|
Sonuç
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne
kadar, mevcut eğitim kurumlarında, değerli öğretmen ve yöneticiler yetişmiş ve
bunlar vasıtasıyla milyonlarca kişiye eğitim hizmeti götürülmüştür.
Elbette bu hizmet, kendi şartları çerçevesinde, yürürlükteki program ve
kitaplar kanalıyla yapılmıştır.
Ancak, insanın çağın değişen
şartlarına göre kendini ve çevresini hazırlaması, kaçınılmaz bir gerçek olarak
ortaya çıkmaktadır. Bu gerçek, şöyle ifade edilebilir:
İnsan hürdür ve varlığı
dokunulmazdır. Onun insanlık onuruna yaraşır bir hayat sürmesi, en
doğal hakkıdır. O, birey olarak serbestçe düşünecek, inanacak ve düşündüğü ve
inandığı gibi de yaşayacaktır. Elbette o, bu özelliklerini, kendi iradesi
doğrultusunda serbestçe seçeceği bir iş ve meslek hayatı içinde
gerçekleştirecektir.
İnsanın özelliklerine, temel hak
ve hürriyetlerine aykırı sistem ve uygulamalar, toplum
tarafından benimsenmemekte, insanı rahatsız etmekte ve zamanla reaksiyonla
karşılanarak reddedilmektedir.
Ülkemizde eğitimde görülen
merkeziyetçi yaklaşım da, insanımızın düşünce, yetenek ve becerisini rahatça
ortaya koymasını engellediği ve başarı ile başarısızı bir tuttuğu gibi, her
alanda, büyük ölçüde zaman ve finansman kaybına sebep olmaktadır.
Toplum kurumlarının, bu durumu
görmezlikten gelmesi düşünülemez. Toplum faaliyetlerinde esas olan, rasyonel
(akılcı), cesur ve kararlı davranışlarla
verimliği artırmak ve sonuçta toplumun refah ve mutluluğunu sağlamaktır.
İşte bu çerçevede eğitim
mekanizmasının yapı ve program açısından yenilenmesi
gerekmektedir. Bu yenilenmenin, her şeyin tabiatına uygun bir biçimde olacağı
tabiîdir. Onun için, demokratik rejime en uygun düşen e ğ i t i m m o d e l i
de, rekabet, kârlılık, sorumluluk, katılma ve ücret
unsurlarını içinde bulunduran Y e r i n d e n Y ö n e t i m şeklidir.
|
|