21.YÜZYILI KARŞILARKEN

MİLLÎ EĞİTİMDE YENİ STRATEJİ[1]

 

Makale - Sempozyum - Araştırma - Panel                                          Yard. Doç. Dr. Etem Levent [2]

 
 

Teftiş 

Ülkemizde teftiş/denetim, genellikle malî konulara bağlanıp hata, kusur ve eksik arayan bir ceza makinesi şeklinde çalışmaktadır. Onun için, öğretim yöntemleri, program geliştirme, rehberlik gibi eğitim sisteminin temel konuları, bugünkü denetim faaliyeti gerçeğinin dışında kalmaktadır (Varış,1978:238-239). Derslerle ilgili denetimin, özellikle yabancı okullarda yabancı dillerle verilen derslerin denetlenmesinin nasıl yapıldığı, denetimle neyin ölçüldüğü ve bunun hangi kadro ile gerçekleştirildiği açık olarak bilenmemektedir. Bilinen bir gerçek varsa, o da bunun fizik olarak mümkün olamayacağıdır.

Şöyle ki; 1987’de ortaöğretimde (lisede) 93.397 öğretmen görev yapmıştır. Aynı yıl merkez teftiş kadrosu, yaklaşık 338 kişiden oluşmaktadır. Bu durumda, bir müfettişe 228 öğretmen düşmektedir. Bir müfettiş, bir yılda, tatil günleri dışında, 190 iş günü 8 saatten 1520 saat çalışmış ve bir öğretmene 6.6 saat ayırmış olacaktır. Ancak bu, izinli raporlu olmadığı taktirde yapılan bir teftiş süresini ifade etmektedir. Eğer müfettiş, Ankara’dan Dikmen Lisesi’ne, Edirne’ye, Erzurum’a, Adana’ya gidecek ve teftişten sonra Ankara’ya dönecek veya başka bir il’e geçecek olursa, hep bu 6.6 saati kullanmış olacaktır. Hâliyle bu 6.6 saat, 6.6 saniyeye düşebilecektir. Bundan dolayı, zaten normal genel teftişler de, 3-4 yılda bir yapılabilmektedir.

Teftiş konusu, branşlara göre ele alındığında, durumun şöyle olduğu görülür: Türkiye genelinde, İngilizce branşında 9, Fransızca’da 4, Almanca’da, 5, Sanat Tarihi’nde 2 adet müfettiş bulunmaktadır. Bu müfettişlerin, Anadolu ve yabancı liseler de dahil, Türkiye’deki 2.743 okulu teftiş ettikleri kabul edilmektedir.

Elbette bu kompozisyonda bir teftiş kadrosunun, sağlıklı bir teftiş yapamayacağı ortadadır. Onun için DPT 1987 Yılı Programı’nda teftişle ilgili tedbirlerin yer aldığı görülmektedir (1985 Yılı Prog.,1984).

Ancak şunu açıkça belirtmek gerekir ki, teftişteki problemler, kadrosunun azlığından-çokluğundan ya da ihtisaslaşmanın yokluğundan değil, işin şeklinden ve metodundan kaynaklanmaktadır.

Örneğin, Rize’deki veya Tunceli’deki bir okulun ya da bir öğretmenin Ankara’dan denetlenmesi ve bu denetlemenin sağlıklı olması mümkün görülmemektedir. Çünkü, mahallinde bütün unsurları ile canlı olan bir olay/dosya, Ankara’ya gelince ve üzerinden aylar, hatta yıllar geçince adeta ölmektedir. Bu arada, olayın suç unsurları ortadan kalkabilmektedir. Karar da, çoğunlukla bu cansız/ölü dosya üzerinde verilmekte ve tabiatıyla teftiş, amacına ulaşamamaktadır. Bundan dolayı, teftiş mekanizmasının kullandığı yaptırımların etkili olduğu söylenememektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar da, uygulanan müeyyidelerin, ilgilinin görev yerini değiştirme şeklinde odaklaştığını göstermektedir. Bugüne kadar, zihnî/ruhsal bir rahatsızlık dışında meslekî ehliyetsizlik ve başarısızlığından dolayı bir öğretmenin işine son verildiği kayıtlara geçmiş değildir.

Böylece, eğitimin her kademe ve ünitesinde görülen merkeziyetçiliğin, acaba yatırımlarda kendini nasıl göstermektedir?


[1]   GÜ  Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 4, Sayı 1, Sayfa: 1-15, 1988.

[2]   GÜ  Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.