı Sultanı I.Bayezid idi.
14. yüzyıl sonlannın en güçlü iki hükümdarı Timur ile Bayezid arasında sıkışıp kalan Mutahharten, öncelikle daha güçlü ve tehlikeli gördüğü Timur'un yandaşı olmuş, onun Anadolu'ya yaptığı öncü seferlere katılmıştı. Ancak Yıldınm Bayezid'in, Erzincan ve Erzurum'un kendisine bağlanması ve vergi verilmesini istemesi karşısında Bayezid'e de bağlılığını sundu. Ancak Timur'un Sivas'ı almasına yardımcı olduğunu bilen ve ona güvenmeyen Bayezid, Erzincan'ı ve Kemah'ı ele geçirerek, Erzincanlılar'ın isteği üzerine, Mutahharten'in, kendisine bağlı olmak kaydıyla hükümdarhğını tanıdı. Buna rağmen Mutahharten, Timur ile olan ilişkisini sürdürmüş ve Timur'un, Bayezid'den Kemah kalesini Mutahharten'e vermesini sağlayacak girişimlerdi bulunmuştu. Timur, diğer Anadolu beyliklerinin de yasal hükümdarlarına geri verilmesini Bayezid'den istiyordu.
Böylece başlayan gerginlik, karşılıklı küçümseyici mektuplar, inatlaşmalar ve Bayezid'in kışkırtıcı tavırları ardından savaş kaçınılmaz hale geldi. Timur, bütün hırsıyla batıya yönelmiş, 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı'nda Osmanlı ordusu yenilmiş, Yıldınm Bayezid tutsak edilmişti. Mutahharten de hemen sonra 1403 yılında öldü.

ERZÎNCAN'DA AKKOYUNLU VE OSMANLI DÖNEMİ

Osmanlı Devleti'nin Batı Anadolu ve Balkanlar üzerinden Avrupa'ya genişlemesine rağmen; Doğu Anadolu, îran'da kurulan güçlü Türkmen Devletleri ile Mısır Memlukleri'nin siyasi egemenlik alanı ve topraklarının bir bölümünü oluşturmaktaydı. Osmanlı Devleti'ni batı yönündeki genişlemeleri açısından büyük bir engel olarak gören bu devletler; soydaş ve Müslüman da olsalar, Osmanh Devleti'nin güçlenmesinden endişe duymakta ve bu engeli ortadan kaldırmayı amaçlamaktaydılar. 15. yüzyılda Ön Asya'nın en güçlü devletlerinden biri haline gelen Akkoyunlular'ın ünlü Hükümdarı Uzun Hasan, bu amaç doğrultusunda bir dizi eylem ve Batı Avrupalılarla siyasi yandaşlıklara girişti.
Erzincan yöresinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar etkili olamadılar. 1419'da önce Karakoyunlu Bey'i Kara Yusuf Erzincan'ı elde ederek, Pir Ömer Beyi buraya vali tayin etmişti. Daha sonra 1455'te Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan Erzincan'ı alarak kaleyi yeniden onardı. Erzincan, Fatihle Uzun Hasan arasında çıkan rekabet ve çekişmelerle birlikte Ağustos 1473 tarihine kadar Akkoyunlular'ın yönetiminde kaldı.
Erzincan ve içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nin Osmanlı birliğine katılması ve Anadolu'nun bütünlüğü açısından tarihi bir dönem ve olaylar dizisi olan Akkoyunlu Osmanlı ilişkileri ile Otlukbeli Savaşı'nda noktalanan Osmanlı başarısı, Doç.Dr.Salim Cöhçe'nin bu konudaki araştırmasında, kısaca şöyle açıklanmaktadır:
"..."Bayındır Hanogulları" veya "Bayındıriyye" adlarıyla anılıp "Tur Aliler" de denilen Akkoyunlular'ın Anadolu'ya gelişleri konusunda çeşitli görüş ve iddialar vardır.

15. yüzyıl îran tarihçilerine dayanan bir kısım Osmanlı tarihçisi, Akkoyunlular'ın Karakoyunlular'la birlikte, Türkler'in efsanevi atası Oğuz Han'ın fütuhatı döneminde Anadolu'ya geldiklerini kaydeder. 15. yüzyıla çok az bir zaman kala Akkoyunlular'ın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu'nun görünümünü; her an değişen ittifaklarla birbirlerine yaklaşıp, uzaklaşan gruplar, dostluk veya düşmanlıklardaki değişkenliğin yarattığı belirsizlik, bu çekme ve itme süreci içerisinde meydana getirilen kalıcı olmaktan uzak gevşek teşkilatlanmalar ile sürekli çatışmalar ve kargaşanın neden olduğu güvensiz bir ortam şeklinde tanımlamak mümkündür. Akkoyunlular'ın bir ulus haline gelmeye başladıkları zemini böylece tesbit ettikten sonra, tekrar bu zeminde gelişecek sürece dönebiliriz. Akkoyunlular sayesinde Erzincan ve çevresindeki hakimiyetini pekiştiren Mutahharten kısa bir süre sonra onlara saldırmaktan çekinmedi.
Hanedan mensupları arasındaki çekişmeyi sona erdirerek birliği sağlayan Uzun Hasan, Akkoyunlu sınırlannı da genişletmeye başladı. 1457 ve 1462 yıllarında Gürcistan üzerine yaptığı iki seferle bölgeyi etkisi altına alırken, 1458'de Trabzon Rum împaratorluğunu sıradan bir vassal devlet haline getirdi. Yapılan anlaşma sonucu imparator Kolo îonnes'in (1429-1464) kızıyla (Katerina ve Despina Hatun) evlenerek, kendisinden önce sonraki bazı Akkoyunlu beylerinin adeta gelenek haline getirdikleri bir uygulamaya, o da katılmış oldu. Aynı zamanda Akkoyunlular'ı Selçuklu ve îlhanlılar örneğinde olduğu gibi yeniden teşkilatlandı Otlukbeli Savaşı'nın yapıldığı alandaki devleti büyük bir imparatorluk haline getirecek yolu açtı. Onun için Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu harap eden aşiret kavgalarım, mer'a ve otlak anlaşmazlıklarını sona erdiren kanunlar çıkardı. Daha sonra Safevilerce uzun süre kullanılan ve bir kısmını Osmanlılar'ın dahi yürürlükte bıraktıkları bu düzenlemeler halen bölge halkının hafızasında yaşamakta ve "Hasan Padişah Kanunlan" olarak anılmaktadır.Teşkilatçı kişiliği ve kanun koyucu vasfıyla Uzun Hasan, doğuda göçebe Türk topluluklarından büyük bir imparatorluk meydana getirmeye çalışırken, batıda da Fatih Sultan Mehmed, îstanbul'un fethini gerçekleştirmiş bulunuyordu.

Memluklu ve Osmanlı topraklannı zapt etmek tasavvuhuyla ihtiyaç duyduğu ateşli silahları temin edebilmek için Avrupa devletleriyle münasebetlerini artıran Uzun Hasan, Venedikliler ve Akkoyunlular, Osmanlı Devleti yok edilmeden savaşı bırakmayacaklar, tek başlarına barış yapamayacaklardı.
îstanbul'da dahil olmak üzere, Anadolu Akkoyunlular^a, geriye kalan bütün Rumeli, Venedik ve müttefîklerine ait olacaktı. Osmanoğulları hanedanı yıkılacak, Uzun Hasan îstanbul'da tahta oturacaktı.
Türkler'in yüzyıllardan beri yüzbinlerce şehit vererek fethettikleri ve o sıralarda büyük ölçüde tam bir Türk yurdu haline getirdikleri Balkanları, Osmanlılar'dan daha çok Türk olduğunu idda eden Uzun Hasan'ın Avrupalılar^ı bırakması Türklük ve îslamiyet'e büyük bir ihanet olarak görülebilir. Ama Akkoyunlu sultanı Osmanlılar'ı ortadan kaldırdıktan sonra devleşeceğini ve Balkanlar'ı kolayca geri alabileceğini düşünmüş olmalıdır. Görüldüğü gibi üzun Hasan, on yıl önce Trabzon'a sefer düzenleyen Fatih Sultan Mehmed'in karşısına çıkmaktan çekinen hükümdar değildi. Artık o, Osmanlı sınırını geçerek Tokat'ı yakan, Karamanoğulları topraklarını işgale kalkışan, Timur rölüne soyunmuş, hatta kendisini ondan daha büyük gören birisiydi.
Diyarbakır'daki merkezinden doğuya doğru yayılıp, kısa sürede îran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu ile yetinemeyen büyük bir devlet olmuş, genişleyebileceği bölgeler olarak, Osmanlı ve Memluklu toprakları kalmıştı. Ayrıca ateşli silahlar ve deniz gücünden mahrumdu ve Avrupa'dan gelecek yardım da Osmanlılar tarafından engellenmekteydi. Uzun Hasan, îskenderun Körfezi'ne inmek suretiyle Akdeniz'e ulaşmak ve ateşli silahlara kavuşmak istediği müddetçe böyle bir çatışmanın çıkması da tabiidir."
Bütün bu gelişmeler, Fatih Sultan Mehmed'i harekete geçirdi ve uzun bir hazırlıktan sonra, bir dizi fetih ve siyasi girişimlerden biri olarak; Akkoyunlular'ın yandaşı Trabzon Rum împaratorluğu'nu ortadan kaldırdı. Uzun Hasan, önemli bir limanı kaybetti.
"Şehzade Cem'i îstanbul'da saltanat naibi olarak bırakan Fatih Sultan Mehmed 11 Kasım 1473'te hazırlıklarım tamamlamış olarak Üsküdar^dan hareket ederken, artık Türkiye'nin istikbalinin Fırat havzasında halledileceğini anlamış ve o doğrultuda dahiyane bir harp planı geliştirmişti.
Osmanlı öncü birlikleri 4 Ağustos 1473'te Tercan yakınlarında bugünkü Mercan ile Edebük köyünün arasında Fırat'ı geçtikleri anda pusuya düşürülerek imha edilmişlerse de, esas savaş iki büyük ordunun "Başkent" veya "Başköy" denilen mevkide karşı karşıya gelmesiyle olmuştu.
Oncü birliklerin mağlubiyetini müteakip Osmanlı Sultanı, ordusunu Sansa geçidine sokmayıp, Buyburt istikametine yönelerek Akkoyunlular'ı kesin sonuçlu bir muharebeye zorlamakla da çok yerinde bir davranış segilemiştir. Sonuçta Fatih Sultan Mehmed'in ateşli silahları, özellikle topçu ateşini dehasına has bir şekilde yönlendirip, kullanmasıyla o dönem için kısa sayılabilecek sekiz saat gibi bir sürede Osmanlılar kesin neticeyi alırlarken, süvari birliklerinden kurulan Akkoyunlu ordusunun verdiği zayiatta korkunç boyutlara ulaşmıştı (11 Ağustos 1473).
Savaşın sonucunda Otlukbeli'nde üç gün kalan Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu ordusunu geriye kalanlarını takip ettirmemiştir. Bu arada tutsak alınan Türkmenler de serbest bırakılarak gönülleri alınmış ve bunların îran'la Osmanlı toprakları arasında bir tampon oluşturmaları beklenmiştir. Kısa süre sonra 24 Ağustos 1473'te de barış anlaşması imzalanacaktır.
Otlukbeli Savaşıyla Timur'dan bu yana karşılaştığı en büyük tehlikeyi atlatan Osmanlı Devleti, ikinci bir fetret çağına düşmezken, Akkoyunlular bir daha eski satvetlerine erişemeyecekler ve Otlukbeli'nde yedikleri darbe sonucunda bir süre sonra dağılıp gideceklerdir.
Çeşitli mücadeleler içerisinde yetişip, yükselerek hükümdar olan bu Akkoyunlu beyi, kısa sürede kazandığı büyük başarılar karşısmda sonsuz bir gurura kapılmış ve bu nedenle zamansız bir cihangirlik sevdasına düşmüştü.
Uzan Hasan'da, Fatih Sultan Mehmed gibi sarayına davet ettiği alimlerle çeşitli konularda münazaralar yapar, onların görüşlerinden istifade ederdi. Sanatkarlara ve alimlere önem verirdi."
Erzincan ve yöresi, îran'da Şah îsmail'in önderliğinde kurulan Safevi Devleti'nin Doğu Anadolu'ya yönelik propoganda ve eylemlere giriştiği 16. yüzyıhn başlanna kadar dingin bir dönem yaşadı. Şii meshebinin önderliğini yapan Türkmen kökenli Şah îsmail, Akkoyunlu Uzun Hasan'dan sonra Osmanlılara karşı yeni bir güç olarak ortaya çıktı.
Sultan II.Bayezid'in ılımlı yaklaşımları ile Şehzadeleri arasında çıkan saltanata çatışmalarını fırsat bilerek Anadolu'ya gönderdiği Nur Ali Halife ve Şah Kulu isimli müridleriyle yaygın bir Şiilik propogandasına ve askeri seferleri ile özellikle Doğu Anadolu'da çok etkili oldu. Tüm bu gelişmeleri Trabzon'da Şehzade iken yakından izleyen Şehzade Selim, bir defasında Erzincan'a girerek Şah îsmail yanlılarını tasfiye etti. Bir süre için kenti ele geçirdi. 1512'de tahta çıkan Sultan Selim, Şah îsmail'e karşı oldukça kanh ve sert olarak başlattığı askeri seferiyle, Erzincan'da ordunun gereksinmelerini karşıladıktan sonra 23 Ağustos 1514'te, Tercan üzerinden Çaldıran'a geldi. 23 Ağustos 1514'te burada Şah îsmail ile yaptığı savaştan zaferle çıktı. Bu sefer sonucunda Erzincan, Bayburt, Kemah, Kiğı Osmanh împaratorluğu'na bağlandı.
Erzincan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde sosyal, ekonomik ve kültürel yönden gelişen bir kent olmuştur.
Evliya Çelebi'ye göre 17. yüzyıl ortalarında Erzincan'ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile bir cami vardı. Kale dışmda ise 1800 ev, 7 cami, 60'dan çok mescit ile içinde 500'den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten bulunmaktadır. Bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktadır. Evliya Çelebi'nin Erzincan'da 500 dükkanın varlığından bahsetmesi 17. yüzyıl ortalarında ilde ticaretin gelişmiş olduğunu göstermektedir. îlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır.
Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah haslan 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.
Tapu-tahrir defter kayıtlarında Erzincan'da yetiştirilen ürünlerden şunlar yer alır: Buğday, arpa, kavers(akdarı), zeğrek (kara burçak), pembe (pamuk), kendir, bakla ve nohut. Meyvelerden başta üzüm olmak üzere, elma, armut, kiraz, kayısı, dut ve ceviz. Üzümlerin bir kısmından şıra ve şarap yapılırdı.
Erzican 16. yüzyıl içerisinde ekonomik bakımından hayli ileri bir seviyedeydi. Boyahane ve varidatının yüksek oluşu şehirdeki sanayiinin gelişmişliğine işaret eder. Yetiştirilen ve üretilen pek çok ürünün kent ihtiyaçlannı aşıp ihracatı yapılmış; bu sayede çeşitli kent ve ülkelere kervanların gönderilmesi yanısıra, bu yüzyılda da en mühim yol uğrağı üzerinde olan şehirde her türlü ticari mübadeleler hız kazanmıştır.
16. yüzyılın son çeyreğine kadar bütün Erzincan ve çevresinde iktisadın çağa göre düzenlenişi sayesinde memlekete refah gelmiş, sıkıntılı haller pek görülmemiştir.
Kanuni 1534 yılında Tebriz'e ve 1540 yıhndaki îran yaptığı seferler sırasında iki kez Erzincan'a gelmiştir. Bundan sonra doğu yönüne sefere çıkan Osmanlı ordularının geçiş ve konaklama yerinin genelde Erzincan olduğunu görüyoruz. III.Murad döneminde îran seferine giden Ferhat Paşa, I.Ahmed döneminde 1603'te Cağaloğlu Sinan Paşa ve son olarakda Sultan IV.Murad, Revan seferinden dönerken Erzincan'da konaklamış, Aras akarsuyu yakınlarındaki Zeynelli aşiretinin bir bölümünü Erzincan, Tercan ve Pasin yöresinde iskan ettirmişti.
Erzincan, Doğu Anadolu ile Orta Anadolu arasında bir geçiş bölgesi oluşturur. Sık sık yaşanan şiddetli depremlere rağmen, Ana yolların geçiş ve kavşak noktasmda bir pazar ve konaklama yeri olması nedeniyle önemini her dönemde korumuştur. 19. yüzyıla değin ordular için bir konaklama yeri olan Erzincan, askeri açıdan Erzurum'un gerisinde bir direniş ve ilerleme noktası olarak düşünülmüştür.
19. yüzyılda Gürcistan'ın Rus Çarlığı'nın himayesine girmesi ve daha sonra Rus ileri hatlarının Çıldır eyaletinin yansınm işgal etmesi, Erzincan'ı ön plana çıkardı. Rus smınnın giderek yaklaşması, Erzurum kalesinin önemini artırırken 9. ordu müşirlik merkezi de Erzincan'a taşındı. Bu askeri kaydırma ile kent daha da önem kazandı. Bayındırlık alanında da bazı gelişmelere sahne oldu.
I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda da önemh bir askeri üs ve hareket noktası olan Erzincan, Cumhuriyet'in ilanından sonra da, Türk kara kuvvetlerinin yeniden tensiki sırasında 3. Ordu karargahı, 1923 yılmda Erzincan'da kurulmuştur. 1939 Erzincan depreminden sonra ordu merkezi Erzurum'a intikal etmiş ve 11 Ekim 1967'de tekrar Erzincan'a geri dönmüştür.

ana sayfa   +   erzincan belgeliği 1888-1988   +   resimlere yakalanmış tarih   +   erzincan tarihçesi

tarihçe
kaynak: Erzincan Valiligi